Son günlerde Ayasofya ile ilgili tartışma birden alevlendi. Ancak tartışma sevgili padişahımızın ve İstanbul’un fethedilmesinin simgesi ve emaneti üzerinden Atatürk e kadar uzanıp gidiyor. Yanlış. Çün...
Son günlerde Ayasofya ile ilgili tartışma birden alevlendi. Ancak tartışma sevgili padişahımızın ve İstanbul’un fethedilmesinin simgesi ve emaneti üzerinden Atatürk e kadar uzanıp gidiyor. Yanlış. Çünkü Ayasofya’nın açılması konusunu tartışırken ruhban okulunu, Fener Rum Patrikhanesi’ni veya ekümenlik konusu dikkate alınmalı.
Konu yeni değildir. Osmanlı’nın geri çekilmesi ile emperyalizmin Orta Doğu hakimiyet projesidir. İlk önce İngiliz, Fransız iş birliği ile yürütülmüş İkinci Dünya Harbi’nden sonra İngiltere -ABD ikilisi tarafından sürdürülmüştür. Ruhban okuluna ilk kez Sayın Turgut Özal tarafından yardım edilmesi son derece dikkati çeken bir olay olmuştu. Daha sonra okul statüsü tanınan ruhban okulu Erasmus ile öğrenci kabul etmeye başlamış olsa da resmi bir sıfat taşımadan bu işlevini sürdürmüştü. Bu gün için Yunanistan Güney Kıbrıs Rum kesimi, Romanya, Bulgaristan, Rus Ermeni Ortodoks mensupları Vatikan gibi bir merkezleri olmayıp ayrı kiliselere sahiptir. Patrikhanenin Lozan ile belirtilen çerçevesi değiştirilmek istenmekte, hatta AB üyelik müzakerelerinde dayatılmaya çalışılmaktadır. Dini olmak yerine çok siyasi bir hüviyeti olan “ekümenlik” sıfatını almasını ve ruhban okulunun açılmasını isteyen akıl işe Ayasofya ile başlayarak İstanbul’un fethi ile kaybettiği Ortodoks liderliğini karşımıza çıkarmak Ayasofya karlılığında ekümenliğin sessiz sedasız İstanbul’da ortaya çıkarmak ve kabul görmesini sağlamak amacından herkes endişe etmeli. Lozan anlaşması delindiği anda gerisinin gelmeyeceğini kim garanti edebilir?
İstanbul kanalından sonra bir taraf Ortodoks ruhban okuluna ait olsun ekümenlik burada yer alsın taleplerinin olmayacağını kim garanti edebilir?
Bir süre önce Ukrayna, Rusya, Yunanistan patrikhaneleri birleştirmek istemiş Yunanistan kabul etmemişti. Büyük ihtimal ile Ortodoks liderliğinin Doğu Roma İmparatorluğu’ndan itibaren kendilerinin mirasçı olduğunu düşünüyor olabilir. Bu düşüncesinin olmamasını iddia edebilmek güç çünkü var olduğundan beri Türk düşmanlığı konusunda zararlı faaliyetlerde bulunmuş esasen bu siyasi yapısı nedeniyle Lozan anlaşması ile statüsü sınırlandırılmıştır.
Yüzeysel olduğunu düşünebileceğiniz bu köşe yazısı ayrıntılara takılmanın doğru olmadığını baştan ifade etmiştim. Konu ayrıntılarda ise ayrıntı Ayasofya tartışması mecra değiştirebilir. İşte tartışma mecra değiştirmeden Ayasofya cami olmalıdır.
Atatürk’ün 1923 yılında Ayasofya için karar verdiğini iddia edenler isabet ediyor gibi çünkü Lozan’da gizli anlaşma maddeleri var şaibesi Ortodoks kilisesinin Lozan Antlaşması ile statü değiştirmesi bazı faliyetlerinin yasaklı olması çakışıyor gibi.1971 yılında kapatılan ruhban okulunun bilahare Ortodoksların ilahiyat okulu gibi faaliyetine müsaadesi ve adım adım faaliyetleri dikkatle izlenmeli.
Son söz; Ayasofya’daki o resim şöyle bu resim böyleyi geçin de Hz. Muhammed dört halifenin ismi ile peygamberimizin torunları Hasan ile Hüseyin’in isimleri olduğunu unutmayarak yorum yapmaya bakın. Ve Ayasofya cami yapılacaksa hemen olmalı. Bir zamanlar bir hısmım yasağa rağmen ilk kez minaresinden ezan okuma şerefine nail olmuştu. Aman iyi yapalım derken yönetimleri yanılmaktan uzak duralım…