Türk sinemasında kendi üslubu olan ve en sevdiğim yönetmen-senaristlerden Onur Ünlü'nün 2017 yapımı filmi olan 'Aşkın gören gözlere ihtiyacı yok', gözlerinde giderek körleşmesine yol açan bir hastalığ...
Türk sinemasında kendi üslubu olan ve en sevdiğim yönetmen-senaristlerden Onur Ünlü'nün 2017 yapımı filmi olan 'Aşkın gören gözlere ihtiyacı yok', gözlerinde giderek körleşmesine yol açan bir hastalığa sahip polis memuru ile katil ve kör olan bir kadın arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Çekim tekniklerinde de yeni bir şeyler deneyen Ünlü, görüntüleri bozarak bizim de Fatih Artman'ın canlandırdığı polis gibi görme yetimizi kaybetmemizi sağlamaya çalışıyor. Aşina olmadığımız duyuları anlamayı, dezavantaj yaratacak olayları benimsemeyi güç kılan hayat olguları üstüne bence harika bir filmdi...
Usta yazar Jose Saramago'nun Körlük romanını yakın zamanda bitirebildiğim için hicap duyuyorum. Bir anda patlak veren körlük salgını ve yaşananları ele alan roman aynı zamanda siyasi alegoriyi de okuyucuların aklına her cümlede yerleştiriyor, eleştirisini 'körün gözüne parmak' deyiminin tam tersine yapmaya çalışıyor. Daha sonra yazdığı Görmek romanını da şu anda okuyorum ve bu kez başka bir 'beyaz körlük' olarak nitelendirilecek başka bir salgının işlendiği romanda yine siyasi eleştirisini yapıyor ancak bu kez daha 'görülebilir'...
'Yazar burada ne demek istedi?' gibi bir soruya sizi maruz bıraktığım için özür dilerim ama futbolun gören gözlere ihtiyacı var... Üstüne üstlük yine bir körlük salgını baş göstermiş gibi hissediyorum. Son dönemde ülkemizdeki futbol maçlarını hakem eleştirisi yapmaya çalışarak izleyince gerçekten görme yetisini kaybetmekte olan bir grubu izlemek zorunda kaldığımızı daha ciddi bir şekilde düşünmemek elde değil.
Neredeyse beş metre önündeki pozisyonu süzemeyen orta hakemler, neredeyse beş metre geriden çıkan oyuncuyu göremeyip ofsayt bayrağını adeta savaşa giden askerin müthiş bir heyecanla taşıması gibi kaldıran yan hakemler, küfür eden teknik direktörü görmezden gelen dördüncü hakemler, VAR'a çağırması gereken pozisyonlarda sanki monitörüne beyaz ekran inmiş VAR ve AVAR hakemleri derken 'süper zekalı' bir yazılım tarafından maçlara atanınca körlük virüsü bulaşan hakemlerin yönettiği maçları izliyoruz.
Zaruri şartlarla atanan Merkez Hakem Kurulu Başkanı'nın yeni Türkiye Futbol Federasyonu tarafından da görevine devam ettirilmesi futbolda olması gereken adalete gölge düşürmüyor mu? Her hafta maç bitiminde futbol kulübü başkanları, yöneticileri çıkıp, "Takımımızın hakkını kimseye yedirmeyeceğiz" açıklamasını yapıyor... Kimse memnun değil... Hani umuma açık bir alanda hakemlerin yanlışları yayıncı kuruluşta canlı yayında anlatılacaktı... Hani istenmeyen hakemler halka açık bir şekilde yem edilecekti...
UEFA tarafından yapılan kural sınavını geçemediği, yabancı dil testinden kaldığı iddia edilen hakemin artık UEFA maçlarında görev yapamayacağı açıklandıktan 2 gün sonra Süper Lig'de maç yönetmesi ancak süper zekalı bir yazılım tarafından gerçekleştirilebilirdi. Söz konusu hakemin hemen önünde meydana gelen pozisyonları göremediği herkesin malumu ama sonuca etki edip etmediği kimsenin umrunda değil. Memlekette azalan adalete güvenin spordaki tezahürünü dile getirmeye çalıştım ancak çözüme katkı verebilmemiz maalesef mümkün değil. Birilerinin iki dudağı arasında yer alan kararların sözde demokrasi ile desteklenmesi maalesef bu yanlışlıkları ancak daha meşru hale getirebiliyor. Milyarlarca liralık bir sektör de giderek daha az talep edilir hale getirilecek!