Tam da insanlar can derdindeyken bir de başımıza LGBT dernekleri çıktı.
Her zaman kızmışımdır; din mensuplarının vaazlarında uzun uzun kadın, cinsellik gibi konuları peltek peltek anlatmalarına... Mü...
Tam da insanlar can derdindeyken bir de başımıza LGBT dernekleri çıktı.
Her zaman kızmışımdır; din mensuplarının vaazlarında uzun uzun kadın, cinsellik gibi konuları peltek peltek anlatmalarına... Müslüman olan bir insanı 21’nci yüzyılda hala ‘İslami şartları bilmez yerine koymak gafletindeler’ derdim. Ve Müslümanlara bir konuda ne, nasıl yapılır demek yerine günümüz Müslümanına ‘Üstünüze düşeni yapınız. Yapmıyorsunuz’ demek İslami şartlara uyulması gerektiğini söylemek gerekirdi. Yoksa ballandıra ballandıra şöyle olmalı, böyle olmalı, temiz olmalı lafları itici ve tepki doğurucu. İnsanlar köy toplumunda bile sağdıçlığı unutalı elli yıl oldu.
Ancak bütün gayretlere rağmen niye ahlaki çöküntü var? Çünkü konuştuğu gibi davranmayan din adamları, verdiği sözü tutmayan siyasiler, aile bağları zayıflığı yüzünden…
Diyanet İşleri Başkanı, zina ve eş cinsellik konusunda Kuran’ın gereklerini söylemiştir söyleyecektir, söylemeye de mecburdur. Nedir bu iki oda başkanının yaygarası? Esasen her pisliğin altında Batı’ya benzeme kompleksi ve ezikliği çıkıyor. Ne zaman bir konuda yaygara olsa insan hakları ve bu barolar çıkıyor, yetmedi şimdi bir de kadın partisi çıktı. İşin aslı 1998 yılında Ailenin Korunması Kanunu yürürlükte iken kadına karşı şiddet aile içi tecavüz yeni bir aile tanımı gibi konuda ve Ceza Kanunu’ndaki değişiklikler sayesinde yapılan değişiklikler ile olmuştu. Yazar Lütfi Bergen 8 Temmuz 2019 tarihli yazısında
“Aile politikalarının iflasının kaynağı aslında insan hakları teorisidir ve üç metinden beslenmektedir.
Amerikan Bağımsızlık Bildirisi (1776)
Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi (1789)
İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi (1948)
Bu üç metin, muallak bir insan kavramıyla feminist teorisyenlerin geliştirdiği ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ fikrine ilham vermektedir” demektedir.
İşte kardeşim Muhammet Çetin’in dediği gibi müşrikler, münafıklar, kâfirler, şeytanî planlarını bin hile ile Batı Medeniyeti vasıtasıyla İslam’ın içini boşaltırken, Müslümanların bir kısmını da alabildiğine bozdu, koflaştırdı, dinî konularda şuursuz hale getirdi. Sadece batılı görüntü verebilme aşağılıklığı ile haram yiyerek dinden dahi çıktılar.
Yazık, bin kere yazık!
Camilerdeki klima cihazları yahut ceplerimizdeki akrep cep telefonları kadar önem vermiyoruz doğru bir İslami eğitime…
Ve sen, kendisini dev aynasında gören iki yüzlü kaba Müslüman sana soruyorum: Kim haklı? Ben bile isyan ettiysem Diyanet İşleri başkanı sayın Prof. Dr. Ali Erbaş haklı… Bence siyasi söylemler yeter.
Yeni bir doğal felakete maruz kalmadan önce artık insan olmaya çalışalım. Kuran-ı Kerim’in kendisi dahi tartışmaya izin verirsek hakkında tartışmanın mümkün olmadığı gibi zarardan başka hiç bir faydası olmayacağını unutmamalıyız. Şeytana çanak açmanın faydası yok…