İzmir 30 Ekim 2020’de yaşadı depremi, hem de ne deprem.
Merkezi İzmir olmamasına rağmen, canlar aldı, binalar yıktı deprem.
En ağır hasar da Bayraklı’da oldu. Deprem sırasında izinli olduğu için Bay...
İzmir 30 Ekim 2020’de yaşadı depremi, hem de ne deprem.
Merkezi İzmir olmamasına rağmen, canlar aldı, binalar yıktı deprem.
En ağır hasar da Bayraklı’da oldu. Deprem sırasında izinli olduğu için Bayraklı’da evimizde olan eşim, alışveriş için gittiği markete tam girecekken çalan telefonu sayesinde canından olmadı şükür. Ama 117 yurttaş genç yaşlı canından oldu. 90 bine yakın yurttaş evini, dükkanını kaybetti.
31 Ekim 2020’den bu yana çok yazdım, yalvardım, haykırdım, öfkelendim “olan bitene”. Çünkü “gerçek”, siyasetçilerden medyaya hep çarpıltıldı.
Kimi şov yaptı, kimi yalancıktan ağladı, kimi siyasi pirim peşinde koştu.
Depremin üzerinden iki yıla yaklaşan bir zaman geçti.
Bugün Bayraklı’da yetkililerden etkililere deprem artık “gündem konusu” değil. Canları yitmişler dışında herkes, ölenlerin sayılarını bile unuttu. Deprem sonrası kaç Bayraklı seçmeni Bayraklı’dan göçtü ve dönmedi?
Bayraklı’nın ortasına neden “mülteci okulu” yapılıyor?
Bayraklı’da olağan üstü artan konutları “kimler” satın alıyor?
Bitmemiş hastanenin çevresindeki rezerv konutlarına kimler göz dikti?
Proje konutlarındaki skandallar soruşturuluyor mu?
Deprem gündeminden “kentsel dönüşüm rantiyeciliğine” geçişi kimler “organize” ediyor? Yıkım ve hafriyat sorunlarını neden kimse merak etmiyor?
Soru çok inanın. Ama cevap yok, ciddiyet yok!
İki fotoğraf ve bir büyük sorunu yazacağım yine. Ve yine biliyorum ki, okunacağı halde yine “tık” çıkmayacak!
Bayraklı’da bugün korkunç, insanlık dışı yıkım ve hafriyat süreci yaşanıyor.
Kuralsız, saygısız ve yurttaş haklarını yok sayan anlayış ve yöntemlerle sürüdürülen bu yıkımların toplum sağlığına hatta ruh sağlığına verdiği zararları İzmir’in ileri gelenleri, mevki makam sahipleri, milletvekilleri, siyasi partiler, üniversiteler, dernek ve odalar nasıl yok sayabiliyor anlayamıyorum!
Bina yıkımlarında yetki kimdedir? 10 katlı bir binanın yıkım yöntemleri nedir? Kurallar nelerdir ve kim denetler?
Sokaklar, kaldırımlar, parklar hafriyat firmalarına mı teslim edildi? Yıkım yapılırken çevre önlemleri nedir? Toz ve partikül dağılımını önleme işini dünya nasıl yapıyor biz nasıl?
İzmir gibi bir kentin, Bayraklı gibi bir ilçesini üçüncü dünya şehirlerine çevirme hakkını kim kendinde görüyor?
Cadde kenarlarındaki yıkımlarda, trafiğin etkinlenme riski de, yürüyen yurttaşların can hakkı da zerre önemli görülmüyor. Bayraklı’da havayı bozan, kalp, ciğer hastalarına büyük zarar veren, bebeklerin, yaşlıların, hamilelerin huzurunu kaçıran bu kuralsız yıkımlara halk adına “haddinizi bilin” diyecek devleti arıyorum açıkçası.
Hava ısınıyor, yaz geliyor. Küresel iklim sıkıntılarının artarak devam ettiğini uzmanlar yazıp söylese de, korkunç rant hırsıyla davrananlar, elde edeceklerini “öte tarafa” götüreceklerini mi sanıyor acaba?
Çene suyu çorbayla geçen iki yıl, Büyükşehir Belediyesini, onun halk tarafından seçilmiş başkanını her ortamda “yok saymaya” çalışanların sebeb-i hikmetlerini şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Fakat yine de sormadan edemiyorum, Bayraklı belki on yıl daha hafriyat ve inşaat yaşayacak. Peki devlet dediğimiz aygıt, tüm kurum ve kuruluşlarıyla öncelik olarak “halkın huzur ve güvenliğini mi” yoksa “hafriyat ve inşaat şirketlerinin mi” rahtalığını sağlayıp gözetecek?
Bir daha yineliyorum. Bayraklı’da “tuhaf şeyler” oluyor, siyasi odaklar ciddiyet, bilgi ve sorgulamadan uzak, çene suyu çorbayla zaman geçiriyor. Benden söylemesi “Bayraklı’da yaz, daha sıcak” geçecek!
MİNİK NOTLAR:
Damlacık’ı bilirsiniz. Orada izmir Valiliği bir projenin düğmesine bastı. Tarkem de işin içinde. Tıpkı Alsancak’taki “Tekel” binalarında yapılan “kültür” projesi gibi, esrarengiz bir hava estiriliyor. Umarım sonuçlar, iş işten geçtikten sonra şaşırtmaz bizi.
Size çok yakında müthiş bir haber vereceğim. Kadim İzmir’in kalbinde, Kemeraltı’nda öyle bir hazırlık var ki... İzmirce öyle kitaplar yola çıktı ki… İzelman Yayınları çok yakında İzmir’in, Türkiye’nin hatta dünyanın dikkatini çekmeye başlayacak. “Gümbür gümbür” geliyor anlayacağınız, kulağınızı verin ve duyun bence.
“Birileri” yine “kıpırdanmaya”, sağda solda “buluşmalara” başlamış. Hadlerininiyice aşarak İzmir’e yine “kimlik” dayatmaya girişmiş. Bu mesele eski, İzmir ruhunu taşımayan, cahil ve kibirli bu tipler cüretlerini nereden alıyor bilmem ama, gariptir kurtuluşun 100’üncü yılında bastılar yine düğmeye. Dikkat etmekte fayda var.