Şehirlerdeki eski yapıların bulunduğu yerlerde inşaat maliyetini büyük ölçüde karşılamaya yetecek miktarda kat artışı sağlanması zorunludur. Aksi halde, ekonominin bu derece yüksek bir enflasyonla seyrettiği bir ortamda insanların binalarını yıkarak kendi olanaklarıyla yenilemeleri mümkün görünmemektedir.

Kat artışı sağlanıp maliyeti düşürerek tüm eski binalar yenilenmelidir. Risk gerçekleşip yaşamlar yitirildikten sonra yapılacakların artık pek çok şeyi geri getirmeyeceği malumdur.

Üstelik, bu çözüm sağlanacak olunursa, kişilerin kendi iradeleri de rol oynayacak, hazırlıksız yakalanma gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Suistimali önlemek için karar nisapları yine salt çoğunluk olabilir ancak en azından kişiler inşaat maliyeti yükü altında ezilmeksizin veya çok küçük bir maliyetle karşı karşıya kalarak, yeni ve afetlere dayanıklı binalara, üstelik kendi yerleşim yerlerinde sahip olabileceklerdir. Bu çok değerlidir. Alıştıkları yaşam alanlarında hayatlarını sürdürmek aslında bir lüks değil, bizzat haklarıdır.

Hem hazırlıksız yakalanmak ve hem de varığını yoğunu, hatta canını yitirmenin karşılığı hiçbir şekilde tazmin edilemez.

O nedenle, gerçek çözüm, risk gerçekleşmeden, gerekli altyapı ve imar çalışmaları ile insanlara yaşama hakkını sürdürebilmelerine olanak sağlamaktır.

Aksi halde göz göre göre yaşama hakkı ellerinden alınmış olacaktır.

6306 SAYILI YASA’DAKİ TEMEL DEĞİŞİKLİKLER

Yasanın amacından yukarıda söz etmiştik. Afet gerçekleşmeden, uygulanması kolay olmayacaktır. Çünkü mülkiyet haklarını, kişilerin yaşam alışkanlıklarını, sosyal durumlarını oldukça zedelemektedir. 6306 sayılı Kanun’un uygulanmasında, kişilerin mülkiyet hakları ve sınırlı ayni haklarına sınırlama getirilmekte, paylı mülkiyette paydaşlıktan çıkarılma, kat mülkiyeti sona erdirilebilmektedir. Kişilerin malvarlıkları üzerinde, iradeleri dışında müdahale gerçekleştirilerek uygulama yapılabilmektedir.

Normal yasal düzenlemelerde oybirliği ile alınması gereken esaslı suretteki kararlar, 6306 sayılı Yasa’da üçte iki çoğunluk ile alınması şeklinde düzenlenmişken yeni değişiklik ile salt çoğunluğun kararına bağlanmıştır. İlerideki yazılarda bu hususlar açıklanacaktır.

Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, riskli binaları re’sen belirleyebiliyor. Riskli bulursa ve malikler tahliye etmezlerse, kolluk kuvvetleri marifetiyle taşınmazın tahliyesini sağlayabiliyor. Bunlar, mülkiyet hakkını ve zilyetliği tümüyle ortadan kaldıracak olan düzenlemelerdir. Bu yasanın ile kamunun üstün menfaatinin korunması kavramı esas alınarak, bireysel mülkiyet hakkı neredeyse ortadan kaldırılmaktadır.

Malikler, başkanlığın/idarenin riskli yapı belirleme kararına karşı yine başkanlıkça belirlenecek üç kişi ve üniversitelerce belirlenecek dört kişiden oluşan yani yedi kişilik bir heyete itiraz edebilecekler.  Bu itirazlar on beş gün içinde yapılabilecek. Heyet itirazı inceleyip, karara bağlayacak. Yani bir binanın ve orada yaşayanların akıbeti, bu heyetin kararına emanet edilecektir.

Maliklere yapılacak tebligatlar da farklı niteliğe bürünmüştür. Örneğin, binaya yazı asılması, e-devlet üzerinden bildirim veya muhtarlıklarda ilan edilerek 15 günlük ilan süresinin son gününde tebligatın yapılmış sayılması gibi usuller getirilmiştir.

İnsanların belki bir ömür boyunca zorluklarla elde ettikleri, belki de tek malvarlıkları ile ilgili tasarruf yetkileri böylece büyük ölçüde sınırlandırılmış olmaktadır.

Bu uygulamaların kamunun yüksek menfaati için yapılması durumunda, söylenecek pek bir şey kalmıyor. Ancak, bu derece büyük yetkilerin kötüye kullanılması riski oldukça yüksek. O nedenle çok iyi bir denetim mekanizması da bulunması gerekmektedir. Riskli alanların belirlenmesindeki mağduriyetlerin önüne geçmek gerekmektedir.

Yazılarımın ilerleyen bölümlerinde, karşı karşıya kalınabilecek uygulamaların nasıl olacağını, aşama aşama kaleme alacağım.

ARABULUCU AVUKAT NURDAN HERİS