Cuma 9 Eylül’dü ki anladığım kadarıyla daha çok yazıp konuşacağız.
Bugün de 12 Eylül… Sussak olmaz? Zira inanarak yazıyorum ki, o 12 Eylül ihaneti olmasaydı, daha kenetlenmiş birliktelikle kutlardık...
Cuma 9 Eylül’dü ki anladığım kadarıyla daha çok yazıp konuşacağız.
Bugün de 12 Eylül… Sussak olmaz? Zira inanarak yazıyorum ki, o 12 Eylül ihaneti olmasaydı, daha kenetlenmiş birliktelikle kutlardık 9 Eylül’ü. Hem kutlardık hem de karanlıkta kalmış 9 Eylül sonrası bazı konulara ışık tutardık belki. Cuma akşamı türlü trol ve iktidar mensuplarının garip mesajlar atmasına da nedendir 12 Eylül1980.
Muhteşem bir final oldu Gündoğdu’da.
En güçlü siyasi hareketin bile toplayamayacağı kalabalık toplandı. Baktınız mı kalabalığa? Başörtülü, mini etekli, sakallı, küpeli herkes oradaydı. Her kesim oradaydı. Buna bir şey diyemeyen iktidar şürekası, kafasını Başkan Soyer’in konuşmasına taktı! İnanın defalarca dinledim, yazıya döktüm defalarca okudum.
Sosyal medyada kendimce cevap vermeye çalıştım. Bir kişi dışında, İl Başkanı Sürekli dahil “kendileri çalıp kendileri oynamayı” tercih ettiler yine.
Yahu iktidar şürekası neden kendini bu kadar kibrin karanlığına itti. Diyanet’in, kerameti kendinden menkul başkanından da mı öğrenmemişler “kibrin” çok kötü olduğunu?
Neymiş Başkan “Osmanlı ecdadımıza” kötü laf eylemiş…
Nasıl? “Gaflet, delalet ve hıyanet” içinde değil miydi son padişah efendi? Emperyalist dostlarına sığınmamış mıydı? Ya Damat Ferit? Mustafa Kemal kendi ağzından Nutuk’ta yazmadı mı?
Başkan “şehitlere hakaret etmiş”? Allah Allah? Kendilerinin gitmediği Halkapınar Şehitleri’ne giden kim? Ya da şöyle yazayım muhterem Kerem Ali Sürekli Bey’e, Halkapınar Şehitleri’nin öyküsünü bilir mi? Hiç gittiniz mi? Gittiyse o eski meclis başkanlarına telefon açıp çemkirdi mi? Çünkü şehitlere hakaret eden bizzat İsmail Kahraman’dır ve partisinin mensubudur. Haydi onu da geçtim, Kerem Ali Sürekli İzmir İl Başkanı sıfatıyla, şehitlere bu kadar saygılı da neden 9 Eylül 1922’nin ilk şehitlerinin ebedi istirahatgahının üzerine o rant gölgesine izin verdi partisi? O iğrenç beton yığını hoş mu şehitliğin üzerinde kapkara gölge gibi?
Başkan neden “Yunan” dememiş? E ne demiş? “Emperyalist işgalciler” kim oluyor? Kaldı ki Yunan ordusunun İngiltere’nin maşası olduğunu neden atlıyoruz hep? E tabii ama, İngiltere’nin asıl düşman olduğunu vurgularsak, kimler alırdı merhume kraliçeden bin bir çeşit madalya falan? Ah şu İngiliz hayranlığı… Sağa da sola da öyle girmiş ki…
Haydi AKP “Yunan” demedi diye Başkan Soyer’e mesaj atıp eleştiriyor. Yahu daha dün Bosnalı Müslümanlara soykırım uygulayan Sırbistan’ı “dost” ilan eden kimdi? Neden dönüp dolaşıp kendimize düşman olarak hep Yunan’ı buluyoruz? O İngiliz ajanlarının gazıyla askerlerimizi hunharca katleden Arapları da dost biliyoruz değil mi? Para var çünkü heriflerde.
Ya 9 Eylül ile 15 Mayıs’ı karıştıran İzmir Valiliği’ne ne demeli. 9 Eylül için “Unutma” diye bir film çektirmişler. Hemen söyleyeyim Valiliğe, bizler unutmadık ama siz yeni hatırladınız Miralay Süleyman Fethi Bey’i. Keşke 15 Mayıs’ta yapsaydınız bu çalışmanızı. Ama bu yıl İzmir, toptan atladı 15 Mayıs’ı? Gerçi yıllardır “tek kanallı” ve “anlamsız” bir içeriği vardı 15 Mayıs’ın. “Unutma” adlı filmden önce, içi boş mezarının olduğu Emir Sultan’ı kurtarırsa inanırım İzmirce samimiyetine Valiliğin. Onca kahraman içinde Miralay Fethi Bey’in film için çekilme nedeninin de mukaddes şehidin babasının bir tarikat ehli olduğunu atlamayalım. Ne yani, valilik Hasan Tahsin’i ya da Rahmetullah Efendi’yi mi “film yapacak”? Ne der sonra “fesli sarıklı hoca dostları” maazallah?
Aslında İsmail Kahraman’a sormalı, kendisi “fesli meczubun” bayrağını devraldı ya?
Soralım bakalım “gerçekte” ne olmuş 9 Eylül 1922’de? İzmir Valiliği 9 Eylül’ü “15 Mayıs’la” anlattığına göre, gerçekte 9 Eylül diye de bir şey yok onlar için galiba. Çünkü kendi yandaşları bazı soytarılar, 9 Eylül’ün “sıradan” bir kent “kurtuluşu” olduğu, ülkenin genelini, ilgilendirmediği hain söylemini utanmadan dile getiriyor. Onca yandaş kanal, 9 Eylül’ü de şehitleri de “yok saymayı” kendisine “maharet” sayıyor!
Tabii ki Miralay Fethi Bey unutulmamalı. 1980 darbesi sonrası İzmir’deki bazı masonik paşaların zulmettiği mukaddes şehidimizin adı hep yaşasın. Lakin 9 Eylül için madem film yapacaktı valilik, yine kerameti kendilerinden menkul menfaatçilere değil, İzmirlilere sorsaydı konuyu. Şüphesiz tek kelimeyle “Halkapınar Şehitleri” derdi İzmir…
12 Eylül 1980… Darbeyi yapanlar zengin oldu, öldü. Yaptıranlar hız kesmedi… Herkes bilsin ki bugün ne dert yaşıyorsak, kimler derdimizin muhatabımızsa, eğitimden sağlığa her hizmet halkın aleyhineyse sebebi 12 Eylül’dür. 9 Eylül 1922 birlikteliğini, 12 Eylül 1980 gölgeledi. Horton’dan Netekim Paşa’ya işte manzara-i umumi… Ama cuma günü akşam Gündoğdu alanında İzmir, 12 Eylül prodüksiyonunu yırttı. Şimdi önemli olan o coşkuyu devam ettirmekte.
Bir yandan Mustafa Kemal Atatürk ve şehitler söylemi yapıp diğer yandan içinden yükselen hakaretvari ve yalan söylemlere de ses çıkarmamak demokrasi de değildir etik değerleri de zorlar. Sadece kendileri gibi düşünenlerle iletişim içinde olduklarından tarihe iyi geçmeyecekler. Bence otursunlar kendi aralarında özeleştiri yapsınlar. Artık AKP zihniyeti kendileri dışında hepimizi “salak” sanmaktan vazgeçsin. Biz “Ali Kemal” ve “Sait Molla” ile “İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni” fark edeli bir asır oldu!’
İZMİR’İN “BİRADERLERİ” (1)
Bu yaşıma kadar insanların dilleri, dinleri, giysileri, inançları, tercihleri, mensubiyetleri, özel yaşamları, zenginlikleri, kökleri kökenleri, nereli olduklarını asla dert etmedim kendime. İletişimlerimde sadece “şiddete eğilim” ihtimalleri benim için kriter oldu. Dünyanın her yerinde “gidenlerin” gittiği yerin “toprak” olduğunu da bilirim.
Ama İzmir’e “özel” bir mesele var ve benim için başlangıç yılı 2003!
Nedir o? Hemen söyleyeyim ki “masonlar”!
“Mason” olduğunu söyleyen ve çok sevip saydığım tanışım var. Onları hem tenzih ediyorum hem de naçizane uyarmak istiyorum.
Benimle gerçekten dertleri olduğuna inanmıyorum. Lakin bana “kafayı takma” sebebini de size anlatayım. 2002 Nisan ayında İzmir TV’de başladığım “Sabah Resimleri” üç dört ay içinde İzmir’de “bir numara” olmuştu. Bir ”10 Kasım” öncesi bir davetiye gelmişti. Davetiye İzmir’in “Hür ve Kabul Edilmiş Masonları” tarafından yollanmıştı. Konu bir konserdi ama “Atatürk’ün ölümünün yıldönümü” dolayısıyla yapılacak bir konser. Ben de yayın sırasında tepki gösterdim. Üslubumu bilirsiniz, tepkilerim hep bodoslamadır. Bu yüzden de bana takılan o yılların adı “pimi çekilmiş el bombası”.
Yayında dedim ki, 19 Mayıs’ta, 30 Ağustos’ta, 9 Eylül’de, 29 Ekim’de etkinlik düzenlemezsiniz de neden “10 Kasım’da” konser düzenlersiniz?
İşte bu kadar. Mesele bu. Sonrasını gelecek yazıda yazacağım. Gelecek yazıda size artık yaşamayan bir “biraderle” 2004 yılının aralık ayında Karşıyaka sahilde gecenin 23.00’ünde yaptığım konuşmayı da anlatacağım. Şimdilik ricam, yazı tamamen bitinceye kadar kimsenin karşılık vermemesi. Ha veren olursa ben de cevaplar çok!
Devamı cumaya…