90'lı yılların pazar akşamlarının vazgeçilmez dizisi olan Bizimkiler yeniden gündem oldu. Yok, efsane oyuncu kadrosu, bugün bile çözülememiş ülke sorunlarına yönelttiği  eleştirileri falan ile değil, zeytinyağı yorumuyla. 

Senaryoya göre, açık havada zeytin ağaçları arasında kahvaltı yapan ailenin erkekleri "ekmeği bana bana zeytinyağı yeme" özleminden bahsediyor, kadınlarsa "kolesterol nedeniyle doktorun zeytinyağını yasakladığını, ayçiçek yağı önerdiğini" hatırlatıyor.

Sanat, döneminin en sadık tanıklarından oluyor çoğu zaman. Dizi de maalesef sağlıklı beslenme alanındaki çarpıklığı aktarıyor. Yıllar sonra ortaya çıkan sahneye sosyal medyanın tepkisi büyük. Bu kararları veren doktorlar kimlerin araştırmasından faydalandı, bilinmiyor. Ancak bir neslin bugün "şifa kaynağı" denen besinlerden ısrarla uzak tutulduğu bir gerçek. 

Bunun en yakın halini babamda gördüm. Henüz altmışlarının başında vefat eden rahmetli dedemin, doktor tavsiyesi ile yaptığı perhizi anlatır, sinirlenir de sinirlenirdi. Bazen abarttığını düşünürdüm, bazı noktaları yanlış hatırlayabileceği ihtimaline ağırlık verirdim. Ama bir gün... 

Rahmetli babaannemin evindeydik, babaannem henüz sağ idi. Konsolun önünde oturmuş çekmecedeki eski fotoğrafları kurcalıyorduk. Arada yapardık; ama bu sefer babam tüm fotoğrafları, eski tüm kağıtları, notları çıkarmıştı. Arka tarafına iyi dilekler iletilerek hatıra mesajları yazılan siyah beyaz vesikalıkların, yıllardır görüşülmeyen uzak akrabaların nikah fotoğraflarının arasından, sarımtrak bir kağıda daktilo edilmiş kısacık bir liste çıktı. 

Ta ta ta taaa... Yıllar geçse de atmamışlardı, dedemin uyması gereken liste geçmişti elimize. Emel Sayın'ın Hulusi Kentmen'i doyurduğu, iyileştirdiği Çam Sakızı filmindeki gibi korkunç bir diyet vardı. Kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, birkaç zeytin...Tereyağı kesinlikle yasaktı; ancak margarine izin verilmişti. Babam haklıydı! 

Bilim dünyasında araştırmalar sürdükçe, doğrular da değişiyor. Dün de yumurta tartışılıyordu mesela. Tavuk beslenme listelerinde vardı, yumurta ya kısıtlıydı ya da yasaktı; neyse o da aklandı.

Bu araştırmaları kim, neye göre yapıyor, inananlar neden sağlamasını kendi yapmıyor, düşünmeden edemiyor insan. Margarini tereyağına tercih eden bir araştırma gerçekten var mıydı, halkın sağlığıyla kimler, neden oynadı, bunu sorgulamak lazım. 

Bunlar dünün, sıkıntısı bugüne uzanan sorunuydu. Doğrusu Canan Karatay gibi hocalar çıkıp bugünün eğilimlerini anlatana kadar pek bir değişim yoktu. 

Bugünün, sonucu yarına uzanacak sorunu ise artık faydası kabul edilen ürünlerin doğru üretim biçiminden çok uzak yöntemlerle elde edilmesidir. Faydalı ama; yumurtalar kodlu, tavuklar antibiyotikli, büyükbaşlar ithal...

 Tarım ve hayvancılığın doğal haliyle olduğu gibi birbirini tamamlayacağı bir sistemi, teknolojiyle geliştirecek hamleler yapılması şart. Tarım ve hayvancılık alanlarını korumak, iyi tarımı teşvik etmek, gıda sanayisini tüketicinin lehine düzenlemek hatta kendi araştırmalarını yaparak, Türk hekimlerini de dışa bağımlılıktan kurtarmak neden mümkün olmasın? 

Bir diziden, bir listeden konu nereye geldi demeyin. Adamlar evimize sokmadığımızı, beslenme listesine  sokmuş. Yanlışı şarkılarla, dizilerle yaymış. 

Türkiye, potansiyelini hayata geçirebilirse doğru sistemi kurabilir, büyük bir başarıya imza atarak nesilleri koruyabilir. Sağlık da milli bir politika olmalı ve takibi kararlılıkla yapılmalı.