Cuma günü 9 Eylül. Hem de 100. yılı. Sürekli tekrar ediyorum, Türkiye’deki siyasal kaos ve ayrımcılık 100. Yıla kara gölge gibi düştü...

Cuma günü 9 Eylül. Hem de 100. yılı. Sürekli tekrar ediyorum, Türkiye’deki siyasal kaos ve ayrımcılık 100. Yıla kara gölge gibi düştü. Oysa ayrımsız tüm siyaset dünyası, hükümet, belediyeler, valilik, üniversiteler, iş dünyası, basın ve medya, sivil toplum örgütleri el ele verip, muhteşem bir 100. Yıl yaşatabilirlerdi. Oysa 100. Yılda sorgulamalıydık! İddiaları, kahramanları, mahalleleri, Nurettin Paşa’yı, yangını, emlak-ı metrukenin nasıl “dağıtıldığını”, İngiliz Konsolosluğu’nu, Damlacık’tan Basmane’ye günlük tedirginlikleri, yangın sonrası İzmir’deki bir esrarengiz elin, işgali fiilen yaşamış İzmirlileri yok saymasını, İngiliz, Alman ve İtalyan istihbaratının İzmir’de savaş sonrası yarattığı havayı, işgalin genel valisinin İzmir’den ayrılmasıyla, ordunun girişi arasındaki iki üç günde olan biteni, İngiliz konsolosunun harıl harıl “yangın taburlarına mensup askerleri arayışını, ABD konsolosunun garip yaklaşımlarını, kavas Dimos’un valilikteki Yunan bayrağını indirmesinden sonra, İzmir Metropoliti Hırisostomos’un “pişmanlığını”, İngilizlerin son üç günde, yıllarca “kullandıkları” yerli Rum ve gelen Yunanları “satışını”, İzmir’in çeperlerinde yaşanan “15 Mayıs rövanşlarını, İşgal döneminde “İyonya” naraları atıp, sonra başına “kalpak” geçirenleri.... Bugün 5 Eylül… Yarın ise 6 Eylül. Tam 67 yıl önce, 1955’in 6-7 Eylül günlerinde, üstelik fuar sürecinin de olduğu günlerde İzmir ve İstanbul’da dini farklı, inancı farklı diye, üstelik yurttaş olanlar ve kutsallığı büyük tecavüze uğradı. 6-7 Eylül 1955’te olanlar bile tek başına, 15 Mayıs ve 9 Eylül konularında bilgilerimizin maksatlı olarak eksik olduğunu gösteriyor. Ege Ekspres Gazetesi veya Demokrat İzmir Gazetesi ve Vali Kemal Hadımlı, o kara gecede gerçekten “Yassıada’da” söyledikleri gibi “Valilik” yaptı mı? Ne yaptığı bir yana, tarihe hiç de hayırlı geçmedi. İzmir’de, 9 Eylül’e üç gün kala neyin “tekerrürüydü” bu canavarlık, gözü dönmüşlük? Oysa bir yıl önce: “1954’te, Kıbrıs Rum hareketi İngiliz yönetiminden bağımsızlığı ve Yunanistan’la birliği (enosis) istemeye başladığında, Türkiye’nin tepkisi çok sert olmuştu. Başlangıçta Menderes, hükümetinin durumu yakından izlediğini ve müttefiki Yunanistan’la iyi ilişkileri sürdürmek istediğini belirterek yorum yapmaktan kaçınmıştı. Daha sonra hükümet, Atina’daki enosis gösterilerine bir tepki olarak Rum karşıtı bir gösteriye dönüşeceğini bildiği için, 9 Eylül 1954 İzmir’in Kurtuluş Günü kutlamalarını yasakladı. Menderes radyodan şunu ilan etti: ‘9 Eylül’ün kutsal anlamının herhangi bir siyasi kriz biçiminde istismar edilmesine imkân tanımanın milli vicdanımızı rahatsız edeceği fikrindeyim.’” (Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye, Hil Yayın, 2007) Ne diyorsunuz bu satırlara? Tam bir yıl önce, ülke Başbakanı, İzmir için en vazgeçilmez gün olan 9 Eylül’ü bile iptal edebiliyor. Demek ki bir yıl önce de eşit yurttaşlara karşı bir tehdit söz konusuymuş diye düşünebiliriz. Ama ne hikmetse bir yıl sonra, olan ve risk “istismarı” geçti “tecavüz ve yağmaya” döndü. Ne yazıktır ki İzmir’de devlet sadece baktı, hatta alkışladı, hatta takdir etti gözü dönmüşleri. Konak Meydan’ında Fuar nedeniyle asılan Yunanistan Bayrağı indirildi. Dikkatinizi çekerim, o yıllarda da Valilik Konak Meydanı’nda. O güruh daha sonra Kordon’a, Alsancak’a, Fuar içine elini kolunu sallaya sallaya gitti ne bir polis ne bir asker müdahale etti. Vali Kemal Hadımlı daha sonra Yassıada’da sorgulanırken öyle şeyler söylemiş ki, normal bir zekâsı olan herkes şaşar cinsinden. İnanmayan açsın tutanakları okusun. İnanılmaz bir organizasyonla İzmir’in her yerinden DP’lilerce “getirilen” yüzlerce ve belki de binlerce “şahıs” saatler boyunca, onların deyimiyle “Rum gavurlarını” aramış, kendi yurttaşlarına zulmü reva görmüş, rastladığı her Yunan bayrağını yakmış, yırtmış ve ne acıdır ki gören polisler görmezden gelmiş, zira “müdahale emri” verilmemiş. Onca yangın, onca yağma, onca korkunç saatlerden sonra nasıl olmuşsa olmuş, iş işten geçmiş ve İzmir 1922’den sonra yine aynı “ayrılığın” içine düşmüş. İstanbul’da da aynısı hatta daha fenaları yaşanmış. İzmir’deki zarar büyüktür. “Toplam olarak İzmir’de 14 ev, 6 işyeri, bir pansiyon, bir kilise, Yunanistan fuar pavyonu, Yunanistan Konsolosluk binası, İngiliz Kültür Enstitüsü binası saldırıya uğramıştır. 7 kişi ağır, 50 kişi de hafif yaralanmıştır. İzmir’deki toplam hasar 475.500 TL tutarındadır. Yunanistan Konsolosluk binasındaki zarar 90.000 TL, Yunan pavyonundaki zarar ise 57.000 TL olarak bildirilmiştir. Kabul edilen zarar tutarları, Yunan Konsolosluğu için 52.000 TL, Yunan NATO subayları için 42.000 TL ve İzmir’de yaşayan diğer Yunanistan vatandaşları için 235.500 TL’dir.” (Dilek Güven, ‘Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları’ İletişim Yayınları, 2014) Ama güya “milli hislerle” davranan ve güya “resmi” bakanlar, bir ay sonra Ekim 1955’de, tahrip edilen Yunanistan İzmir Konsolosluğu önünde Yunan bayrağına selam durmuş ki, belki bu olay bile “çapsız siyasetin” ülkeye ödettiği bedeldir. DP’nin İzmir Milletvekili ve Ulaştırma Bakanı Muammer Çavuşoğlu İzmir’e gelmiş. Yanında o karanlık gecenin “seyredenleri” olan Vali, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, Komutan, parti başkanı da varmış. Sonra gitmişler Yunanistan Konsolosluğu’na. Türk ve Yunan askerleri geçit töreni yaparlar, sonra Bakan Bey kendi elleriyle, bir ay önce yırtılarak yakılan bayrağı, saygıyla göndere çeker ve saldırılara karşı üzüntülerini dile getirir. Ve bir şey daha olur. 1922’den sonra ilk kez Kordon’da, NATO’da görevli 50’ye yakın Yunan askeri, milli bayrakları ile “rap rap” geçerler, herkes de “paşa paşa” selam durur! NOT: Yeşildere’de, Yeşildere bölgesinin anlamını bilmeyen bazı “uyanıklar” vatandaştan gayrimenkullerini toplamaya hız vermiş. İnanın bir Yeşildere’de bir Çiçekliköy’de “garip ötesi” işler dönüyor. NOT 2: Vali Bey İzmir’in yeni eğitim yılına hazır olduğunu “buyurmuş”. Muhterem vali beyin akıl hocaları kendisine galiba “konteyner okulu da” okulmuş gibi anlattı!