Geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’ni takip ettim, yazmak şimdiye nasip oldu. Meclis’in gündem dışı konuşmalar bölümünde ülkemizin ve hatta dünyanın mücadele ettiği kadın ve çocuk cinayetleri konuşuldu, kınandı. Birçok meclis üyesi konu hakkında açıklama yaptı fakat birinin açıklamaları oldukça dikkatimi çekti. Daha doğrusu ‘Evet, bunun yüksek sesle dile getirilmesi çok önemli’ dedirtti.

MHP’nin Aliağa meclis üyesi Hilal Sadıkoğlu Akar, bu konuda açıklamalar yaptı. Birçok şey söyledi, hepsine kelimesi kelimesine katıldım mı, hayır. Fakat bir şey çok dikkatimi çekti. Akar, şu ifadeleri kullandı: “Rica ederim kadın sığınma evleri yapmayın, tahsis edin. İstediğimizde yerlerini değiştirebilelim. Biri değilse öbürü, öbürü değilse diğeri… Mahalledeki bakkal, yoldan geçen amca, çöp alan bilmem kim ‘Kadın sığınma var burada’ diyor. Sığınamıyorlar. Yerini biliyorlar. Aliağa’da ‘Kadın Sığınma Sokağı’ diye bir sokağımız vardı bizim. Kadın sığınmanın yerinin belli olduğu bir kadın sığınma düşünebiliyor musunuz? Ben kaçtığım babamdan, kocamdan sığındığım yerin adresini veriyorlar. Hadi, güvenlik saldınız içeriye giremedi. Hapse mi düştüm kadın sığınma yerine ben? Çıkamayacak mıyım, gidemeyecek miyim? Rica ediyorum, yapmayın kadın sığınma. Tahsisler yapın, yerlerini değiştirilebilir hale getirin.”
Bana çok haklı bir çıkış olarak geldi. Birçoğumuz ihtiyacımız dahi olmadan şehrimizdeki kadın sığınma yerlerini biliyoruz, değil mi? Ya da internette küçük bir araştırma yaparak yerlerini öğrenebiliyoruz. Peki, nasıl olacak bu işler? O kadınlar nasıl korunacak? Tamam, son derece güvenlikli yerler ama bakın Hilal Hanım da diyor: Hapse mi düştüm kadın sığınma yerine ben? Bu kadınlar hiç mi dışarıya çıkamayacak? 
Bilmeyelim yerlerini, onlara güven verelim, huzur verelim…

Hatta hepsini geçtim, onlara yaşayabilecekleri bir dünya verelim. Artık ne yapıyorsak yapalım, şiddeti bu dünyadan silip kara bir deliğe gönderelim. İnanın, artık sokakta yürümeye korkar olduk. Sadece biz kadınlar değil, erkekler bile ‘Artık korkuyoruz’ diyor. ‘Biz nasıl bir dünya haline geldik’ diye düşünüyorum. Bir an önce ‘Dur’ dememiz, ne olursa olsun bu sorunu çözmemiz gerekiyor. Ben asla anlamıyorum, bana bunu kimse anlatamayacak: Ben şiddeti, şiddet duygusunu anlamıyorum. ‘Bir anlık delilik’, ‘Cinnet’, ‘Bozuk ruh sağlığı’ benim için geçerli değil! Bozuk ruh sağlığı varsa kadın sığınma evi kadar ruh sağlığı rehabilitasyon merkezi de olsun. Ha bu arada, onların yerini herkes ama herkes de bilsin. Lütfen, çevrenizde ruh sağlığı bozuk olan biri varsa onun tedavi görmesi ve birilerine zarar vermeden rehabilite edilmesi için elinizden geleni yapın. Görmezden gelmeyin. Sessiz kalmayın. Kadınlar sığınmak zorunda kalmasın. Asla unutmayacağım Emine Bulut’un ‘Ben ölmek istemiyorum’ haykırışını… Lütfen artık bu vahşet, bu karanlık kaybolsun… Çocuklar ölmek zorunda kalmasın… Emineler, Ayşeler, İkballer, Narinler, Münevverler, Aleynalar, Cerenler… Ve ismini sayamadığım da yüzlerce isim… Onlar hepimizde kapanmayacak bir yara ama diğerlerini kurtarabiliriz hala…