Çocukluk yıllarımın başladığı Gaziantep, sonra 3. sınıfta ise babamın tayinin geldiği Manisa Turgutlu’da devam eden o güzel çocukluk yıllarım ve küçük Vahap için geçen bayramlar unutulmayacak güzel ba...
Çocukluk yıllarımın başladığı Gaziantep, sonra 3. sınıfta ise babamın tayinin geldiği Manisa Turgutlu’da devam eden o güzel çocukluk yıllarım ve küçük Vahap için geçen bayramlar unutulmayacak güzel bayramlardı. Sonra ortaokul, lise ve ne olduysa oldu, İzmir üniversite yılları başladı. Oradan oraya savruldum...
Geçen yıllar sonra tekrar bayramlar anlam kazanacaktı ki, korona virüs, pandemi belası ülkemizi ve dünyayı sarmaya başladı…
Orucun bittiği bayram sabahında rahmetli annemin, hazırladığı, kahvaltı yerine yaptığı bol kuzu etli kuru fasulye, tereyağlı pirinç pilavı, yanında turşu ve ayran bulunurdu. Ardından kendi eliyle açtığı baklava damaklarımızı tatlandırarak güne başlardık. Şimdi ise kızım Naciye, babaannesinden öğrendikleri yemekleriyle bize o anne tadını tattırıyor…
Ah nerede o eski bayramlar! 30 yıl öncesi vefat eden babam, 7 yıl önce vefat eden annem, 58 yıl önce vefat eden babaannemden hep aynı sözleri duyuyordun. ‘Ah nerede o eski bayramlar.’ Yarım asır sonra şimdi de biz söylemeye başladık; “Ahh nerede o eski bayramlar!”
Ama bazı sözler, bazı yaşanan anılar, bazı insanların derin ve yakıcı göz ifadeleriyle adeta bir serzeniş seslerini duymaya başlıyorum. Korona virüsten korunmak için Hükümet, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı koordineli olarak “Evde Kal” çağrısıyla evlerinde kalan insanlar başladı şimdi; “Nerede eski bayramlar!” serzenişleri ayyuka çıkıyor. Hiç kimse “sağlıklı kalalım daha sonra bayram yaparız” demiyor…
Buradan babam Halil Dabakan, annem Asiye Dabakan, onları tanıyanların ağzından dinliyorum. Bayram ziyaretine gittiğimizde bize hep “nerede o eski bayramlar” derlerdi. Bize devamlı sevgi, birbirinizle dayanışma içinde olun. Sevgi ve mutluluğu birlikte yaşayın derlerdi. Aradan yıllar geçti o gün söylediklerini şimdi daha iyi anlamaya başladık…
Babam ve annem ile ilgili duyduğum bu sözler beni çok etkiledi. İlkokul, ortaokuldaki küçük Vahap için bayramın anlamı vardı. Madalyonun bir yüzü sevgi, kucaklaşma, dayanışma, sosyalleşme. Madalyonun ikinci yüzü sevinç ve mutluluk...
İçimi çekerek, “Vay canına” eski büyüklerin anlattığı bayramlar bu kadar güzelse, daha önceki bayramlar kim bilir ne kadar güzeldi? Bayram bu kadar güzel bir şeyse, eski bayramlar nasıldı acaba?”
Eski bayramları duydukça kıskanmamak elde değil. Ne demişler atalarımız; “Zengin arabasını dağdan aşırır. Fakir düz yolda yolunu şaşırır.” Hayat şartları, ekmek parası kazanmak insanların büyükşehirlerdeki en zor yaşam şekilleri…
49 yıllık gazetecilik hayatımda, zor şartlarda yaşadım. Bayram nedir bilmedim. Bu yazdığım, bir makale değil, oturup yazsam bir kitabı doldurur. İki cümleyle özetleyecek olursam 17 - 45 yaşıma kadar, rüzgârda savrulan veya tekme yemiş top gibi oradan oraya savruldum…
Hayat acı doluydu. Tam şimdilerde rahat edeceğimiz bir zamanda kaderin sillesini yiyoruz. O da yetmiyor. İnsanların çevreye verdiği zarar mı, yoksa biyolojik bir silah olarak adlandırılan korona virüs pandemisi ile insanlar, hükümetlerin aldığı kararlarla evlerine kapandı. Sağlığımız içinde evimizde kalacağız ama “nerede o eski bayramlar” demeye de devam edeceğiz…
Evvela selam ederim. Herkesin geçmiş Ramazan Bayramı'nı kutlarım. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim. Ortancaları da unutmayalım yanaklarından öpelim.