Türk gıda sektörünün en güçlü markalarının başında gelen Torku, bu aralar zor günler yaşıyor. Ülke genelinde 900 bin çiftçi ve 15 bin çalışan ile Türkiye’nin gıda üretiminin yüzde 3’ünü tek başına ka...

Türk gıda sektörünün en güçlü markalarının başında gelen Torku, bu aralar zor günler yaşıyor. Ülke genelinde 900 bin çiftçi ve 15 bin çalışan ile Türkiye’nin gıda üretiminin yüzde 3’ünü tek başına karşılayan Torku, Anadolu Birlik Holding çatısı altında faaliyet gösteriyor. Holdingin temelleri 1950’li yıllarda Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi tarafından temelleri atılan Konya Şeker Fabrikası’na dayanıyor. Türk çiftçisinin alın teri ve emeğini katma değere dönüştüren şirket; Çumra Şeker Fabrikası, dünyanın tek kampüsteki en büyük Et ve Süt Entegre Tesisi, Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisi, Ham Yağ Fabrikası, Tohum Tesisi, Damla Sulama Sistemleri Üretim Tesisi, Patates Nişastası Fabrikası, Şekerli Mamuller ve Çikolata, Unlu Mamüller Bisküvi, Kraker, Kek Üretim Tesisleri, Bulgur Üretim Tesisi, Meyve Suyu, Sirke ve Pekmez Üretim Tesisi gibi pek çok fabrikayı ülkemize kazandırdı. // GIDA NİRE, ENERJİ NİRE! Buraya kadar her şey güzeldi… Güzel olmayan ise Türkiye’deki şirket yöneticilerinde sıklıkla karşılaştığımız “bilmediği ve tanımadığı sektörlere yatırım yapma” hatasından kaynaklanıyordu. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı olan ve uzun yıllar PANKOBİRLİK Başkanlığı görevini sürdüren Recep Konuk, 2015 yılı Haziran seçimlerinde AK Parti’den milletvekili seçildi. Gıda ve gıda ile ilgili alanlarda dev yatırımlara imza atan Anadolu Birlik Holding, kimin aklına uyduysa aynı yıl Kangal ve Soma Termik Santralleri’ni Özelleştirme İdaresi’nden satın aldı. Az buz bir bedel ile değil hem de… İki santral için tiko para tam 1 milyar 671 milyon dolar (Bugünkü dolar kuru ile yaklaşık 15 milyar TL) ödeme yapıldı. Yetmedi… // 17,8 MİLYAR TL BORÇ ALTINDA Bu tesislerin satın alınma ve ilave yatırımlarında kullanılmak üzere yüklü miktarda döviz borcunun altına girildi. Talihsizlikler dizisi bitmiyordu. Döviz borcu altında ezilmeye başlayan şirket, bünyesindeki Torku’dan 600 milyon dolarlık nakit çekti. Ancak hem elektrik fiyatlarının düşmesi hem de döviz kurlarının yükselmesi ile çifte kıskaç altında kalmaya devam etti. Torku gibi dünya devi bir markayı bünyesinde barındıran Konya Şeker’in mali tablolarında yaşanan hızlı bozulma, aradan geçen yıllarda artarak devam etti. 2021 yılına gelindiğinde Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) raporuna yansıyan rakamlarla ifade edecek olursak, Konya Şeker’in bilançosunun borç hanesinde tam 17 milyar 863 milyon liralık kara delik görünüyor. Bu devasa borçta, 2018 yılında 4,8 milyar TL bedel ile 13 şeker fabrikasının özelleştirilmeden satın alınması da kuşkusuz etkili oldu. SPK raporunda ayrıca grubun net dönem zararının, Soma ve Kangal Termik Santralleri’nin satın alınması sırasında yapmış olduğu borçlanma ve kullanmış olduğu kredilerin kur farkı ve finansman giderleri sebebiyle meydana geldiği ifade ediliyor. // SPK RAPORU’NDA NE YAZIYOR? SPK raporunda yer alan denetçi görüşünde aynen şu ifade yer alıyor: “Grubun enerji sektöründe faaliyet gösteren iştiraklerine ilişkin, 2.2 ve 5 Numaralı dipnotlarında ifade edilen elektrik üretimine ilişkin yasal düzenlemeler çerçevesinde iki termik santrale ait beş ünitenin faaliyetinin durdurulması ve sonrasında üç ünitenin geçici faaliyet izinleri alarak üretime devam ediyor olması 2020 yılında finansal yükümlülüklerinin ana para ödemelerinin yapılmaması ve kredi yapılandırma sürecinin devam etmesinin işletmenin sürekliliğine etkileri bu dipnotlarda açıklanan olay veya şartlar ve diğer hususlarla birlikte değerlendirildiğinde grubun sürekliliğini devam ettirme kabiliyetine ilişkin ciddi şüphe oluşturabilecek önemli bir belirsizliğin mevcut olduğunu göstermektedir.” İşin özü özeti, “Bilmediğin işe girmişsin, kaynaklarını bu bilmediğin sektördeki yatırımlara harcamış ve kapasitenin çok üzerinde borçlanmışsın” deniliyor. // GIDA GÜVENLİĞİ TEHDİDİ Daha da ilginci, şirketler grubunun toplam döviz borcu, 2015 yılında özelleştirmeden alınan iki enerji santraline ödenen para ile hemen hemen aynı seviyede. Yani bilinmeyen işlere yatırım yapılmasa, şirket bugün devasa bir finansal güç ile ülke tarımına ve çiftçisine farklı birçok alanda değer yaratmayı sürdürecek, bilançosundaki bozulma yaşanmayacak. İş sadece “milli bir değer” olan grubun finansal açmaza düşmesi ile sınırlı değil kuşkusuz. Torku, Türkiye’nin etil alkol üretiminin yüzde 56’sını tek başına gerçekleştiriyor. Pancarın dışında ayçiçeği, mısır, patates, buğday ve arpa alımında söz sahibi konumda olan şirket, gülük bin 300 ton süt işleme kapasitesine sahip. On binlerce hayvan yetiştiriyor, bitkisel yem ve yağ üretimi yapıyor. İlaç fabrikalarına ilaç şekeri üretip ithalatı frenliyor. Böylesine bir şirketin yabancı sermayenin eline geçmesi, pandemi ile birlikte daha da önem kazanan ulusal gıda güvenliğinin risk altına girmesi demek… // AL SANA “BEKÂ SORUNU” Hani olur olmaz yerde dile getirdiğimiz “Bekâ Sorunu” tanımı var ya… İşte Torku’nun içine düştüğü bu durum tam bir milli güvenlik ve bekâ sorunu yaratıyor. Dünyanın sanayisi en gelişmiş ülkelerinin, aynı zamanda birer tarım devi olmaları elbette tesadüf değil. Özellikle de pandemi sonrasında önemi iyiden iyiye artan “sağlıklı ve güvenilir gıdaya erişim” sorunu, yerli üretim yapan şirketlerin büyümesi ve üretimlerini artırması ile mümkün. Ya biz ne yapıyoruz? Yüz binlerce üreticimizin alın terini işleyen yüzük taşı şirketlerimizi, olur olmaz işlerin içine sokarak açmaza düşürüyoruz. Bindiğimiz dalı kesiyor, gıda güvenliğimizi tehdit altına sokuyoruz. Böylesine bir beceriksizlik… Vallahi pes! DİNÇ BİLGİN DE AYNI HATAYA DÜŞÜP BANKA SATIN ALMIŞTI Torku’da yaşananları araştırırken, yaklaşık 25 sene öncesine gittim. O vakitler görev yaptığım Yeni Asır gazetesinin patronu Dinç Bilgin, aynı zamanda bir medya imparatorluğunun da sahibi idi… Gazeteyi yöneten ağabeylerimizin deyişi ile “Bizim patron parayı koyacak yer bulamıyor”du. Biz çalışanlar da sektör ortalamalarının epey üzerinde maaş alıyorduk. Dinç bey, o vakitler adeta batık durumdaki Göztepe Spor Kulübü’nü satın alarak şirketleştirdi. İzmir’de adeta bomba etkisi yaratan bu girişim kısa sürede meyvesini vermiş, yirmi seneye yakın süre Süper Lig (O zamanki adı ile 1. Lig) hasreti çeken Göztepe, başarıya ulaşmış, taraftarlarını çılgına çevirmişti. Ama patronda para hâlâ bitmemişti. // ETİBANK’I SATIN ALINCA… İsmi lazım değil, o yıllarda Grubun finans işlerine bakan tepe yöneticinin yanlış yönlendirmesi ile Dinç Bilgin, hiç bilmediği ve tanımadığı bankacılık sektörüne girme kararı aldı. O yıllarda adeta laçka olan bankacılık sektöründe önüne gelenin banka açtığı, batık durumda olduğu için kredi alamayanların bankanın kendisini satın alarak içini boşalttıkları günlerdi. Özelleştirme sürecinde olan kamu bankası Etibank’ın ihalesine giren Dinç bey, bankanın yeni sahibi oluyordu. Uzatmayalım… Evdeki hesap çarşıya uymadı ve Dinç beyin bankacılık macerası hüsranla sona erdi. Şirketlerine TMSF tarafından el konuldu, tutuklandı ve uzunca bir süre Maltepe Cezaevi’nde yatmak durumunda kaldı. Bir dönemin kudretli medya imparatoru, elinde avucunda ne varsa devlete vermek zorunda kalmıştı. Yeni Asır’daki meslektaşlarımız ise maaşlarını alabilmek için gazete muhasebesine benzin faturası getirmek zorunda kalmışlardı. Bu örnek, iş insanlarının bilmedikleri sektörlere yatırım yaparken nasıl dikkatli olmaları gerektiğini ve yanlarında dolaştırdıkları yöneticileri seçerken neye dikkat etmeleri gerektiğini anlatan örnekler arasındaydı… Yeri gelmişken kayıtlara geçireyim istedim.  

YEŞİL MUTABAKAT’A UYUM YOKSA İHRACAT DA YOK!

Sevindirici bir gelişmeyi paylaşalım… “Yeşil Mutabakat” konusu, Türk iş dünyasının gündeminde daha sıklıkla yer alıyor ve her geçen gün artan bir farkındalık oluşuyor… Bu kapsamda Avrupa Birliği’nin en fazla önem verdiği ve sera gazı emisyonlarını azaltmayı temel amaç olarak benimseyen düzenleme, AB’ye ihraç edilen ürünlerdeki karbonların fiyatlandırılmasını, bir başka deyişle vergilendirilmesini sağlıyor. AB’nin bu noktada stratejisi ise gerçekten dikkate değer… Birlik, Sınırda Karbon Düzenlemesi ile karbon emisyonunun azaltılması konusundaki sorumluluğunu ticari paydaşlarına da aktarıyor ve ithalat yaptığı ülkelerdeki üreticilerin de bu vizyonu benimsemesini sağlamaya çalışıyor. // UYUM SAĞLAYAMAYAN… Bu sorumluluktan kaçan ya da kriterlere uygun şekilde yerine getiremeyen şirketlerin, AB pazarına ihracat yapamayacak duruma gelmeleri işten bile değil. Bu konuda en yüksek risk altında olan sektörlerin başında petrokimya, kimya, plastik, demir çelik, cam, çimento gibi hem yüksek enerji tüketen hem de yüksek emisyon değerlerine sahip sektörler geliyor. İzmir sanayisinin çatı kuruluşu olan Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), üyelerini ve iş dünyasını bilgilendirecek örnek bir yayına imza attı. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuri Azbar tarafından kaleme alınan “Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı Penceresinden Yeşil Sanayi Rehberi” adlı kitap, Türkiye için yaklaşan tehlikeye dikkat çekiyor ve vurucu bir başlıkla çıkıyor: “Uyum Sağlamayan İhracat Yapamayacak!” Biyoenerji konusunda ülkemizin sayılı bilim insanları arasında yer alan Nuri hocamı ve emeği geçenleri kutluyorum.  

ATİLA İLE ZİYNET’İN AŞKI BU PARKTA YAŞAYACAK

Geçen hafta beni çok duygulandıran bir açılış törenindeydim. Meslektaşımız, ağabeyimiz CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel’in merhum eşi Ziynet Sertel’in adına Bornova’da açılan parkta, onu sevenler olarak hep birlikte idik… Hepimizin gözlerini nemlendiren bir konuşma yapan Atila ağabeyin; eşine, can yoldaşına, aslan gibi iki evladının anasına duyduğu sevgi hepimizin yüreğini acıttı. Konuşmasında bugünün Türkiye’sinde kitabın yol göstericiliğine olan inancını vurgulan Sertel, “Burada bir kitap yeri yapacağım. İçine her ay değişik çocuk kitapları koyacağım. Bırakın çocuklar okusunlar, alsınlar. İsteyen getirsin geri koysun, isteyen alsın evinde saklasın. Burası kitap parkı olacak. Kitap, şu dönemde bizim yol gösterenimizdir. Eğitim, çocuklarımız için çok önemli. Biz iyi yetiştirilmiş çocukları topluma kazandırmak için her şeyden feragat eden insanlarız. Belki çok para kazanmadık, belki çok paramız olmadı. Ama biz çok dost, çok arkadaş biriktirdik. Burada katılan katılmayan herkese gönül dolusu teşekkürlerimi sunuyorum. Ben böyle bir eşe sahip olduğum için çok mutluyum. Dünyaya yeniden gelsem yeniden onunla yaşamak isterdim.” cümleleri ile dinleyenleri adeta duygu denizine sürükledi. Geçen Mayıs ayında kanser illetinin aramızdan kopardığı meslektaşımız Ziynet Sertel, doğup büyüdüğü Çamdibi’nde, aynı zamanda kitaplık olan anıtı ile yaşayacak aramızda… Allah rahmet eylesin, ışıklar içinde uyusun.   HAFTANIN SÖZÜ Korkak şu soruyu sorar: Güvenli mi? Menfaatçi şu soruyu sorar: Faydalı mı? Kibirli şu soruyu sorar: Popüler mi? Vicdanlı şu soruyu sorar: Adaletli mi? Martin Luther King