‘En ağır işçi benim; gün yirmi dört saat, seni düşünüyorum’ demiş Ümit Yaşar Oğuzcan ve eklemiş, “Biraz kül, biraz duman. O benim işte Kerem misali yanan. O benim işte inanma gözlerine ben ben değilim...
‘En ağır işçi benim; gün yirmi dört saat, seni düşünüyorum’ demiş Ümit Yaşar Oğuzcan ve eklemiş, “Biraz kül, biraz duman. O benim işte Kerem misali yanan. O benim işte inanma gözlerine ben ben değilim. Beni sevdiğin zaman. O benim işte”
Diyeceksiniz ki ‘Hakan Serbest de bu aşk meşk işlerini yazmaya başladıysa yandık.’
Haklısınız bir bakıma ama alışık olduğunuz gibi ben yine bu konunun tersinden bakmak istiyorum. Önce bakalım neymiş şu meşhur Sevgililer Günü:
“Sevgililer Günü her yıl tüm dünyada kutlanıyor. Tüm dünyada kutlanan Sevgililer Günü neden 14 Şubat’ta kutlanır? Bu sorunun cevabı tam olarak verilemiyor ancak geleneğin kökeninin Roma İmparatorluğu’na kadar uzandığı biliniyor. Sevgililer Günü ise 3. yüzyılda Aziz Valentine’nin gizli kıydığı nikahlara dayanıyor. M.S. 3. yüzyılda Roma İmparatoru Claudius II, ordusunu güçlendirmek için genç erkeklerin evlenmesini yasaklamıştır. Rivayete göre bu yasağa karşı gelen Aziz Valentine, gizli nikâhlar düzenleyerek gençleri evlendirmeye devam etmiştir. İhanetin karşılığını canıyla ödeyen Aziz Valentine M.S. 270 yılında 14 Şubat’ta idam edilmiştir. Bu nedenle her yıl 14 Şubat’ta Sevgililer Günü kutlanmaktadır.”
Evet kaynaklara göre, Sevgililer Günü bu nedenle kutlanıyor. Şimdi diyorum ki “Bize ne el alemin papazından.” Yaşı 50’lileri aşan bir vatandaş olarak bundan 30 yıl önce, gençliğimizde Sevgililer Günü gibi bir garabet yoktu. Durun kıpırdamayın! Söylediğim yanlış anlaşılmasın. Sevgiye, sevmeye karşı değilim. Böyle kutsal bir kavramın ticari meta olarak kullanılmasına karşıyım. Yüz binlerce, belki de milyonlarca çiçeğin kesilmesine, geçimini zor sağlayan insanlarımızın sevdiğine bir hediye alabilmek için bütçesini zorlamasına hatta paramparça etmesine karşıyım. Kadın erkek ilişkilerinin masumiyetinin bir hediye ile itibarsızlaştırılmasına karşıyım. ‘Çarşı her şeye karşı’ modunda olmam sevgiyi önemsemediğim için değil aksine önemsediğim içindir. Şimdi ‘Ne öneriyorsun?’ diyenler olacaktır. Onun da kolayı var. Cengiz Aytmatov’un eserinden senaryolaştırılan ‘Selvi boylum al yazmalım’ filmindeki replik gibi ‘Sevgi emek ister’ gibi klişe laflar da etmiyorum. Gerçek sevgi karşısındakinin gözlerinin içinde kaybolmaktır. Gerçek sevgi sevdiğinin başına gelebilecek herhangi bir şey için endişelenmektir. Gerçek sevgi her gece yatarken sevdiğiyle birlikte sağ salim uyanabilmenin temennisiyle gözlerini kapatmaktır. Gerçek sevgi, tebessümdür. Gerçek sevgi bir ömür boyu aynı yastığa baş koyabilmenin umudunu taşımaktır. Yoksa günümüzdeki gibi ‘Bittim, aşık oldum. Mahvoldum, eridim. Onsuz yaşayamam’ tiratlarından sonra 6 ay bilemedin 1 yıl sonra hakim karşısına geçerek, “Şiddetli geçimsizlik yaşıyoruz. Boşanmak istiyoruz” şeklinde konuşmak değildir sevgi. Boşandıktan sonra da eşinin paylaştığı sırlarını ortaya dökmek değildir sevgi. Hele bir de hasbelkader çocuk sahibi olmuşlarsa birbirlerinden sabiyi saklamak, göstermemek değildir sevgi. Birbirlerine düşman olmak hiç değildir.
Ezcümle: Sevgi yaratılanı sevmektir yaratandan ötürü…