Türkiye’nin son 40 yılda yaşadığı krizlerin öncesinde, hep aynı hataların yapıldığının ve aynı çözümlerin uygulandığının farkında mısınız?

Yüksek faiz ver, sıcak parayı davet et, iç piyasayı dövize boğ, ithalatı ucuz ve cazip hâle getir, istihdam ve üretim gücün olan ara mallarını üretme, vatandaşın gelecekte kazanacağı paraları bugünden harcamasını sağla, toplumu  borçlandır, büyümeyi iç taleple finanse et, cari açığı ve dış ticaret açığını patlat, yine ödemeler dengesi krizine gir, yine paranı yüzde 50 devalüe et, birkaç yıl sürecek bir küçülme dönemine gir, sonra tekrar başa dön...

Yaşadığımız kısır döngü mealen bu …

Bugünlerde “yaşasın bütçe açığı vermiyoruz, cari açığımız azaldı” sevinmelerine sakın ha inanmayın. Bu sevinç naralarını atanlar, birkaç ay sonra seçim stresi artınca ve yeniden kredi muslukları açılarak büyüme trendine girilip cari açık üretmeye başladığında, “yaşasın büyüyoruz” naralarını atacaklar.

Hep böyle  oldu, korkarım yine böyle olacak.

 TEŞVİĞİ HERKES VERİYOR…

Bu girizgâhı yapmamın sebebi şu:

Son bir haftadır iş dünyasının konuştuğu tek konu, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında süren ve örneği dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde görülmeyecek kavga…

“Kavga” kelimesini bierek ve altını çizerek kullanıyorum.

Bir yüksek yargı kurumunun, kendisinden daha yüksek bir yargı kurumu ile ağız dalaşına girmesi, Anayasa gereği uygulamakla yükümlü olduğu kararları uygulamaması, direnmesi  ve son olarak Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması, Türkiye’nin “hukuk devleti” ilkesinden korkutucu hızla uzaklaştığını gösteriyor.

Bu durum, kapalı kapılar ardında iş dünyasının en önemli konu başlıkları arasında.

Nedeni ise hemen her sektörde yapılan ya da planlanan yatırımlardaki ortak özellikte yatıyor. Yatırımcı şirket yerli ise yabancı şirketler ile ortaklık yapıyor; yatırımcı şirket yabancı ise Türkiye’yi ve o sektörü tanıyan yerli bir ortak ile yol yürümek istiyor.

Hal böyle iken, zaten derin bir ekonomik krizin pençesinde olan Türk ekonomisinde hukuka ilişkin inancın zayıflaması tüm planları alt üst ediyor.

Yani…

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki kavganın verdiği zarar, sadece Türk demokrasisinin geleceğine olan inancı zayıflatmıyor.

Türkiye’ye yatırım yapan ya da yapmayı düşünen yatırımcıları kara kara düşündürüyor.

 ALEM KÖR, MİLLET SERSEM Mİ?

Alemi kör, milleti sersem zannetme alışkanlığımız ile bu durumun ne kadar farkındayız emin değilim…

Türkiye’de yatırım ya da iş yapmak isteyen bir yatırımcı açıyor T.C Anayasasını ve 153’üncü maddesinde yazan şu cümleyi okuyor:

“Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”

Ve Yargıtay’dan gelen tepkilere ve suç duyurularına bakıyor, yarın öbür gün kendi başına nelerin gelebileceğini düşünüyor…

Bu kargaşa içerisinde Türkiye, sıcak para tehlikesini kalıcı olarak önlemek adına, sabit sermayeli yabancı yatırımlarını çekmek için neler yapıyor?

“E teşvik veriyoruz ya” cevabınızı duyar gibiyim.

Acele etmeyin…

Türkiye’deki bölgesel ve sektörel teşvik mekanizmasının benzerlerini –hatta ABD örneğinde olduğu gibi- daha da kapsamlısını gelişmiş ülkeler de veriyor.

Peki fark nerede?

Dünya ölçeğinde bu tür yatırımları ile tanınan firmalar Türkiye’deki gibi; şirketlere, markaya ya da yatırımın büyüklüğüne göre değişen teşvikler yerine; anlaşılır, tüm yatırımcılara eşit uzaklıkta, şeffaf, bürokrasi ve yargı mekanizmasının hızlı ve adil işlediği, rüşvetin olmadığı sistemleri tercih ediyor. '

DÜNYA NE YAPIYOR?

Avrupa Birliği (AB), vergi indirimleri ile sanayiyi teşvik etmenin mümkün olmadığını gördüğü andan itibaren, “Üçüncü Nesil Teşvik” modeli olarak adlandırılan Lizbon Stratejisi’ni benimsemiş durumda. Böylelikle eğitimden istihdama, sanayiden iç piyasaya, finansal araçlardan Ar-Ge çalışmalarına kadar pek çok konuda yeni hedefler ve ortaya konuluyor.

Lizbon Stratejisi, rekabet gücü yüksek bir Avrupa için gereken tüm kurumsal reformların ana çerçevesini oluşturuyor.

Dünyada yeni teşvikler bildiklerimizden çok farklı.

Yönetim biliminde ‘Good Governance’ (İyi Yönetişim) olarak bilinen kurallar manzumesi, ekonominin rasyonel yönetilmesini esas alıyor. Bir başka deyişle, yatırımlara artık özel bir takım istisnalar ve muafiyetler tanımanın yeterli olmadığı kabulünden hareket ediliyor.

Şayet söz konusu teşvik ise, bizdekine benzer teşvikleri artık Afrika’nın en ilkel ülkeleri dahi uyguluyor.

Yatırımcılara ayırım gözetmeksizin mantıklı ve etkili yönetilen bir ekonominin sağlayacağı; saydam, ahlaklı, eşit ve adil bir ortamda iş yapma olanağı verilmesi, bugün en etkili teşvik ve özendirme yöntemi olarak kabul ediliyor.

GERÇEK TEŞVİK: HUKUK

Dünyadaki büyük yatırımcı şirketlerin dikkat ettikleri özellikler bunlarla sınırlı değil.

Uluslararası ölçekte güvenilirliği olan, kişilere göre değişmeyen bir hukuk ve yargılama sistemi, ara işgücü ihtiyacını süratle karşılayan bir teknik eğitim, yasaların toplumda içselleştiği bir özgürlük ortamı, kutuplaşmadan birlikte yaşamayı başaran bir toplum yapısı, reformist ekonomi politikaları; sadeleşmiş, rüşvetten ve yolsuzluktan arınmış bir bürokrasi mekanizması ve güçlü özerk kurumlar…

Özellikle son kelimeleri okuyunca güldüğünüzü duyar gibiyim.

Acı ama gerçek bu…

TİRE OSB’NİN 530 DÖNÜM

DAHA BÜYÜMESİ TEK BİR 

İMZAYI BEKLİYOR…

Köşe haberlerimizde sıklıkla ele aldığımız konu başlıkları arasında, İzmir’de planlı ve altyapısı hazır yeni sanayi bölgelerine duyulan acil ihtiyaç geliyor.

Henüz bir ay önce Çiğli Atatürk OSB’de yapılan ihalede ortaya çıkan rakamlara dikkat çekmiştik.

3 Ekim 2023 günü yapılan 7 parselin satış ihalesinde muhammen bedel 10,000 TL / m2 iken, olan parsellerin satış fiyatı 15 bin 400 TL’ye ihale edilmişti.

Bu ihale bedeli, 570 Dolar’a karşılık geliyor.

İhaleye çıkarılanlar arasında 3 adet 5 bin metrekarelik parsel bulunuyor.

Bu parayı taşa toprağa gömen sanayici; makineye, teçhizata, insan kaynağına, teknolojiye nasıl yatırım yapacak?

Ticari kredi faizleri yüzde 50’yi aşmış iken finansal kaynağı nereden bulacak?

Hep askıda kalan soru imleri bunlar…

 TOSBİ YÜZDE 25 BÜYÜYECEK

Bugünlerde benzer bir durum farklı bir boyutu ile Tire’de yaşanıyor.

4 bin dönümlük büyüklüğü ile çok önemli küresel ölçekli yatırımlara ev sahipliği yapan Tire OSB’nin (TOSBİ), 530 dönümlük genişleme sahası Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne takılmış durumda.

Yakından tanıdığım ve başarılı çalışmalarını her fırsatta alkışladığım TOSBİ Müteşebbis Heyet Başkanı Metin Akdaş, Bölge’nin kuruluş aşamasında, kamulaştırma yasası gereği kamulaştırılamayan, daha sonra TOSBİ ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılan bir protokol ile tek bir bölgede toplanan arazinin TOSBİ’ye devrini talep ettiklerini belirtiyor.

Akdaş, “Bu sanayi parselinin tarafımıza devrini veya sanayiciye tahsis yolunun açılmasını istiyoruz. Bölgemizin büyümesini sürdürebilmek, yeni yatırımlara ev sahipliği yapabilmek için buna ihtiyacımız var. Bu olmadığı takdirde, yüzde 25 oranında araziyi yatırıma açamamış olacağız. İzmir genelinde hiçbir OSB’de böyle bir yeni yatırıma açılabilecek alan imkânı yok. Bu alanlar için yatırımcımız da var. Yeter ki Vakıflar Genel Müdürlüğü buna onay versin. Bu konuda ilgili dosyamızı da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a sunduk” diyor.

1-60

SANAYİCİ MÜJDE BEKLİYOR

Metin ağabey aynı zamanda Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı.

Tahsisini istedikleri arazinin tarım arazisi vasfında olmadığını, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ya satış yönünde ya da yap işlet devret modeli yönünde bir irade göstermesini istediklerini belirtiyor.

Bölgeden yapılan ihracatı üçe katlayabileceklerini vurguluyor.

Gelişen, büyüyen ve her geçen gün uluslararası firmaların ilgisini çeken TOSBİ, bu yeni arazide çok sayıda yeni fabrikaya ve binlerce insana iş ve aş sağlayabilir.

Tireli sanayiciler, Hükümetten bu yönde inisiyatif ve güzel haberler bekliyor.

 

PARAYLA ÖDÜL DAĞITAN

ÇAKALLARA AMAN DİKKAT!

“Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak”

Amerikalı ressam, film yapımcısı ve yayıncı Andy Warhol’e atfedilen bu cümle ne kadar doğruyu ifade ediyor bilmiyorum.

Ancak bu sözlerin büyüsüne kapılanları ağlarına düşüren organizasyon şirketleri, avlarını bulmakta pek zorlanmıyor.

Bu şirketler, farklı bağlantılar üzerinden ulaştıkları şirket patronlarına, “Falanca sanatçının sunuculuğunu yaptığı Ödül Töreni’nde size ‘Yılın En Başarılı Girişimcisi’ ödülü vereceğiz diyor.

Bu ödül için organizasyona yüklü miktarda bağış ya da reklam vermesi talep ediliyor.

 KRİTERLER BELLİ Mİ?

Önce kuşkuya kapılan, daha sonra geçmiş yıllarda yapılan benzer ödül törenlerini izleyip rahatlayan iş insanları “biraz görünür” olmak derdinde ise teklifi hemen kabul ediyor.

“Ödül hangi kriterlere göre veriliyor”, “Kim veriyor”, “Kimler hangi başarılarına göre bu ödülü alıyor”, “Bir jüri varsa üyeleri hangi yetkinliklere sahip” gibi anlamsız (!) sorular elbette askıda kalıyor.

Aslına bakarsanız ortada bir kandırmaca yok.

İstanbul ya da İzmir’in lüks bir otelinde düzenlenen, ünlü bir mankenin suncusu olduğu gece ile ödüller verilirken, kırmızı halıda eşiyle birlikte yürürken şakır şakır fotoğraf çektiren iş insanları kendilerinden geçiyor?

Ezcümle…

Bastırıyor parayı, kapıyor ödülü…

Kırmızı halı fotoğraflarını sosyal medyaya yükleyip sağdan soldan birkaç tebrik ve “like” alındı ise “dadından yenmiyor” bu ödül…

 NASILSA MASRAF GÖSTERİLİYOR

Verilen yüklü miktarda reklam da muhasebede masraf gösterildi ise hiç sıkıntı kalmıyor.

Bu tür ödüllerde boy gösteren kişilere iyi niyetli önerimiz şu olsun…

Aldığınız ödül, o ödülü size kim ya da kimlerin verdiği size tutulan bir aynadır.

Sosyal medyada alkış almaktan gayrı işe yaramayan, “gazoz şişesine habbe, gelin hamamına kubbe” olmaya yarayan ödüller, şirketlerin ve patronların algı ve itibar yönetimlerine onarılamaz zararlar veriyor.

Bu alkışları gerçekten hak edilen ödül törenlerinde almak gerekiyor…

Bizden söylemesi…

 

İSRAİL’E GÖSTERİLEN TEPKİ

“CAMBAZA BAK” HİKÂYESİ…

İsrail’in 7 Ekim’den bugüne Gazze’de yaşattıkları tüm dünyada haklı bir isyan dalgası yaratıyor, uluslararası toplumda bu ülkeye yönelik tepkilerin dozu giderek artıyor.

Bir buçuk aydır devam eden saldırılarda Gazze neredeyse haritadan silindi.

Ölü sayısı 12 bini yaralı sayısı ise 30 bini aşmış durumda.

Bu süre içerisinde Türkiye, uluslararası arenada en yüksek tonda tepki gösteren ülkeler arasında açık ara ilk sırada. İsrail’in komşusu olan ülkeler başta olmak üzere, Arap ülkeleri ve tüm Müslüman dünyası ise “dostlar alışverişte görsün” cinsinden adeta sütre gerisine yatmış durumda.

“Bir Millet İki Devlet” olduğumuz Azerbaycan’da ise bırakalım tepki gösterilmesini, İsrail’e destek mitingi düzenleniyor.

2-27

STARBUCKS SOYTARILIĞI

Neyse, biz kendimize bakalım…

İsrail’e olan tepkimiz Starbucks dükkanlarında oturan gençlerin kahve bardaklarını devirmek, Coca Cola şişelerini kırmak gibi gülünç ve acıklı soytarılıklardan öteye gidemiyor.

Türkiye’deki Starbucs zincirinin bir Müslüman ülke olan Kuveyt’e ait bir şirket olduğu, Coca Cola’nın Türkiye’deki operasyonlarının ise 60 yıldır aynı Türk şirketi tarafından yönetildiği görülmek istenmiyor.

Ancak…

Türkiye’de perdenin önünde bu görüntüler izlenirken, perdenin arkasında İsrail ile tüm ilişkiler çatır çatır sürdürülüyor.

İşte size internette basit bir kaynak araştırması ile ortaya çıkan gerçek.

TİCARETİMİZ ŞIKIR ŞIKIR

Marine Traffic gibi pek çok deniz lojistiği sitesinden, İsrail ile Hamas arasındaki sıcak çatışmanın başladığı 7 Ekim 2023’ten bugüne kadar, Türk limanlarından İsrail’e hangi gemilerin kalktığını görebilirsiniz.

Bu sitelerde Türk limanlarında İsrail’e götürmek üzere kargo yükleyen, Türk limanlarından İsrail’e gitmek için ayrılan ve Türk limanlarına İsrail’den gelecek olan tüm gemileri IMO numaralarına kadar görmeniz mümkün.

Durum gerçekten şaşırtıcı.

Türkiye’nin İsrail’e olan tepkisi adeta “cambaza bak” hikâyesi gibi.

CAMBAZA BAK HİKÂYESİ

Ticari gemilerin Ashdod ve Hayfa limanlarından Türk limanlarına olan trafiği şıkır şıkır sürüyor.

İstanbul, İzmir, Nemrut, Derince, Diliskelesi, Mersin, İskenderun, Ceyhan, Toros, Karabiga, Yeşilovacık ve Antalya limanlarından yapılan yük  trafiğinde en küçük bir ivme kaybı yok. Bahsettiğim web sitelerinde gemilerin adı, taşıdığı yükün ne olduğu, bandırası bile görülebiliyor.

Hep söylüyorum tekrar edeyim:

Size sunulan, gösterilen, inandırılmak istenen manzaraları mutlaka sorgulayın.

Biraz merakınız uyanınca, yapılan soytarılıkların arka planında bambaşka işlerin döndüğünü göreceksiniz.

Bizden söylemesi…

HAFTANIN SÖZÜ

Bizler yaşayarak ölümü, ölerek hayatı ayakta tutarız. Bu da bizi insan yapar.

Dr. Şeref Oğuz