Karşımızda gözle göremediğimiz bir düşman var.
Kimisi “Kovid 19” diye tanımlıyor, kimisi “Korona” diye.
Adı ne olursa olsun neticede ikisi de aynı kapıya çıkıyor.
10 Mart’a kadar dünya gündeminin b...
Karşımızda gözle göremediğimiz bir düşman var.
Kimisi “Kovid 19” diye tanımlıyor, kimisi “Korona” diye.
Adı ne olursa olsun neticede ikisi de aynı kapıya çıkıyor.
10 Mart’a kadar dünya gündeminin bir unsuruydu bu bela.
Maalesef 11 Mart’tan itibaren bizim de ortak derdimiz oldu.
Eskiler bilir.
Tek kanallı dönemde TV karşısında oturan herkes, “ki tek eğlence beyaz cam olduğu için neredeyse toplumun tamamı” günün özetini almak için TRT’nin kapanış programı “Güne Bakış”ı ve gülen yüzüyle “Can Akbel”i beklerdi…
Şimdilerde Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın günlüklerini bekler olduk.
O bela ile tanışıklığımızın üzerinden bir ay bile geçmedi.
Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Tek rakamlı vakalardan 5 rakamlı vakalara, olmayan ölümlerden 3 rakamlı kayıplara ulaşıverdik.
Tehlike büyük, tamam da…
“Kim farkında kim değil” belli değil.
Konuşulanlara bakarsanız her kes “korona” ile savaş halinde.
Fakat anlattıkları mücadele ne kadar gerçek, işte o belli değil.
Sosyal medya denilen çöplükte öylesine bir bilgi kirliliği yaşanıyor ki.
İfade etmek için kelimeler yetmez.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın savaşın başında açıkladığı önlemler başında yerinde ve doğru hamleler olarak görünmüştü bana.
Ne var ki bunların bazılarının içi boş olduğunu öğrenince moralim bozuldu.
Bir kere, Bakan Koca tarafından “Pandemi” hastanesi olarak açıklanan kuruluşların ciddi bir bölümü test yapma yeteneğine sahip değil.
Örnek alıp belli merkezlere gönderiyorlar.
Yani acil müdahale yeteneğinden yoksunlar.
Özellerin büyük bölümü ise, devletin hasta başı ödeyeceği maddi desteği açıklayana kadar şüpheli vaka kabul etmedi.
Sayın bakanımız her gün “vaka” raporu veriyor ya…
Test sonuçlarının en erken 36 saat sonra sonuçlandığı gerçeğinden yola çıkarsanız, biz veriler bakımından hep 2 gün gerideyiz.
Bir de salgının önüne geçebilmek için uygulanan genel yasaklar ve salgınla mücadele eden belediyeler var.
Yasaklar uyarınca toplu taşıma araçları mümkün olduğunca az yolcu kabul edecek, toplu taşıma araçları da maskesiz yolcu kabul etmeyecekti…
Gidin İzmir Metro’suna ve İZBAN’a bir göz atın.
Vagonlar tıklım tıklım. 10 yaşında çocuk da araç da, 70’lik adam da.
Üstelik maskeleri olmadığı halde. Anlayacağınız denetim hak getire…
Ortalığın hala durumun ciddiyetini kavrayamamış ahmaklarla dolu olduğunu bir görseniz, o kalabalığın ne kadar ciddi bir toplumsal tehlike olduğunu anlayacaksınız…
İzmir Büyükşehir Belediyesi bilmem kaç bir gıda kolisi dağıttığını açıklıyor.
O kaynağı maskeye kullansa daha faydalı olacak.
Açlıktan kimse ölmez ama, virüsten ölen o kadar çok ki!
Konu maskeden açılmışken, bedava dağıtım yapmakla görevlendirilen PTT’nin internet sitesinin çöktüğünü bilmeyen yok galiba.
Madem bedava maske dağıtacaksınız, bunu niye kayda-kuyda bağlarsınız?
Niyet ciddiyse kapı kapı dolaşılır, dağıtım yapılır.
Bu kadar mı zor?
Bunlar, sosyal medyada görmediğiniz gerçekler. Ama bir tane daha var.
Hani “herkes seferber, din adamları yatıyor” diye bir safsata dolaşıyor ya ortada.
Selçuk Kaymakamı Ekrem İnci ne yaptı biliyor musunuz?
İlçedeki bütün din görevlilerini kronik rahatsızlıkları ve yaş barajına takıldığı için sokağa çıkma yasağı bulunan insanların ihtiyaçlarını karşılamakla görevlendirdi.
İmamlar, müezzinler sabahtan akşama maaş çekip, market alışverişi yapmak için koşuşturuyor Selçuk’ta.
Büyük bir ihtimal Selçuk kadar olmasa da pek çok ilçede benzer tablolar var.
Demek ki neymiş?
Her yazılana, her söylenene inanmamak lazımmış…
Haksız mıyım?