Bu yaşadığımız hafta sonunu anlatmaya nasıl başlayacağım bilemiyorum, en baştan başlamak en iyisi sanırım….
Ege Telgraf ailesi olarak hafta sonunu hep birlikte geçirmek adına ailelerimizle birlikte Özdere’de bulunan kendi deyimleri ile “30 yıllık” geçmişi olan otele gittik. 14 ayrı oda için daha önceden otelde rezervasyonumuzu yaptırdık, açıkçası bu tatilin hepimize çok iyi geleceğini hem yorgunluklarımızı atacağımızı hem yaza ‘Merhaba’ derken birlikte güzel bir vakit geçireceğimizi düşünüyorduk. Otele saat 12.00-12.30 civarında giriş yaptık ve odalarımıza yerleştik. Daha sonra öğle yemeği yedik ve internette paylaştığım güzel bir aile fotoğrafı çekildik. Sonrasında adı üzerinde ‘tatil’ olduğu için herkes gönlünce vakit geçirmeye başladı. Kimimiz havuz başında güneşlenirken kimimiz çay bahçesinde içeceklerini içiyor kimimiz ise tesisin çeşitli yerlerinde düzenlenen etkinliklere katılıyordu. Açıkçası güzel bir başlangıç yapmıştık ve her şeyin de böyle devam edeceği ümidindeydik fakat olmadı…
Öğlen saat 16.00 sularında hepimizi kahreden ve derinden yaralayan bir olay yaşadık. Gazetemizin değerli büyüğü Bilgin Önder’in denize girdiği sıralarda (ilk önce kalp krizi olduğu söylenen fakat sonrasında doktor tetkiklerinden böyle olmadığı anlaşılan) fenalaşması ve kendini toparlayamayarak boğulması hepimizi mahveden bir olay oldu. Sudan çıkartıldığında zamanında müdahale olmadığı için hayati fonksiyonları durmuş olmasına karşın o anda orada bulunan Rus turistin ve bir Türk misafirin yardımı ile sudan çıkarıldı ve akabinde Alman asıllı bir hanımefendinin ivedilikle çok başarılı bir ilk yardım müdahalesinde bulunması ile hayata döndürüldü. Öyle ki hepimizin aklının almayacağı ve adını bile bilmediğimiz insanlara sonsuza kadar minnettar kalacağımız bir hadise oldu. Şu anda kendisi İzmir Şehir Hastanesi’nde Anestezi Yoğun Bakım Servisi’nde tedavi altında, tek dileğimiz onun bir an önce sağlığına kavuşması…
Gelelim meseleye…
Dünden beri aklımızın almadığı, içimize sığmayan ‘İnsan hayatı bu kadar mı değersiz!’ dediğimiz çok şey oldu… Ve bunda da başrol ne yazık ki her yıl bünyesinde belki yüz belki de binlerce turist ağırlayan kaldığımız otel ve yönetimiydi…
Öncelikle şunu söylemeliyiz ki gerçekten kötü ve sorumsuz bir yönetime sahip bir otele gittiğimizi biz de daha önceden bilmiyorduk, bilemezdik de… Bilgin Önder’in boğulması sırasında bırakın can kurtaranla anında müdahaleyi daha sonrasında da ancak sudan çıkarılıp turistlerin verdiği mücadeleden sonra “cankurtaran”ların ‘yardım girişimleri’ oldu…O iki yabancı turist Bilgin Önder’i hayata döndürmek için müdahale ederken otel yönetiminin deyimiyle zorunluluktan bulundurdukları ‘Sadece ateş ölçmek ve tansiyona bakmak için’ orada olan ‘paramedikleri’ zaten çok da bir şey yapamadı… Denize sıfır ve havuzu olan otelin olması gereken, olması gerektiğini düşündüğümüz ama olmayan sağlık ekibi bir misafirlerinin böyle bir durum içine düşmesine neden oldu. Bir diğer mesele ise cankurtaranlardı… Üzerlerine ‘lifeguard’ yazılı bir tişört giyen herkesin en azından can kurtarma görevini layıkıyla yerine getiremediğini bir kez daha öğrendik… Belki de bin kişilik bir kapasitesi olan uzun bir sahil şeridi çocuk ve yetişkin havuzu olmak üzere iki ayrı havuzu olan otelde sadece iki ‘2’ cankurtaran olduğunu ne hikmetse de tam bu hadise sırasında deniz tarafındaki cankurtaranın yemekte olduğunu öğrendik… Yani o anda plajda denize giren bütün misafirler Allah’a emanetti… Ve bu acı hadise ne hikmetse o ana denk geldi… Ne kadar süre geçti bilmiyoruz… Ambulans geldi ve üç arkadaşımızın refakatinde Bilgin Önder’i ambulansla hastaneye kaldırdık. Önce Gümüldür’de hastanenin de paramedik anlaşmasının olduğu Acil’e gittik. Burada bize bir boğulma vakası olmadığı, Bilgin Önder’in kalp krizi geçirdiği bilgisi verildi. Sonra Menderes Devlet Hastanesi’ne sevk edildik. Daha sonra ise daha kapsamlı bir hastane gerektiği için İzmir Katip Çelebi Üniversite Hastanesi’ne geldik… Burada öğrendik ki olay kalp krizi değildi, doğrudan boğulma olayıydı…
Hepimiz şoktaydık. Başımıza ne geldiğini gerçekten anlamıyorduk. Derin bir üzüntü ve endişe yumağı içinde sadece zamanın geçmesini bekledik… Otelden sadece birkaç kişi ‘İyi mi?’ diye sordu, o kadar… Tabii ki otel yönetimi olarak zorunlu değillerdi 11 kilometrelik (12 dakikalık) bir mesafeye gelmeleri ama yardımseverlik bunu gösterir diye düşündük belki de… Ertesi gün oldu, eşyalarımızı topladık ve otelden çıkışlarımızı gerçekleştirdik. Asıl aklımızın almadığı olayları tam da bu sırada yaşadık. Odalardan çıkış yapıp tüm masrafların karşılığı gelen ücretlerimizi (-Bir gün önce böyle bir olay yaşayıp hastaneye kaldırılan ve odayı ya da diğer imkanları kullanmayan Bilgin Önder’in de ücreti dahil olmak üzere) ödedik. Dikkatinizi çekiyoruz, bizi bilen bilir… Aile olarak ne paraya ne makama önem veririz. Ancak otellerinde boğulan bir kişiden ücret almak ne etik ne de insanlığa sığan bir harekettir.
Devam etmek gerekirse… Ücretlerimizi ve çıkış işlemlerimizi yaptırdıktan sonra bizi olayın yaşandığı kamera kaydını izlemek üzere bilgisayarın olduğu odaya götürdüler. Bu sırada otel yöneticisi (ayrıca kendisi mesul müdür) hanımefendi ve gazete çalışanlarımız ile kayıtları izlerken, eşinin elinde kolonya ile odaya gelmesi ve hanımefendinin eşini “Gel film izliyoruz” diyerek yanına çağırması bence trajikomik diye bile nitelendirilmeyecek talihsiz bir hadise daha oldu… Belki o an hiçbir şey söylemedik ama çok şey söylemek istedik, bilinsin isteriz.
Daha sonra aynı hanımefendinin dışarıya çıkıp kendilerinin hiçbir ihmali olmadığını ısrarla vurgulaması, sevgili ‘paramedik’lerini yarın değiştirmek için girişimlerinin olacağını söylemesi ve sonrasında da otelin arka kısmında duran ‘bizce atıl ve göstermelik’ onlara göre ‘yeni boyanan’ cankurtaran kulübesini de göstererek ‘Bunu da yarın sahile yerleştireceğiz’ demesi beyinlerimizin her bir hücresini uyuşturan bir andı… Böyle olaylarda “Geçmiş olsun hanımefendi” demek gerekir ama ona da bir kulp bulur diye diyemedik ve otelden ayrıldık…
Şimdi ne oldu, nasıl oldu, biz ne yaşadık cümleleri içinde elimiz kalbimizde Bilgin Önder’den gelecek iyi haberleri bekliyoruz…. Otel yönetimi mi? Arıyorlar şimdi, her bir dakika… Biz bu hadiseleri yaşarken onlar o anda otelde oldukları halde göstermedikleri ilgiyi sanal alemde telefon ile yapmaya çalışıyorlar, sağ olsunlar… Hatta işi bize gönderdikleri video kaydında (-ki bu da ayrı bir tartışma konusudur) Bilgin Önder’in iyileşmesi için Kur’an okuttuklarını söylediler. Ne diyelim Allah dualarını kabul etsin…
Hafta sonundan bu yana yaşadıklarımıza şaşıyor, şaşırıyoruz. Çünkü biz orada hiç önemsenmedik, canımız hiçe sayıldı… Sonrasında yapılanlar ise tamamen vicdanlarını rahatlatma ‘İlgilendik’ diye gösterme çabasıydı.
Bugüne gelinirse, biz gerekli mercilere durumu bildirdik. Öğrendik ki eksiklikler bir günde tamamlanıyor, can kurtaran kulübesi bir anda plaja yerleştiriliyor ve gerekli yetkinlikteki sağlık personeli istihdam ediliyor… Yani Ege Telgraf ailesinin yaşadığı vahim olay, gerekli prosedürün yerine getirilmesi noktasında vesile oluyor. Onlar sorunlarını çözdüklerini sanıyorlar ancak o yaşadıklarımız ve hala yaşadığımız endişeli bekleyiş bize kalıyor…
Bu olayları en ince ayrıntısına kadar anlattık, o meşhur 30 yıllık aile otelinin adı bizde saklı kalsın… Herkes kendini biliyordur zaten. Temel amacımız iyi başladığımız bir yolculuğun nasıl sıkıntılara döndüğünü anlatmak ve her kötü olaydan çıkarılacak dersi birilerinin çıkarması için sessiz kalmamak… Biliyoruz ki pek çok yerde bu tarz sorunlar yaşanıyor… Biliyoruz ki herkes yeterince sesini çıkaracak imkanı bulamıyor…
Bu defter burada kapandı mı, asla… Bundan sonra gerekli denetimlerin tüm otellerde yapılabilmesi için elimizden ve mesleğimizin getirdiği asli sorumlulukla kalemimizden gelen tüm gücü kullanacağız. Diğer girişimler mi, o önümüzdeki günlerin konusu olacak.
Sadece şunu söylemek istiyoruz: Kimse bu kadar değersiz insan canı da bu kadar ucuz değil!
Biz şimdilik sadece Bilgin Önder’in iyi olması için dua ediyoruz… Diğerlerini unutacak mıyız, asla. Dedik ya, o önümüzdeki günlerin konusu…Sevdiklerimizin, sevdiklerinizin, hepinizin böyle acı bir hadiseyi asla yaşamaması dileğimizle…
Ege Telgraf Ailesi adına…
Aylin Suphandağlı
Ege Telgraf Genel Yayın Yönetmeni