Önüne gelen siyasi parti kuruyor. Genel başkan olan kişi hemen İçişleri Bakanlığından koruma istiyor. Bakan Süleyman Soylu, bir ara açıklamıştı. İlk göreve geldiğim sırada Türkiye de 15 bin polis şahı...
Önüne gelen siyasi parti kuruyor. Genel başkan olan kişi hemen İçişleri Bakanlığından koruma istiyor. Bakan Süleyman Soylu, bir ara açıklamıştı. İlk göreve geldiğim sırada Türkiye de 15 bin polis şahısları ve bazı şahısların evlerini koruyor…
Yaptığım araştırma sonucunda bu kadar koruma kimleri koruyor dedim. Ve baktım ki birçok insan kendilerine sahte tehditler yaratarak kendilerini korumaya aldırmışlar. Polis, koruduğu kişinin hizmetçisi değildir. Koruma görevi yapan polis, koruduğu kişinin can güvenliğini korur. Ona hizmetli gibi hizmet etmez.
SİYASETTE TEHLİKE ÇANLARI!
Türkiye’de iktidarın her fırsatta 2023 Haziran ayında seçim yapılacak diye söylemesine rağmen, muhalefette ittifak kuran partiler, seçim şarkılarını çalmaya ve meydanlara inmeye başladı. Ülkenin bu kadar sorunu varken, Muhalefetin “seçim, sandık’tan” başka düşünceleri yok.
Kim ne kadar farkında veya kimin ne kadar umurunda? Bilmiyorum, ama siyasette çok ciddi sorunlara bir yenisi daha eklendi. Aslında uzun bir zamandır var olan, ancak şimdilerde daha da belirginleşen bir sorun. Siyasette ciddi bir kalite sorunu yaşanıyor. Herkes kendine, her türlü makamı hak görebiliyor.
Herkes siyasetçi, siyasi parti başkanı, milletvekili, bakan olabilir mi? Yanına iki kişi alan, parti üyesi, örgüt başkanı, parti meclisi üyesi, sonrasında hedef büyüterek, parti yönetiminden, ülke yönetimine geçmek istiyor. Herkes milletvekili, bakan, belediye başkanı olabilir mi? Önce genel erken seçim, sonra yerel seçimler, parti kurultaylarından başlayarak, devam eden canlı bir süreç yaşanıyor.
Siyasi partiler binlerce üyesinin olmasıyla övünüyor. Peki, herhangi bir kriter, aranan bir özellik, eğitim, tecrübe, kültürel birikim var mı? Binlerce üye, bu büyümenin bir göstergesi değil ki. En başta bunların ele alınması gerekir. Mahalle örgütleri en küçük yerlerde örgüt seçimleri, aday olan, kendini layık gören yüzlerce insan. Burada ciddi bir sorun ve yanlış var. Giderek düşen ve hem siyaseti hem de toplumsal beklentileri şahsileştirmeye götüren bir kalite sorunumuz var.
Bir partiye üye olunur, sonra partinin örgüt başkanı olmak için akla hayale gelmeyecek vaatler verilir. Örgüt başkanı olunur, sonra parti meclisi üyeliği, milletvekilliği, bakan, parti başkanı hatta başbakan. Olmadı belediye başkanlığı hedef olarak seçilir. En iyi yapan mı, yoksa seçilmeyi başaran mı?
Bu sorunun cevabı kritiktir, gelinen nokta, sorun ve sıkıntıların kaynağıdır. Olmaz, olmayacak, olmamalı, kimse de buna izin vermemeli. Hiçbir makam bu kadar kolay değildir. Belediye başkanı bir bölgenin, vekiller, bakanlar tüm ülkenin kaderiyle oynarlar. Tüm siyasi partiler buna bir çare bulmalı, çözüm üretmeli. Herkes, siyasetçi olamaz, vekil, bakan, parti başkanı, belediye başkanı olamaz. Olursa da sadece seçilmeyi başardığı için olur. Ve kendi ile etrafından başkasına fayda sağlamaz…
Öncelik kaliteyi artırmak, eğitimi, tecrübesi, kültürü, entelektüel birikimi ile fark yaratan insanları siyasete kazandırmak olmalı. Bu hem siyasi partilerin hem de ülkedeki yönetim kadrolarının kalite olarak yükselmesinin tek yoludur. Parti üye sayılarının artması da en küçük seçimlere bile onlarca insanın aday olmasının da sebebi budur. Herkes, hemen her işi yapabileceğini düşünür, herkes ülkeyi yönetmeyi, vekil, belediye başkanı olmayı kendine hak görür. Buna bir kriter getirilmezse, geldiğimiz noktadan daha ileriye gitmek mümkün olmaz: Sonra, sonra mı, vay halimize…