“Ev” kavramı beraberinde birçok başka kavramı, duyguyu, anıyı getirebiliyor. Ev denilen şey hem fiziksel hem düşünse...

Ev” kavramı beraberinde birçok başka kavramı, duyguyu, anıyı getirebiliyor. Ev denilen şey hem fiziksel hem düşünsel dünyada var olabilen bir mefhum. Bazen aidiyet ile örtüşürken bazen de içerisine karantinaya alındığımız bir alan. Bazı kimseler ondan kaçmak isterken kimileri bir an önce ona dönmek ister bazen de belki ikisi arasında kalır. Sonuç olarak ev; düşlerimizde, hayallerimizde ve fikirlerimizde soyut şekilde var olur. Fransız psikanalist Alberto Eiguer, içimizde uyanan bu ev temsilinin dış dünyada olan ev ile bir karşılık bulduğunu söyler. Bir iç ve bir dış alandan bahsederken, tıpkı bedenin duyguları, duyuları, arzuları içerdiği gibi ev de bireyi içine alır ve kapsar. Eiguer iç dünyada kurulan bir “iç habitat” kavramından söz eder. Birey, doğduğu evin içinde yaşayan topluluğun, annenin, babanın, kardeşlerin ve çocukluk boyunca evin içinde olan başka yakınların yansımasını iç dünyasında yaratır ve bu kişiler arasındaki ilişkilerin haritasını içselleştirir. Dış dünyada bir evin inşa edildiği gibi iç dünyada da bir ev inşa edilir. Böylelikle hem dış dünyadaki ev içe yansır hem de içeridekiler dışarı; Bir evin oturma planına bakıldığında o evde yaşayan aile üyelerinin arasındaki ilişkiyi gözlemlemek mümkün olabilir. Odalar, içinde uyumuş insanların izlerini taşır ve anlamları vardır, Evde kimin odası kime yakındır? Kardeşler baş başa kalmak istediklerinde hangi alana gider? Anne ve çocuk nerede uyur? gibi soruların cevapları iç dünyadaki ilişkilere, bağlara işaret edebilir. Evin içindeki nesnelerin ve nereye konduklarının da anlamları vardır, eskimiş ama hiç atılmayan bir obje, bir anıyı veya kişiyi temsil ettiği için zihnin içinden atılmadığı gibi evin dışına da çıkarılmaz. Bazı zamanlar kişi karmaşık duygular hissettiğinde ve bu duyguları iç dünyasında düzenleyemediğini hissettiğinde evi toparlamak isteyebilir, düzenler, katlar, raflara ayırır ve o an için rahatlamış hissedebilir çünkü dışarıdaki ev içerideki eve yansımıştır. Ev içeride de kurulan bir alan ise o halde evden gitmenin yaratacağı farklı anlamlar vardır. Doğmak ilk taşınmamızdır der Eiguer. Tezat görünse de evden gitmek kısa yoldan kişinin ev ile bir bağı olmadığını göstermez, aksine evden gidebilmek kişinin iç dünyasında kurulu güvenilir ve sağlam bir habitatı bulunduğunda, yeni fiziksel mekanlara ve odalara içselleştirdiği güvenilir yaşam alanını daha rahat taşıyabileceğinden kolaylaşır. Kişinin geçmişinden gelen, çocukluğunda içselleştirdiği ev ve o ev ile kurduğu bağın güvenilirliği, kişiye yeni mekanlara da yavaşça kendi iç dünyasını ve kendiliğini yansıtabileceğine dair bir güvence verir. Böylece içerideki evin refahı, taşınmanın telaşesini bir ölçüde yatıştırabilir ve bağ kurmak bağımsızlığı kolaylaştırabilir. Kolaylaşır ama kolay olmaz, geride bırakılan sadece betondan bir mimari yapı değil, kişinin iç dünyasında da yeri olan anılar, duygular ve temsil ettiği anlamlardır. Taşınmak da bir kayıp ve ayrılıktır öyleyse ve her kayıp gibi sindirilmeye, işlenmeye ihtiyaç duyar.