Kuraklık meselesi gündeme geldiğinde akıllara ilk olarak tarımı ciddi şekilde sıkıntıya sokacağıdır. Tarım Bakanlığının üzerine adeta mali kâbus gibi çöken bir kuraklık beklentisi yine gündemimizde. B...
Kuraklık meselesi gündeme geldiğinde akıllara ilk olarak tarımı ciddi şekilde sıkıntıya sokacağıdır. Tarım Bakanlığının üzerine adeta mali kâbus gibi çöken bir kuraklık beklentisi yine gündemimizde. Bu yıl istenilen yağmur yağmadı. İçme ve sulama suyu barajları ‘sos’ vermeye başladı…
Başta tüm insanlarımızı vuracak su sıkıntısı, Sektörel olarak çiftçiye, hayvan yetiştiricilerine, daha sonra tarıma dayalı sanayiye ve en sonunda vatandaşa ve ülke ekonomisine zarar veren bir durum. Nisan ayı ortalarına gelmemize rağmen yağmayan yağmur nedeniyle içme suyu barajlarında su seviyesi çok düştü…
Bu meseleyi geçmişten bu güne kadar süregeldiği şekliyle kabullenmenin yanlış olduğunu, hatta mevcut kuraklık ödeme uygulamasının sürdürülebilir olmadığını, yatırıma dönüşebilecek kıt kaynakların heba olup gitmesine sebep olan bir kısır döngü olduğunu söylemek mümkündür. Fabrika atıklarının ve zehirli sularının dere ve nehirlerimize kontrolsüzce salmaları da dere ve nehirlerimizi yok etti. Dere ve nehirlerde ki canlı balıklarımız da yok oldu…
Şöyle ki; nerdeyse 50 yılın 40 yılının kurak geçtiği bir coğrafyada Kuraklık Doğal Afet değil ülkenin iklimsel koşuludur. Bu durumun sigortası olmaz olsa bile riskinin fazlalığından primi çok yüksek olur. Bu durum ülkenin kaçınılmaz, önlenemez gerçeğidir ve bu haliyle kabul edip tüm politikaları buna göre belirlemek zaruridir.
Bir fonunuz var ve fonda oluşan kaynak düzenli olarak geri dönüşü olmayacak bir biçimde yok oluyor. Bu kaynak aslında beklenmeyen felaketler için değil, beklenilen felaket için yok ediliyor…
-Peki, ne yapalım ekmeyelim mi, tarlaları boş mu kalsın?
-Hayır, elbette ekelim, ziraatımızı yapalım ama Devlet bu işin külfet-fayda dengesini artık siyasetten âri şekilde göz önünde bulundurmalı.
-Temel amaç, Arpa ve Vigo gibi birkaç yem bitkisinden dane ve kaba yem üretip hayvancılık sektörüne sunmaktır.
-Peki, üretilen ürün için alıcı kimdir? Arpa için TMO, kaba yem için direk hayvancılık sektörü. TMO daha sonra aldığı arpayı yine hayvancılık sektörünün kullanımına sunuyor…
Peki kuraklık durumunda ne oluyor?
Yaklaşık binlerce hektar arazi kuraklık kapsamına girer ve yaklaşık milyarlarca TL kuraklık desteklemesi ödenir…
-Peki, ülkenin kaba yem ihtiyacı ne kadar? (Arpa sanosu veya Bala)
Kabaca bir hesapla 120-130 milyon ton…
Peki devlet dese ki, belirli bir tona kadar kaba yemi yüzde 50 sübvanse ettim kuraklığa da karışmam isteyen eksin istemeyen ekmesin! Amaca hizmet etmez mi?
Kasadan çıkacak rakamı Tarım Bakanlığı hesabını yapar. Ama her şeye devletin yetişmesi zordur. Her şeyi de devletten beklememek gerek…
TMO iyi ürün gelirse hayvan üreticisine satarsınız ben de ithalat yapmam ama olmazsa ithalat yaparım Hayvan üreticisinin Bala'sını yüzde 50 hibe ederim. Hayvancılık sektörü de önemli girdisini kurak senelerde yarı fiyatına bulmuş olur zaten kurak olsa da olmasa da dane yem ithal geliyor…
Netice olarak; öyle ya da böyle, vatandaşın ödediği vergiler devlet bütçesini oluşturuyor bu bütçeden de Tarıma ayrılan payın büyük kısmı kuraklık meselesinde hiç bir fayda sağlamadan heba oluyor. Belki benim çözüm yöntemim beğenilmeye bilinir ancak birilerinin Bu konuda ivedilikle çözüm üretilmesi gereklidir!
Bu konuda bana yazan çiftçi okurlarımın önerilerini kaleme alarak Tarım Bakanlığına duyurmaya çalıştığımı sanıyorum…