İşte tam ben de bu soruyu soruyordum. Kimden nasıl araştıracağım. Günlerdir kafa yoruyorum. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın da bu soruya parmak basıyordu…
Asıl soru Ayasofya'nın neden 1934'te...
İşte tam ben de bu soruyu soruyordum. Kimden nasıl araştıracağım. Günlerdir kafa yoruyorum. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın da bu soruya parmak basıyordu…
Asıl soru Ayasofya'nın neden 1934'te müzeye çevrilmiş olduğu. Cumhuriyet 1923'te kuruldu, Atatürk bile 11 sene bekledi. Bu konu tarihi bir perspektiften araştırılmalı. Ayasofya, o dönemden beri müslümanlar için önemli bir konuydu ve pek çok kez camiye çevrilmesi konusunda çağrılar yapılmıştı. Ayasofya'nın işlevi konusunda ise ilk olarak kilise, sonra cami, sonra müze olarak kullanıldı ve şimdi tekrar cami olarak kullanılacak.
Ayasofya'nın kimliğine en yakın işlev bir ibadet yeri olarak kalması. Müslüman, Hristiyan, inanan, inanmayan herkes üstelik ücret ödemeden ziyaret edebilecek, kimseye kısıtlama olmayacak.
UNESCO'nun anlaşılması güç açıklaması; “Ayasofya cami olarak kullanılmaya başladığında 'dünya mirası' statüsünü kaybedecek” Eğer bu karar alınırsa, UNESCO'nun kriterleri sorgulanmalıdır…
1934 yılında Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair alınan Bakanlar Kurulu kararı geçtiğimiz gün Danıştay tarafından oybirliği ile iptal edildi ve Ayasofya'nın Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararı yayınlandı. Seksen altı yıldır esaret altında kalan Ayasofya için sabırla beklenen kararla mühürler söküldü, zincirler kırıldı. 15 Temmuz'da bu ülke için kıyama duran milletin uhdesinde gerçekleşen bir zafer oldu…
15 Temmuz Türk siyasetinde tarihi bir dönüm noktasıydı hiç şüphesiz. Siyaset mekanizmasını kontrol altına almaya çalışan vesayet odaklarının artık milletin egemenliğine el uzatamayacakları tarihi gün olarak kayıtlara geçti. Türkiye'de artık iktidarın seçim haricindeki yöntemlerle istenildiği zaman değiştirilemeyeceği yedi düvel anlaşılmış oldu. Ne dışarıdan Türkiye üstünde hükümranlık kurmaya, nede içerideki vesayet odaklarının bir daha buna cüret edemeyeceğini anlamış oldular…
Elbette bu sürecin dış politikaya yansıması daha fazla otonomi ve daha özerk bir dış politika olarak karşımıza çıktı. Tıpkı Mısır darbesindeki gibi, 15 Temmuz gecesi kulaklarının üzerine yatan Batılı ülkelerin artık Türkiye üzerinde herhangi bir etkide bulunma ihtimalleri ortadan kalkmıştı. Başta terörle mücadele olmak üzere Türkiye'nin tüm güvenlik kaygılarını görmezden gelen, FETÖ'ye PKK, YPG’ye göz yuman ve dış politikada Türkiye'yi sınır çizmeye çalışan tüm aktörler karşısında Ankara'nın tutumu oldukça net. Türkiye'nin bağımsızlığına, egemenlik haklarına, ulusal güvenliğine, hukuk devleti yapısına ve dış politika otonomisine saygı göstermeyen ve pozisyon alan tüm aktörlerle eşit mesafeden konuşan Türkiye, gerekli etkin diplomasisiyle gereken cevapları veriyor…
ABD başta olmak üzere küresel aktörlerin dış politika stratejilerini en iyi okuyan ülkelerden biri olan Türkiye'nin, bölgesel ve küresel siyasetin yapısında yaşanan değişim/dönüşümleri çok iyi değerlendirdiğini söylemek istiyorum. İç politikada yürütülen yerli ve milli siyasetin Türk dış politikasına yansımaları oldukça güçlü bir siyasi hedefi beraberinde getiriyor...
Bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya, camiden müzeye çevrilmiş. Bu, bir idari işlem sonuç itibarıyla... Danıştay’a açılan davada,
Danıştay’ın Kararı bir yargı kararıdır. Yüce milletimizin bütün fertleri gibi ben de bu Tarihi günde çok mutlu, gururlu ve heyecanlıyım. Ayasofya Camii’nin yeniden Bütün Müslümanlar için ibadete açılması, Türkiye ile beraber dünyanın bütün Müslümanlarını sevinç ve heyecana boğmuştur. Ecdadımızın camii dedikleri bu cami, Bizim gönlümüzde hiç kapanmamıştı. Tarihin akışında, askıya alınmışsa da Hukuk yoluyla tarihi karar milletin ve Müslümanların gönlülerinde ki yerini tekrar almıştır...