İrem Buse KIRKKAYALI- EGE TELGRAF / Son yıllarda dünya genelinde giderek artan prostat kanseri, özellikle 50 yaş ve üzerindeki erkeklerde daha fazla görülüyor. Prostat kanserinin nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler veren İzmir Şehir Hastanesi Üroonkoloji Uzmanı Prof. Dr. Deniz Bolat, Ege Telgraf TV'de İlkay Kıyak’ın sunduğu ‘Hayatın İçinden’ programına konuk oldu.
‘HORMONAL DEĞİŞİKLİK’
Prostat’ın erkeklerde bulunduğuna dikkati çekerek sözlerine başlayan Bolat, “İdrar torbasının hemen önünde yer alan, kestane büyüklüğünde bir salgı bezi olan prostat, idrar kanalının içinden geçer. Meni bezleri prostatın iç kısmındaki bir açıklıktan idrar yoluna boşalır. Prostat, semen sıvısının pıhtılaşmasını engelleyen bazı enzimler ve salgılar üretir. Böylece testislerde üretilen sperm hücreleri normalde pıhtılaşırken, prostatın salgıları sayesinde sıvı formda vücuttan atılır. Yaşlanma, hormonal değişiklikler ve özellikle genetik faktörler gibi risk etmenleri, prostatta da çeşitli değişimlere özellikle kanserli hücre bölünmelerine yol açabilir. Bu kontrolsüz hücre bölünmeleri, prostat kanserinin gelişimine neden olur” dedi.
‘SESSİZ TEHLİKE’
Prostat kanserinin çok sık görülen bir kanser türü olduğunu vurgulayan Bolat, “Dünyada ve ülkemizde en yaygın ikinci kanser türü olmasına rağmen, ölüm oranlarına bakıldığında dünyada dördüncü, ülkemizde ise beşinci sırada yer alan bir kanser türü. Yaygın olmasına rağmen genellikle yavaş ilerlemesi nedeniyle daha düşük ölüm oranlarına sahiptir. Genellikle 50 yaş ve sonrasında ilgili şikayetler ortaya çıkar. Prostatın büyümesi, idrar kanalına baskı yaparak sık idrara çıkma, zayıf idrar akışı ve kesik kesik idrar yapma gibi problemlere yol açabilir. Ancak bazen hiçbir belirti de göstermeyebilir. Prostat Spesifik Antijen (PSA) adı verilen kan testi ile kişinin yaşına göre yüksek değerler tespit edilirse ileri tetkiklerle prostat kanseri tanısı konulabilir. Bazı hastalar ise hastalık ilerledikçe kanser prostat dışına yayılıp kemiklere ve diğer organlara sıçradığında, kemik ağrıları, bel ağrıları ve metastazın etkilediği diğer organlara dair şikâyetlerle doktora başvurur. Biz de bu duruma sessiz tehlike diyoruz” ifadelerini kullandı.
‘PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ ARASINDAKİ FARK’
Prostat büyümesi ve prostat kanseri arasındaki farktan bahseden Bolat, “Prostat büyümesi, genellikle iyi huylu bir durumdur ve buna bilimsel olarak ‘benign prostat hiperplazisi’ denir. Prostat kanseri ise prostatın içinden başlayarak çevre organlara, lenf ve kan dolaşımıyla uzak bölgelere yayılabilir ve metastaz adı verilen süreçleri başlatabilir. İyi huylu prostat büyümesi yalnızca prostatın içinde büyüyerek idrarla ilgili sorunlara neden olur. Ancak bu durum metastaz yapmaz ve hastanın sağlığını veya yaşam süresini etkilemez. Oysa prostat kanseri metastaz yaparak ölümcül bir seyir izleyebilir” dedi.
‘SADECE ERKEK BİREYLERİN ÖYKÜSÜNDE DEĞİL…’
Prostat’ın bazı hormonlar nedeniyle daha fazla büyümeye meyilli olduğunu vurgulayan Bolat, “Ergenlik sonrası büyümeye başlayan prostat, 50 yaş sonrasında hormonlar özellikle testosteron ve diğer bazı hormonlar nedeniyle daha fazla büyümeye eğilimlidir. Ancak asıl önemli nokta, prostat hücrelerinin kanserleşme sürecine dönüşmesidir. Prostat kanseri için bazı risk faktörleri mevcuttur. Yaş, bunların başında gelir; yaş ilerledikçe prostat kanseri riski artar. Yapılan çalışmalarda, 30 yaş altı erkeklerde prostat kanseri oranı yüzde 5 civarındayken, 70 yaş ve sonrasında bu oran yüzde 60’a kadar çıkmaktadır. Burada önemli olan klinik olarak anlam taşıyan ve taşımayan prostat kanserlerini ayırt edebilmektir. Ailevi yatkınlık da büyük bir risk faktörüdür. Özellikle birinci dereceden akrabalarında prostat kanseri öyküsü olan bireylerde, prostat kanseri gelişme riski önemli ölçüde artmaktadır. Bir diğer risk faktörü ise zenci ırkıdır; bu ırkta prostat kanseri riski artmakta ve kanserin daha yaygın görüldüğü tespit edilmiştir. Ayrıca genetik faktörler de rol oynar. Meme kanserinde görülen bazı genetik mutasyonlar, prostat kanseriyle benzerlik göstermektedir. Bu nedenle ailede annede ya da kız kardeşte meme kanseri öyküsü varsa prostat kanseri riski de artmaktadır” ifadelerini kullandı.
‘TEŞHİS NASIL YAPILIR’
Öncelik hasta şikâyeti diyen Bolat teşhis aşamaları anlattı: “Hastanın şikâyetlerini dinledikten sonra, prostat muayenesi adı verilen bir yöntemle genital muayene yapılır. Bu muayenede, prostatta herhangi bir nodül veya sertlik olup olmadığı kontrol edilir. Ayrıca hastanın durumu kan testi ile değerlendirilir; bu test tüm klinik ortamlarda yaygın olarak yapılmaktadır. Eğer şüpheli bir durum fark edilirse hastaya prostat MR'ı çekilir. Bu işlemde damar yoluyla verilen ilaçla, damarlar içerisindeki lezyonlar görüntülenir. MR'da da şüphe uyandıracak bir bulgu tespit edilirse prostat biyopsisi yapılır. Bu biyopsi patolojik tanı koyabilmek için büyük önem taşır. Elde edilen raporlara göre hastalık aşamaları belirlenerek sınıflandırılır.”
‘MUAYENE ŞART’
Belirtileri taşıyan bireylerde özellikle 40 yaş sonrasında muayene yaptırmalarını tavsiye eden Bolat, “Vücutta bir sorun olduğundan şüphelenildiğinde mutlaka bir doktora başvurulmalıdır. Ancak prostat kanseri açısından özel olarak değerlendirildiğinde genellikle 50 yaş ve sonrasında ailesinde prostat kanseri öyküsü olmasa dahi muayene ve PSA testi yapılması önerilmektedir. Ailesinde risk faktörleri bulunan ve belirtiler yaşayan bireylerde ise özellikle 40 yaş sonrasında üroloji muayenesi yaptırmaları tavsiye edilir” diye konuştu.