Yeni eğitim-öğretim dönemine sayılı günler kaldı. Uyum haftasıyla birlikte milyonlarca birinci sınıf, okul öncesi ve lise hazırlık sınıfı öğrencisi okul sıralarını doldurdu. Okulların sorunları da yeni eğitim-öğretim dönemi ile birlikte daha sık konuşulmaya başladı.

Türkiye’nin farklı bölgelerinden hem öğretmenleri hem de öğrencileri ilgilendiren onlarca sorun yüksek sesle konuşulsa da benzer sorunları her yıl konuşmak zorunda kalmak ve ülke gündeminin hiç değişmiyor oluşu çok sıkıcı değil mi sizce de?

Son birkaç gündür eğitim camiasına ilişkin basına yansıyan, sosyal medyada paylaşılan ve çokça konuşulan birkaç konumu canımı sıktı. Konuşulan konuların-sorunların hemen hemen aynı olması durumu ise hala geçerliliğini koruyor.

Her yıl Millî Eğitim Bakanlığı’nın yeni eğitim öğretim dönemi öncesinde yaptığı seminerler bu yıl da yüz yüze gerçekleştiriliyor. Seminerlerin il merkezlerinde yapılması nedeniyle kırsalda görev yapan birçok öğretmen il merkezlerinde belirlenen noktalara yüz yüze eğitime gitmek zorunda kaldı.

Kimi şehirlerde 170-200 kilometre gibi mesafelerde yolculuk yapmak zorunda kalan öğretmenler seminer süreci boyunca her gün yorucu bir süreç yaşıyor. Pandemi döneminden itibaren online gerçekleştirilen seminerlerin ısrarla yüz yüze yapılmaya çalışılması öğretmenleri yeni dönem öncesinde hem maddi hem de manevi anlamda yıpratmaya yetti.

Farklı şehirlerden benzer şikâyeti olan öğretmenler uzun ve yorucu yolculuklar nedeniyle sıkıntı yaşarken ulaşım konusunda imkanı olmayanlar ise sabahın erken saatlerine konulan seminerler için saat 5’te 6’da yola çıkıp akşam saatlerinde evlerine dönmeye çalışıyor.

Bir diğer sorun ise okulların yeni döneme hazır olup olmadığı konusu. Yine Türkiye’nin dört bir yanındaki okullardan boya, badana, tadilat, temizlik görüntüleri geliyor. Bu işlerle uğraşanlar ise kimler diye sorarsanız maalesef öğretmenler…

PERDE TAKAN ÖĞRETMEN

Okullardaki ödenek eksikliği nedeniyle tüm bu hazırlık süreçleri okul aile birlikleri, öğretmenler ve idarecilere yüklenmiş durumda. Görevi öğrencilerin eğitimi olan eğitimcilerin badana yapması, temizlikle uğraşması, çatı tamiri yapması, perde takması gibi durumlara anlam vermek mümkün değil. El üstünde tutulması gereken eğitimcilerin bu tarz işlerle muhatap edilmesini anlamak zor. Daha geçen hafta İstanbul Bahçelievler Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi Müdür Başyardımcısı Sibel Turan, perde tamiratı yaparken düşerek hayatını kaybetti. Bir öğretmenin okulda perde tamiri yaparken öldüğü tek ülke olarak tarihe geçebiliriz.
Her eğitim-öğretim dönemi öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geleneksel olarak duyurulan ‘okul kayıt ücreti’ açıklaması da her yıl olduğu gibi bu yıl da bakanlık tarafından eksiksizce açıklandı. 

Ancak perde tamirinden badanaya kadar birçok yapısal eksiğin olduğu, deprem bölgesinde kalıcı okulların yetiştirilemediği, güvenlik personeli, yardımcı personel gibi ihtiyaçların genel bütçeden karşılanmadığı bir ortamda okul idarecilerine kayıt ücreti almayacaksınız açıklaması yapmak, işi nereye götürür anlamak zor. Öğretmenlerin asli işlerini yapabileceği bir düzene sahip olabilsek ne güzel olurdu değil mi? Herkesin kendi işini yapabildiği bir sistemde, her şeyin daha güzel olacağını söylemek-beklemek mümkün.