Yaz kendini okulların ve sınavların bitişiyle, sıcaklarıyla ve köşe başlarında buz gibi suların satılmasıyla iyice göstermeye başladı. Hal böyle olunca İzmir’e bir sakinlik çöküyor. Karşıyaka çarşısın...
Yaz kendini okulların ve sınavların bitişiyle, sıcaklarıyla ve köşe başlarında buz gibi suların satılmasıyla iyice göstermeye başladı. Hal böyle olunca İzmir’e bir sakinlik çöküyor. Karşıyaka çarşısında yürüyorsunuz mesela akşam, her yer bomboş geliyor gözünüze. Eskiden bu çarşı geç saatlere kadar insan dolardı. Marketler, dükkanlar açık olurdu. Gerçi bunun yazın gelmesiyle bir alakası yok, bambaşka konulardan boşalıyor çarşılarımız ama, orayı burada çok fazla irdelemeyelim..
***
Bu dönemler geldiğinde terapilerde de bir farklılık görünmeye başlardı genelde. İnsanlar kendilerini pek fazla sorgulamaya almaz dışarıya doğru savururdu. E yaz tabi, haftasonu denize doğru yol alan danışanlar bir anda kayboluverirdi. Şimdilerde bunu da pek görmüyorsunuz. Sanırım kendini denize doğru atan o bizlere bir şeyler olmaya başladı. Sorgulamalarımız ve hayatta kalma çabalarımız yaz kış demeden devam ediyor. Bakalım, bu durum bizi sonbaharla birlikte nereye sürükleyecek, göreceğiz..
***
Son zamanlarda görüşmelerde gizlenmiş kaygılara çok fazla rastlar olduk. Hayatınıza bakıyorsunuz mesela. Her şey yolundaymış gibi görünüyor. Öylece akıp giden bir nehirmiş gibi. Ama vücudunuza bakıyorsunuz, sinyal üzerine sinyal..
Anlaşılmıyor tabi böyle olunca, nerelerden birikip gelmiş konular bir anda açılıveriyor gözlerimizin önünde, bazılarına beraber şaşırıyoruz. Kendimizden çok fazla şeyi feda etmek, her şeyle baş etmek çok kolaymış gibi göstermek çoğumuz için çok rahatlıkla yapılabilecek bir şey. Ancak sizden çıkışı o kadar da kolay olmayabilir, hatırlatmadan geçmeyelim. Sadece geleceğin değil, geçmişin de insanları kaygılandırabildiğini, çünkü anlaşılmayan bir durumun rahatsız edici olduğunu neyse ki artık biliyoruz..
***
Bu arada, bazen biz bu tarz görüşmeler yaparken apartmanın en alt katındaki sanat atölyesinden muhteşem 90’lar parçaları çalmaya başlıyor. Danışanımı da kolundan tuttuğum gibi aşağı indirip iki eşlik edelim, şöyle bir oynayalım da rahatlayalım diye aklımdan geçmiyor değil. Tamam, biliyorum, dans terapisi böyle bir şey değil. Ama eski zamanlarda insanların bir araya gelip oynamalarının altında bir amaç varmış. Düşünsenize, bir düğün haricinde siz ne zaman elinizi kolunuzu sallayarak güzelce bir oynamaya çalıştınız? Hareket etmek ciddi bir çeşit duygu boşaltım biçimidir. Örneğin çok kaotik bir iş yerinde, insanların birbirleriyle daha sakin konuşabilecekleri ve girip beş dakika hareket edebilecekleri bir alan oluşturulabilse bu kaosun bir kısmı muhtemelen dağılıyor olurdu. En azından geçen gün gördüğüm, insanların bağırıp sakinleşebileçekleri bir stres odası fikrinden daha iyi olur diye düşünüyorum. Oynamanın etkisini hafife almayalım..
***
Bu haftalık düşüncelerimize bu kadar yer verelim. Önümüzdeki haftalarda görüşmek üzere!