Yıl 1929. Ocak ayının 3’ü.
İstanbul Merkez Postanesi’nden İsviçre’nin Bern kentindeki Uluslararası Posta Birliği’ne “önemli” kaydıyla bir mektup gönderilir.
Mektupta, Konstantinopolis’in adının “İst...
Yıl 1929. Ocak ayının 3’ü.
İstanbul Merkez Postanesi’nden İsviçre’nin Bern kentindeki Uluslararası Posta Birliği’ne “önemli” kaydıyla bir mektup gönderilir.
Mektupta, Konstantinopolis’in adının “İstanbul” olarak değiştirildiği belirtilmekte ve birliğin tüm üye ülkelere durumu iletmesi istenmektedir.
Bu değişikliği bildiren yazının sonunda da şöyle bir not vardır;
“Duyurun ardından bu değişikliğe riayet etmeyen mektup ve telgraflarla, Konstantinopolis adresli tüm gönderiler iade edilecek ve dağıtımı kesinlikle yapılmayacaktır…”
Aynı günlerde Vali Muhittin Üstündağ da tüm yazışmalarında İstanbul Valisi ünvanını kullanmaya başlar.
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ise Ankara’daki büyükelçilerle bir toplantı yaparak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Konstantinopolis vilayetinin adını İstanbul olarak resmileştirdiği açıklamasını yapar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ile gerçekleşen bu değişim bir anda dünyayı ayağa kaldırır.
Öyle ya, yüzyıllar boyunca Konstantinopolis olarak anılan ve bu isimle bir dünya markası haline gelen bir kent bir anda İstanbul’a dönüşmüştür.
Özellikle Avrupa, bu değişimi kabul etmek istemez.
Onlar için Konstantinopolis adı sıradan bir isim değil, aynı zamanda dini bir figürün adıdır.
Fatih Sultan Mehmet gibi kenti fethederek bir çağı kapatan, döneminin en güçlü hükümdarı bile böyle bir şeye cesaret edememişken, Mustafa Kemal Atatürk ‘ün girişimini dünyaya meydan okuma olarak kabul eder bir kısım Avrupalı siyasetçi.
Konstantinopolis adının korumak adına kiliselerin desteği ile bir direniş başlatılır.
Ama Mustafa Kemal Atatürk kararlıdır.
Aradaki ricacılara, kapısını aşındıran heyetlere rağmen kararından geri adım atmaz.
Tam tersi 28 Mart 1930’da çıkan Posta İdaresi Kanunu ile İstanbul adına yurt içinde de resmiyet kazandırır.
Bir anlamda 28 Mart 1930 tarihi İstanbul adının resmi tescil tarihidir.
Bu arada Mustafa Kemal Atatürk adına, sırf yasağı delmek amacıyla İstanbul’a gönderilen ama adres hanesinde Konstantinopolis yazan telgraf ve mektuplar da geldikleri adreslere iade edilmektedir.
Yurt dışında Konstantinopolis kampanyası sürerken Türkiye’de de bir kısım sözde aydın, İstanbul isminin bir anlamı olmadığını savunmaya başlar.
Bunlardan bazıları kentin adının Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde yazığı gibi İslambol olması gerektiği savunurken, bir başka kesim de Konstantinopolis adının devam etmesi gerektiğini iddia eder.
Arapların ve İslam dünyasının Konstantiniyye, Rusların Tsargrad, kentte yaşayan bazı azınlıkların Sten Poli olarak tanımladıkları bir kent, bir anda Selçuklular’ın Stambul ismine bir “İ” eklenerek İstanbul oluvermiştir.
Dünya gündemini yıllarca meşgul eden bu konu, Türkiye’de görev yapan pek çok diplomatın öncelikli konularından biri haline gelmiştir.
Konunun gündemdeki yerini koruduğu yıllarda Amerikan Büyükelçisi olarak Türkiye’de görev yapan Charles H. Sherril, yıllar sonra kaleme aldığı anılarında olaya geniş yer verir.
Büyükelçi Sherril, Atatürk’e bu değişime neden gerek duyduğu sorusunu kendisinin de sorduğunu, ama aldığı cevapla O’na duyduğu saygının iki katına çıktığını anlatır.
Atatürk’ün Amerikalı diplomata cevabı nedir biliyor musunuz?
“Bizim burada yaşamış bir medeniyeti inkar ettiğimiz yok. Tam tersi o medeniyetlerden kalanları korumak için azami çaba harcıyoruz. Ama bizim ulusumuzun geçmişi onlardan kalır değil. Biz niye devrini tamamlamış medeniyetlerin gölgesine sığınalım?”
Anladınız mı?