Karşıyaka’nın Mavişehir semtinde yapımı süren opera binası projesi, Büyükşehir Belediyesi’nin en prestijli projeleri arasında yer alıyordu. Önceki Başkan Aziz Kocaoğlu döneminde projelendirilen ve ma...

Karşıyaka’nın Mavişehir semtinde yapımı süren opera binası projesi, Büyükşehir Belediyesi’nin en prestijli projeleri arasında yer alıyordu. Önceki Başkan Aziz Kocaoğlu döneminde projelendirilen ve mahkeme kararı ile bir süre geciken inşaat, 2018 yılı Eylül ayında başlamıştı. Çok zorlu bir zeminde inşa edilen opera binasının mimari projesi için açılan yarışmayı, dünyanın en ünlü mimarlık ofislerinden biri kazanmıştı. Gerçekten de şapka çıkarılacak bir mimari yapı İzmir’e kazandırılacaktı. Mimarisi, sahne tasarımı ve eşsiz konumuyla dünyadaki örnekleri arasında öne çıkması hedeflenen İzmir’in opera binasının yapımını üstlenen Çağdan Mühendislik ve Waagner-Biro Austria Stage Systems AG konsorsiyumu 429 milyon TL’lik teklifiyle ihaleyi kazanmıştı. SANAT YAPILARINDA UZMAN ŞİRKET Konsorsiyumda yer alan ve merkezi Viyana’da bulunun 163 yıllık inşaat firması Waagner-Biro; sahne teknolojisi, çelik-cam teknolojisi, köprüler ve özel makineler gibi alanlarda uzmanlaşan bir şirketti. Dünyanın dört bir yanında sembolleşen sanat mekânlarına imza atmıştı. Sydney, Venedik, Viyana, Berlin, Kopenhag, Moskova, Buenos Aires, Rio, Seul, Şangay gibi kentlerin opera ve tiyatro binaları, Avusturya firmasının en çok tanınan eserleri arasında yer alıyordu. Ve geldik 2022 yılına… İzmir Büyükşehir Belediyesi önceki hafta opera binası inşaatıyla ilgili önemli bir karar aldı. Yüklenici firmayla görüşen belediye yönetimi, döviz ve enflasyon kaynaklı maliyet artışları nedeniyle projeyi değiştirme kararı aldı. 1.5 MİLYAR TL DAHA GEREKLİ İnşaatının yüzde 50’si ancak bitirilebilen opera binasının en önemli aşamasına geçilemedi. Dünyanın en son teknolojisine sahip olacak proje için 1,5 milyar TL’lik bir rakamın daha ödenmesi gerektiği anlaşıldı. Ekonomik krizin etkileri ile boğuşan ve bu kararı almakta elbette haklı gerekçeleri bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hamlesi bu noktada çok kritik önemde. Buna göre, anlaşma tamamlanır ve şartlar uygun hâle gelirse opera binası fonksiyonundan vazgeçilerek bina kaba inşaat halinden başka bir fonksiyona dönüştürülecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz yıl kurduğu şehir tiyatroları merkezine dönüştürülmesine yönelik fikrin yanında yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezi olması yönünde de görüşler bulunuyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’in son kararı vereceği proje değişikliği çalışmasının önümüzdeki günlerde kesinleşmesi bekleniyor. İMECE İLE TAMAMLAYALIM Bu noktada projenin tamamlanmasını yıllardır heyecanla bekleyen İzmirliler adına Tunç Başkan’a bir çağrıda ve öneride bulunmak istiyorum. Mimari projesi opera binası olacak şekilde tasarlanan bu yapının, sanat dışında farklı amaçlar için kullanılması hem anlamsız olacak hem de siyasi istismar konusu olarak kent gündemini anlamsızca ve yıllarca meşgul edecek. Bu noktada Tunç Başkanımız’a ve İBB yönetimine önerim şu olacak: İnşaatın en azından kabasının tamamlanması için İzmirliler olarak imece usulü ile bir kampanya başlatalım. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023’te hizmete girmesi için elimizdeki tüm olanakları zorlayalım. Cumhuriyetin 100 yıllık birikimini yansıtacak bu bina, kentimizin simgeleri arasında yer alsın. Adı da “Atatürk Opera Binası” olsun. Kente kazandırılacak bu özgün yapı, turistlerin de uğrak yerlerinden biri haline gelsin. Tıpkı Sydney’deki opera binası gibi… Tıpkı Bilbao’daki Guggenheim Müzesi gibi… KARŞIYAKALILAR ALIŞKIN İzmirliler ve Karşıyakalılar 1973 yılında, Cumhuriyetin 50’inci yılı anısına yaptırılan “Atatürk, Zübeyde Hanım ve Kadın Hakları Anıtı” için benzer bir imece düzenlemişlerdi. Çocuklar harçlığını, esnaf helal kazancını, çalışanlar ve emekliler maaşlarını bağışlamışlardı. Ve kimseye minnet etmeden şehirlerine kalıcı bir eser bırakmışlardı. Biliyorum, bu sefer durum biraz daha farklı. Ama geçmişte başardık, yine yaparız ve yine başarırız! Haydi Tunç Başkanım; görev, yetki ve karar sizin. İzmirliler olarak biz hazırız…  

YAZDIKLARIMIZI BİZZAT TUNÇ BAŞKAN DOĞRULUYOR!

İzmir, özellikle son aylarda artan, bazı günler ise dayanılmaz noktaya gelen koku sorunu ile baş etmeye çalışıyor. Birkaç sene öncesine kadar deniz seviyesindeki semtlerin sorunu gibi görülen bu durum, artık kentin Hatay, Basın Sitesi, Gaziemir gibi yüksek semtlerinde de yaşanıyor. Ve inanınız, insanlar canından beziyor. Sözgelimi yaşadığım Bostanlı’da bazı geceler bizleri yataktan kaldıracak kadar olumsuz etkileyen bir sorundan söz ediyorum. Dikkatli okurlar anımsayacaktır. Birkaç hafta önce köşe haberimizde bu konunun ayrıntılarını işlemiş, 2000’li yılların başında Büyük Kanal Projesi’nde yapılan “bütünleşik sistem” revizyonunun, bu meselenin temel kaynağı olduğunu ifade etmiş, lafı eğip bükmemiş, dönemin İZSU Genel Müdürü Hasan Fehmi Mani’nin adını vererek, yapılan hatanın sorumlusunun olduğunu ifade etmiştik. TUNÇ BAŞKAN NE DİYOR? Kentin bu alandaki tüm süreçlerine hakim olan ve doğal olarak hepimizden daha kapsamlı bilgisi bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Tunç Soyer, yazdıklarımızı bire bir doğrulayan bir açıklama yaptı geçen hafta. Kayıtlara geçsin düşüncesi ile köşe haberimize bu açıklamaları almak istiyorum. İzmirli STK’larla buluşma toplantıları kapsamında İZSİAD üyeleri ile buluşan Tunç Başkan, iş insanlarından gelen koku eleştirisine yanıt verirken, “Bu sorunu kısa sürede çözeceğiz. Problemin temeli Çiğli Arıtma Tesisi’ne yağmur suları ile pis suların birlikte verilmesidir” diyor. “KOKAN KENT MARKA OLAMAZ” Kokan bir kentin dünya markası olamayacağına dikkati çeken Soyer, şu açıklamayı yaptı: “İzmir’i dünya kenti yapma yolculuğunda kokunun yeri yok. Kokan bir şehri dünya kenti yapamazsınız. O sebeple bir kriz masası kurduk, hem kısa hem de uzun vadede bu sorunu kesin olarak gündemden çıkaracağız. Temel sorun Çiğli Arıtma Tesisi’ne yağmur suları ile pis suların birlikte verilmesi ve orada biriken çamurdur. 2000’li yılların başında yapılan bu tesis sonrasında hiçbir revizyon ve bakım görmemiş. Teknolojisi de artık eskimiş durumda. Böylesi eskiyen bir tesise yağmur sularını da pis sular ile vererek kapasitesini gereksiz yere dolduruyoruz. Kurdukları kriz masası ile günlük değerlendirmeler yapıyoruz. Arkadaşlarımız 5 aylık akut çözümleri önerecekleri master plan çalışması yapıyorlar, bir de orta uzun vadeyi kapsayacak bir plan üzerine çalışıyorlar. Revizyon ihaleleri yapıyoruz, çamur artık arıtmaya taşınmıyor, dip temizliği için de Mersin’den iki gemi geliyor, bunlar da aralıksız çalışacak.” Sayın Başkan’a samimiyeti için teşekkür etmek gerek. Sorunu doğru tanımlamak, çözmenin yarısı anlamına geliyor. İzmirliler bu sorunun acil olarak çözülmesini, 80’li yıllardaki berbat hatıralarının yeniden canlanmamasını istiyor.  

EŞEĞİMİZ ÖLDÜ, TRAFİK CANAVARININ YAPTIĞI YANINA KALDI

İçişleri Bakanlığı tarafından büyük müjdeler ile duyurulan, güvenlik ve sağlık ile ilgili iletişimin çok daha hızlı sağlanacağı belirtilen 112 Acil Çağrı Merkezi’nin ne kadar işlevsel olduğuna yönelik soru işaretlerim artıyor. 155, 156, 158, 110, 112, 177 telefonları ile ulaşılan yardım ve ihbar hatlarını tek numarada birleştiren sisteme ulaşmanız, ulaşmayı başardığınızda ise şikayetinizi anlatmanız dakikalar alabiliyor. Trafik kazası ihbarı da bulunabilirsiniz, orman yangını da… Yangın ihbarı da yapabilirsiniz, kalp krizi ihbarı da… Önce ne amaçla aradığınızı belirtmeniz, sonrasında size yardımcı olacak bölümün telefonu açmasını beklemeniz gerekiyor. Sonrasında ise karşınızdaki arkadaşın ihbarınıza nasıl yaklaşacağını anlamanız… İşte bizzat yaşadığım bir örnek… TRAFİK MAGANDASI İHBARIM Karaburun’a doğru uzanan yolda kıvrıla kıvrıla keyifle yol alırken Almanya plakalı lüks bir aracın koltuğunda oturmuş –muhtemelen gurbetçi- iki ayaklı sürücü; makas ata ata, selektör yapa yapa ilerliyor… Aynı iki ayaklı, aynı aracı, aynı şekilde Almanya yollarında kullansa ömür boyu trafikten men edilecek. Hepimizin hayatını riske atan bu magandanın bir an önce durdurulması, gerekli cezanın verilmesi gerekiyor. Derhal cep telefonuma sarılıyor, 112’yi arıyor ve telefonun yaklaşık 20 saniye açılmasını bekliyorum. Telefonu açan görevli ne amaçla aradığımı anlamaya çalışıyor, ben de hızlı cümleler ile anlatmaya çalışıyorum. BEŞ DAKİKA ÇOK UZUN SÜRE “Sizi ilgili birime bağlıyorum” dedikten sonra beklemeye başlıyorum. Bir 30 saniye sonra telefonu açan ikinci arkadaşa da aynı durumu anlatmaya çalışıyorum. Bu arada gözüm hızla uzaklaşan trafik magandasının bitmek bilmeyen makaslarında… Mordoğan’a doğru yaklaştığımızı belirttikten sonra, Kamukent kavşağında sürekli bekleyen jandarma trafik ekibine bilgi verilmesini ve aracın hemen durdurulmasını rica ediyorum. İhbarı yapan kişi olarak cep telefonumu veriyor, gerekirse bu ihbarımı kayıtlara da geçireceğimi ifade ediyorum. Aldığım cevap, “Tamam beyefendi, ilgili ekiplere bilgi vereceğiz” oluyor. Bir süre sonra ulaştığımız Kamukent kavşağında, her zaman olduğu gibi jandarma trafik ekibi bizi karşılıyor. SANİYELER BİLE ÖNEMLİ Elindeki tabletten TC numarası kaynaklı sorgu yapan uzman çavuşa, ihbarımı anlatıyorum. “Bize ulaşan bir bilgi olmadı” cevabını alıyorum. İhbarı yapmam ile aynı güzergâhtaki uygulama noktasına ulaşmamız beş dakikadan fazla süre alıyor. Ve o beş dakikada bir ihbar, yol üzerinde her zaman hazır bekleyen ekibe ulaşmıyor, trafik magandası ise kayıplara karışıyor. Demem o ki… 112 benzeri teknolojik gelişmelere elbette karşı değiliz ve olamayız. Bu merkezlerde çalışan görevlilere elbette saygımız ve sevgimiz sonsuz. Ancak saniyelerin bile önem taşıdığı bir sağlık sorunu ile trafik magandası için aynı numaraya başvurmak, dert anlatmak ne kadar verimli sonuç veriyor, bilemiyorum.  

ÖNCEKİ İKİ HATAMIZI BOTANİK EXPO’DA TEKRAR ETMEYELİM

İzmir’in yakın tarihinde iki Expo macerası olmuştu. 2015 ve 2020 Expo’ları için adaylık süreçlerini yakından izleyen, doğrudan içinde bulunan bir gazeteci olarak, 2026 yılında Botanik Expo’suna aday olduğumuzu duyunca iki çift laf etmeyi kendimde hak görüyorum. 2015 yılında Milano’ya, 2020 yılında Dubai’ye mağlup olan İzmir’in geçmiş iki deneyiminde yaptığı hataları tekrarlaması halinde üçüncü kez hayal kırıklığı yaşaması şaşırtıcı olmayacak. SOYER VE ÖZGENER 2015 Expo sürecinin doğrudan içinde olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 2020 Expo sürecine Yürütme Komitesi Başkanı olarak katkı koyan İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener bu konuda en deneyimli isimlerin başında geliyor. Geçmiş deneyimlerimizde, özellikle de 2015 adaylık sürecinde İBB ile İZTO’nun ayrı tellerden çalmasını, birbirine rakip görüntüsü vermesini, Paris’te iki farklı yerde toplantı düzenlemelerini, Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere devletin ilgili kuruluşlarının ‘dostlar alışverişte görsün’ örneğindeki gibi davranmasını hafızalarımızda canlı tutuyoruz. 2013 yılı Kasım ayında Paris’te OECD merkezinde izlediğim 2020 Expo oylamasında benzer manzaralar yaşamıştık. “Nasıl olsa kazanamayız” duygusunun ruhları nasıl teslim aldığını üzülerek gözlemlemiştik. YER SEÇİMİ DOĞRU Gelelim bugüne… 2026 Botanik Expo’su için düşünülen Yeşildere Vadisi, son derece doğru bir tercih olarak görülüyor. İzmir’in adaylığının kabul edilmesi halinde bölgeyi adeta baştan yaratacak bir yatırım süreci yaşayacağız. Bu durum Expo’nun, düzenlendiği kentlere kalıcı eser bırakması vizyonu ile bire bir örtüşüyor. 2016 yılında aynı Expo’ya ev sahipliği yapan Antalya, önümüzde somut örnek olarak duruyor. Lafı uzatmayalım… İzmir, üçüncü kez çıktığı bu yolculukta yerel yönetimden merkezi yönetime, iş dünyasından sivil topluma kadar kentin tüm dinamiklerini tek bir hedefe kilitlemeyi başarmalı. Disiplin, kararlılık, inanç ve birliktelik şuuru, öncelikle aday adaylığı sürecinde ruhlara işlemeli. Olmuyor ise İzmir Büyükşehir yönetimi ne kendisini yormalı ne de kenti meşgul etmeli… HAFTANIN SÖZÜ Bir kez yalan söylemeye başlarsanız, sonuna kadar yalan söylemek zorunda kalırsınız… Inferis