Deprem, sel felaketleri derken Türkiye’yi şimdi de 14 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimleri heyecanı sardı. İnsanlar geçim derdinde, depremzedelerin, sel zedelerin de derdi normal hayata...
Deprem, sel felaketleri derken Türkiye’yi şimdi de 14 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimleri heyecanı sardı. İnsanlar geçim derdinde, depremzedelerin, sel zedelerin de derdi normal hayata dönmek ve kalıcı konutlarına kavuşmak. İktidar partisi vatandaşının dertleriyle dertlenip konutları yapma ve normalleşme için çalışırken, muhalefet partileri de seçim ve görünen, görünmeyen gizli görüşmelerle nasıl seçim kazanılır derdinde…
Yaşadığımız bunca acılar, bize hayatın gerçeklerini hatırlatıyor.
Kovid-19, Rusya-Ukrayna savaşı, sonra 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen deprem faciasının ardından dört ili etkisi altına alan sel felaketi. Özellikle korona virüs döneminde bütün dünyada hayat durmuştu. Virüs bütün dünyayı yakıp kavururken, insanların sorunlarına çareler aramaları, aşıların hayatlarına girmesi, hala daha devam eden maskeli hayatımız ve gerçekler…
Türkiye turizmi son yılda şahlanmaya başladığı sırada savaş, felaketler nedeniyle bir grafik çizgisi gibi inip çıktığını görürüz. Turizm pazarlamaları hep kışın veya ilkbaharın başında yapılır. Berlin ITB Fuarı, dünyanın en büyük fuarlarından biridir. Bu mevsimde otellerde yer bulmak mucizedir. Çok gelişmiş Berlin ve onun gibi ülkelerin çok büyük gelirleri olur fuarlardan. Bakarsınız o fuar mekânlarında arabalar üzerine açılış olur... Bir başka hafta da zirai aletler ve ziraat üzerine yapılacak reklamlar yer alır. Fuar denince akla her şey gelebilir. Turizm reklamları da ilk başta olur…
Turistlerin çoğu bu turizm fuarlarını çok yakından takip ederler ve gidecekleri yeri buradan seçerler. Milyonlarca basılan broşürler ve tanıtımı yapılan filmler gösterilir. Bunun yanında memleketlerin görsellikleri ve daha bir sürü materyaller alır...
Şimdi yaşadığımız felaketler sonrasındaki duruma bakacak olursak, durumun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz. Türkiye’de yaşanan depremler, turisti ürkütmüş durumda. Herhalde rezervasyonlar iptal edilmeye başlanıp başlamadığını bilmiyorum ama bütün bunlara Rusya-Ukrayna savaşını da eklersek, tablo daha da kötüleşir. İlk akla gelen şey, hiç şüphesiz iç pazardır. Yerli halka otelleri pazarlamak daha mantıklıdır. Sekiz on kazanma da üç beş kazan anlayışı ile iç turizme yönelmek mümkün. Genelleme içinde halkımızın Sosyo ekonomik durumuna baktığımızda, çoğu insanın bir yazlığı vardır. Ama yine de insanlar dinlenmek ve eğlenmek isterler. Demografik yapımız afetzedelerle değişse de, ekonomik durumu iyi olan Türk vatandaşları, yaz aylarında tatil yapmak isteyecektir. Burada önemli olarak da yabancı turisti Türkiye’ye çekmeye çalışmaktır…
Bunun için kolları şimdiden sıvayıp, deprem felaketi, seçim rehaveti deyip turizm çalışmalarını unutmamalıyız. Her zorluğun bir çıkış yolu vardır ve olacaktır da. Şimdi turizmciler acılara rağmen memleket turizmini kurtarmaya canlandırmaya çalışıyorlar. TV’deki programlara izliyorum. Hemen hemen hepsi de dertli ve çıkış yolu arıyorlar. Her ne olursa olsun, kısmen de olsa o çıkış yolu bulunacaktır. Türkiye’nin bol güneşli masmavi denizimiz ve sıcak kumsallarımız tatilcilere cazip geliyor ve tarihi ören yerlerimiz, Türk mutfağımız var. Türk kebapları ve Türk yemekleri turistler için her zaman cazip olmuştur.
Ne yapalım bu yıl da mevsim öyle geçecek demeden Turizm Bakanlığı kolları sıvadığını sanıyorum...
Acılarımız içimize gömeceğiz. Kayıplarımızı unutamayacağız. Özellikle yavrularımızın acıları unutulmaz. Ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda yolumuza devam etmeliyiz…