Torbalı, İzmir sanayisindeki payı çok yüksek bir ilçe…
Türkiye genelinde kurumlar vergisi sıralamasında her zaman ilk 5 içinde yer alan Torbalı’da, yerli ve yabancı yüzlerce şirket üretim yapıyor. İl...
Torbalı, İzmir sanayisindeki payı çok yüksek bir ilçe…
Türkiye genelinde kurumlar vergisi sıralamasında her zaman ilk 5 içinde yer alan Torbalı’da, yerli ve yabancı yüzlerce şirket üretim yapıyor. İlçede, butik bir OSB olarak faaliyet gösteren Pancar Organize Sanayi Bölgesi ise yüzde yüze yakın doluluk oranı ile ilçenin ihracat ve üretim üslerinin başında geliyor. OSB’nin 35 hektar büyüklüğündeki ikinci etap genişleme sahasında ise altyapı çalışmaları devam ediyor.
OSB’nin dışında farklı iş kollarında pek çok şirketin faaliyet gösterdiği Pancar bölgesinde yatırımlarını sürdüren çok sayıda firmamız da var.
Buraya kadar her şey güzel…
“Başlıktaki deli saçması iş ne ola ki” diye düşünen okurları merakta bırakmayalım.
// 10 YILDIR SÜREN SAÇMALIK
Sıklıkla yolumun düştüğü Pancar OSB, İzmir-Aydın Otoyolu’nun hemen yanında konuşlanmış bir sanayi bölgesi.
Hani abartmıyorum, gücü kuvveti yerinde olan birisi OSB’nin otoyola yakın parsellerinden birinden taş fırlatsa, vızır vızır işleyen araçlara denk getirebilir.
Ancak bu otoyoldan Pancar OSB’ye girebilmek için işkencelerden işkence beğenmek gerekiyor.
Ya otoyolun havalimanı çıkışından, eski İzmir-Aydın yoluna girecek ve Ayrancılar istikametine ilerleyeceksiniz ya da Torbalı çıkışından yine Ayrancılar istikametine geri döneceksiniz.
Saçmalıklar dizisinin ise bundan sonra başladığına tanık olacaksınız.
Onlarca firmanın bulunduğu Pancar OSB ve yakın çevresine ulaşabilmek için mahalle aralarında oyun oynayan çocukların, iplere çamaşır asan kadınların arasından geçmek zorundasınız.
Adeta köstebek yuvasını andıran yollarda tangır tungur ilerleyen koca koca TIR’ların yarattığı tehlikeyi görünce, “Tam da Türk işi, tam da Türk zekâsı!” diyesiniz geliyor.
Ben Pancar OSB’ye her gidişimde bu zekâya hayran (!) oluyor ve mızmızlanmaya devam ediyorum:
“Yahu” diyorum, “Bu otoyoldan OSB ve yakınındaki sanayi bölgelerine yüz metrelik bir çıkış verilemez mi?”
10 yılı aşkın süredir verilemiyor!
// İLGİLİLER VE BİLGİLİLER
Bölgede fabrikası olan, çalışan, ürün ve hammadde taşıyan, misafir olarak gelen binlerce insan her gün her saat bu işkenceye maruz kalıyor.
Servis minibüsleri ya da dev TIR’ların karıştıkları kazalara artık alışılmış haberler gözüyle bakılıyor.
Kanıksanıyor…
İzmir-Aydın Otoyolu’nun açıldığı 1990’lı yıllarda Torbalı ilçesi İzmir’in uzak banliyöleri arasındaydı.
Peki ya şimdi?
Bugün adeta birleşmiş durumdalar.
Otoyolun, “araç garantili soygun otoyollarından biri olmadığı” bilindiği halde, Torbalı’ya kadar ücretsiz yapmak ve binbir zorluklarla boğuşarak üretmeye çalışan sanayicilere, otoyola giriş çıkış imkânı vermek çok mu zor?
İzmirli gazeteciler olarak senelerce yaza çize İzmir-Çeşme Otoyolu’nun gişelerini Güzelbahçe’ye aldırmayı başarmıştık.
Şimdi o da yetmiyor.
İzmir ve Urla adeta birleşmiş durumda iken İzmir-Çeşme Otoyolu’nun Urla’ya kadar, İzmir-Aydın Otoyolu’nun da Torbalı’ya kadar ücretsiz olması gerekiyor.
Bu kararlar alınsa, kent içi trafiğinde de ciddi bir rahatlama yaşanacağını ilgililer görmüyor mu?
Yoksa ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz mi?
ATA’MIZIN AĞAÇ SEVGİSİNE VE ZEKÂSINA DUYULAN HAYRANLIK
Ulu Önder Atatürk’ün hayatında Yalova’nın farklı bir yeri vardı.
1995 yılına kadar İstanbul’un bir ilçesi olan Yalova, Cumhuriyetin ilk yıllarında termal kaynakları ile insanlara şifa dağıtan bir köy konumunda idi.
21 Ağustos 1929 günü İstanbul’dan Bursa’ya gitmek üzere Ertuğrul yatıyla yola çıkan Atatürk, Yalova açıklarından geçerken sahilde gördüğü ulu bir çınardan çok etkilenmiş, tekneyle kıyıya çıkıp ağacın gölgesinde dinlenmek istemişti.
Çınarın yanına kendisi için küçük bir ev yapılmasını isteyen Ata’mızın bu ricası sadece 22 günde gerçekleştirilmiş ve kulübeden hallice olan bu şirin ev 12 Eylül 1929’da tamamlanmıştı.
Atatürk, vefat ettiği 1938 yılına kadar özellikle yaz aylarında bu şirin eve gelir, dostları ile bahçesinde tavla oynar, dönemin önemli Türk ve yabancı devlet adamlarını burada ağırlardı.
Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tarihine yön verecek önemli kararlarını yine bu binada almıştı.
// BAHÇIVANA TARİHİ FIRÇA…
1930 yılı yazında Atatürk, hayran olduğu çınar ağacının evin çatısına yönelmekte olan dallarını kesmeye yeltenen bahçıvanı görmüş, hiddetlenmiş ve o meşhur emrini vermişti:
“Çınar ağacının dalı kesilmeyecek, ev kaydırılacak!”
Bu emir üzerine İstanbul Belediyesi’nden gelen mimar ve mühendisler, konut için bir çalışma başlatmışlardı.
Binanın etrafı temel seviyesine kadar kazıldı ve altına tramvay rayları döşendi. Önce teras bölümü sonrasında ana bina raylar üzerinde yaklaşık 5 metre doğu yönüne kaydırıldı. Böylece ev zarar görmekten, ulu çınar ağacı da kesilmekten kurtuldu.
Atatürk’ün bu olayda halkına öğretmek istediği, çevre bilincinin taşıdığı önemdi kuşkusuz…
O günden sonra binanın adı “Yürüyen Köşk” olmuştu.
// YETKİLİLERE ALKIŞ…
Bu ilginç yapıyı son olarak 12 yıl önce görmüş, bakımsız haline üzülmüştüm.
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra bu kez oğlum İlhan Berk ile birlikte görmek istedim.
Yalova Valiliği ve Yalova Belediyesi’nin çalışmaları sonucunda, gerek binayı gerekse çevresi son derece bakımlı görmekten mutlu oldum.
Emeği geçenlere teşekkürü esirgemeyelim.
Ha unutmadan…
Bugün yılda yaklaşık 50 bin ziyaretçiyi ağırlayan ve müze statüsünde olan binanın resmi adına bakıp “Köşk” olduğunu sanmayın. Bugünkü siyasetçilerin şatafatına benzer bir yer olduğu yanılgısına sakın düşmeyin. Oturma alanı sadece 60 metrekare olan bu mütevazı ve şirin binayı, cebinize koyup gidesiniz gelir.
Giderken de…
Büyük devrimcinin “Tabiata saygı, aklın vicdanıdır” cümlesini okur, size anlatılmak ve öğretilmek istenene hayranlık duyarsınız…
16 ARALIK’TA DANANIN KUYRUĞU KOPAR MI?
Bugünlerde iş dünyasının muhabbet konularının başında 16 Aralık Perşembe günü Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararı geliyor.
Bu köşenin meraklıları anımsayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Faiz sebep, enflasyon sonuç” şeklinde özetlenen ve dünya ekonomi literatüründe tek satır karşılığı olmayan meşhur teorisinin üzerine çok kalem oynattık.
“Nas’ta yazıyor” diyerek İslami kurallara da atıfta bulunan bu teorinin, ithalata bağımlılığı her geçen gün artan imalat sanayisini yıkıma uğratacağını sayısız kez tekrarladık.
Bu akıl almaz teoriyi denedik, deniyoruz ve sonuç ortada…
// FİYATLAMA YAPILAMIYOR
Bugün itibarıyla imalat sanayisinde faaliyet gösteren sektörler adeta kilitlenmiş, mallar fiyatlanamaz duruma gelmiş durumda.
Ticaret ve hizmetler sektöründe de durum farklı değil.
Kimse ürettiği malın ya da hizmetin değerini bilmiyor.
Fiyatlamalar günlük, hatta saatlik verilebiliyor.
Merkez Bankası Başkanı’nın son dokuz aydaki açıklamaları, yüksek enflasyon ve ithalat bağımlılığı ortamında gerçekleştirilen, sonu belirsiz bu deneyin işe yaramadığını gösteriyor.
Siz bakmayın Merkez Bankası’nın politika faizinde son 3 ayda 400 baz puan indirim yapmasına…
Kamu bankalarının göstermelik birkaç puanlık faiz indiriminin dışında, bu deneyin piyasadaki karşılığı sıfır noktasında.
Bilakis hem ticari kredilerde hem de konut, taşıt ve tüketici kredilerinin faiz oranlarında yükseliş yaşanıyor.
Yani Sayın Cumhurbaşkanı’nın iş dünyasına attığı “Ne biçim insanlarsanız siz, alın size düşük kredi, kullanıp yatırım yapsanıza” fırçasının yaşayan ekonomide karşılığı bulunmuyor…
// ŞİMDİ DE “14” TAKINTISI MI?
Merkez Bankası’nın dolar kuru 14 TL’ye yaklaştıkça, elindeki emanet (swap) dövizleri kullanarak piyasaya gülünç müdahalelerde bulunması, koca bir yangını bahçe hortumu ile söndürmeye çalışmaktan anlamına geliyor.
2020 yaz aylarında dolar kurunun 7 TL’yi geçmemesini adeta takıntı haline getiren, bu uğurda 128 milyar doları cayır cayır yakmaktan çekinmeyen ekonomi yönetimi, şimdilerde yeni bir takıntının esiri mi olacak?
Bu kargaşa ortamında 16 Aralık’ta faiz kararının ne olacağına yönelik bir haber kafalarımızı daha da karıştırıyor.
Bloomberg’de yayınlanan ve kaynağının Credit Suisse olduğunu anladığımız haberde, Merkez Bankası’nın 16 Aralık’taki faiz kararını pas geçeceğini ve indirim yapmayacağı belirtiliyor. Credit Suisse ise bu açıklamasının kaynağının, Merkez Bankası Başkan ve yardımcısının kendi aralarında yaptığı konuşma olduğunu söylüyor.
// CREDIT’TEN AL HABERİ!
Olayın aslı şu:
Merkez Bankası’nın önceki hafta yerli ve yabancı yatırımcılarla yaptıkları toplantılarda MB Başkan Yardımcısı Mustafa Duman faiz indirimine devam edilip edilmeyeceği yönündeki soruya, “16 Aralık’taki Para Politikası Kurulu toplantısında karar verilecek” cevabını veriyor.
Buna karşılık Başkan Şahap Kavcıoğlu “16 Aralık’taki toplantıda faiz indirimi yapılmaması olasılığı arttı” açıklamasını yapıyor.
Öyle mi değil mi elbette bilemeyiz.
16 Aralık Perşembe günü saat 14:00’de takke düşecek kel görünecek.
Benim görüşüm, Merkez Bankası yılın son toplantısında 100 baz puanlık “son bir indirim” daha yapacak.
Ya sonrası…
Birkaç gün içinde dolar kurunun 15 TL’ye ulaştığını görecek ve “Yeni yılın hangi ayında en az 1000 baz puanlık bir faiz artırımını ne zaman yaparız” diye tartışmaya başlayacağız.
Yanılır mıyım ne dersiniz?
Ben yanılırsam, Başkan Kavcıoğlu için “Bu arkadaşı da denedik, laf dinlemedi, gönderdik” cümlesini Sayın Cumhurbaşkanı’ndan canlı yayında duyarız.
Bekleyelim, görelim…
CÜBBELİ’NİN BOZUK SAATİ, GÜNDE İKİ KEZ DOĞRUYU GÖSTERİYOR…
“Cübbeli Ahmet” namıyla maruf Ahmet Mahmut Ünlü; eğitimine, bilgisine ve görgüsüne bakılmadan hemen her gece ekranlardan evlerimize sokuluyor.
Sağ olsunlar televizyonlarımızın yöneticileri de bu tarikat liderinin kurduğu cümlelerde hikmet buluyor olmalılar ki adeta ekrana çıkarmak için sıraya giriyorlar.
Türkiye’nin ağlama duvarının dibinde kıvrandığının resmidir bu!
Ancaaaak…
“Bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterirmiş” lafını doğruluyor Cübbeli Ahmet!
Sayın Cumhurbaşkanı’nın faiz tartışmalarında İslam’a atıfta bulunmasına haklı olarak itiraz hakkını kullanıyor Cübbeli’miz…
// VALLAHİ BRAVO CÜBBELİ!
Ve bakınız mantık dizgesi ile örülü hangi cümleyi kuruyor:
“Nas’ı anladık da burası şeriat devleti mi? Şeriat devleti ise yarım nas olmaz. Madem öyle yüzde 1 bile faiz vermeyeceksin. Devlet de yüzde 1 bile faiz almayacak. Bu politikayı nas diye sürdürürsen ve millet batarsa faturasını Kuran’a çıkaracak. Madem nas diyeceksin. O zaman hepten şeriat ilan et. Bakalım ne oluyor görelim.”
Valla alkışlanası bir mantık bu.
40 yıl düşünsem Cübbeli arkadaş ile benim gibi ‘Cübbesiz’ birinin aynı fikirde birleşeceğini aklıma getirmedim.
Hayat nelere kâdir…
HAFTANIN SÖZÜ
“Kamu hizmetinde olmayı amaç edindiyseniz kamuya hizmet edin kendinize değil.”
Jack Abramoff