Şehitlerimiz var.
Suriye topraklarında vatan savunması yapan evlatlar var.
Kimi öğretmen atanamamış.
Kimi mühendis iş bulamamış.
Kimi çiftçi toprağı bereketini kaybetmiş.
Kimi isteyerek, kimi gön...
Şehitlerimiz var.
Suriye topraklarında vatan savunması yapan evlatlar var.
Kimi öğretmen atanamamış.
Kimi mühendis iş bulamamış.
Kimi çiftçi toprağı bereketini kaybetmiş.
Kimi isteyerek, kimi gönülsüz ama mecburiyetten.
Türkiye şu soruyu soruyor:
“-Ne işimiz var İdlib’te?”
TBMM’nde konuşulup tartışılmamış.
TV programlarında, radyolarda etraflıca konuşulmamış.
Üniversiteler, odalar, derneklerde gündeme gelmemiş.
Açıkçası, kimin savaşı, neyin savaşı olduğu toplumda tam ve net olarak anlaşılmamış.
Şöyle deniyor:
“-Suriye halkının can ve mal güvenliği.”
“-Terör örgütlerinin ülkemize sızmasını önlemek.”
Peki; bu durumda her türlü tedbiri almak ve Suriye’deki askerlerimizin can güvenliğini sağlamak gerekmez mi?
Ani bir saldırı olasılığı düşünülmedi mi?
Hesaplanmadı mı?
Böyle bir saldırı öngörülmedi mi?
34 şehidin ardından Türkiye’nin büyük bir bölümü yas tutarken, acısını içerisinde yaşarken, devletin resmi yas ilan etmesi gerekmez mi?
Anadolu’da 34 eve ateş düşmüşken, hayatın normal akışında sürüp gitmesi doğru mu?
Bir başka soru:
Yıllarca sınırlarımızı açıp komşuluk yaptığımız, ekmeğimizi, suyumuzu, kaderimizi paylaştığımız Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya geçmesine nasıl olur da izin veririz?
Bir tarafta Suriye halkının özgürlüğü için sınır ötesine asker gönderirken, ülkemizdeki Suriyelilerin Yunanistan sınırında itilip kakılmasına izin vermek doğru mu?
SON SÖZ: Zor günler geçer. Yeter ki yaşanan acıları yok saymadan, görmezden gelmeden, akıl ve bilime inanalım.