Deneyimli gazeteci Umur Talu'nun 2008'de Sabah Gazetesi'nde, 2009'da ise Habertürk'te yayımlanan efsane yazısı yeniden gündem oldu. Malum, Türkiye'de özneler değişir ama olaylar değişmez. Şehit haberleri, yürek yangınları bir kez daha haklı isyanı akıllara getirdi. Haydi biraz düşünelim. Ülke gerçeklerini yüzümüze yüzümüze çarpan yazı şöyle:

IMG-20231223-WA0118

SIVASIZ EVLERİN HENÜZ DİRİ ÇOCUKLARI

"Asansörde ter kokuyor" dediğiniz çocuklardan belki bunlar. "Göbeğini kaşıyan adam"ın çocukları belki. "Başörtülü" diye anasını nizamiyede, hastane kapısında itelediğiniz, bacısını üniversiteye sokmadığınız çocuklar. "Ananı da al" diye azarladıklarınızın çocukları belki. 

"Orduya girerken bilmiyorlar mıydı" diye, orduevi kapısında karısıyla, çocuğuyla rezil edip kovaladığınız çocuklar. "Bir kilo pirince oy veriyor" dediklerinizden belki de. "Bununki de bir oy benimki de" diye üstüne bastığınız çocuklar. "Sayıyla mı verdiler" demiştiniz ya, işte o çocuklar.

 "Ağzı çorba kokanlar"ın çocukları. "Köylü ya, yüksekte yürüyemiyor, tersanede düşüp ölüyor" dediğiniz çocuklardan. Bir atölyede, bir izbede üç paraya kot taşlattığınız; tinere, zehre, kansere, dumana, yangına boğduğunuz çocuklar. Kamyondan dereye döktüğünüz minik tarım işçisi kızlar var ya, onların kokusundan çocuklar. Siz bu çocukları aslında hiç sevemediniz. 

Bazen varoş solcuları oldu, bazen başbuğ kurtları, bazen lince uğradılar, bazen linç kalabalığı oldular, bazen bir isyanla jilet atıverdiler, bazen bir hoca peşine düşüverdiler, yerüstünde umut kovalarken yırtanı da oldu, namusuyla kan ter içinde kalanı da, yerüstüne düşeni de, yeraltına sıvışanı da, araziye uyanı da, yoldan çıkanı da. 

Sünni idiler, Alevi idiler, Türk idiler, Türkmen idiler, göçmen idiler, Kürt idiler. Siz, belki siz değil de, "Sizler", bu çocukları aslında hiç sevemediniz. Öyle tepeden, yüksekten, makamdan, rütbeden kibirle bakıp çoğu zaman... Onlara dair hakiki her şeyi, bazen inançlarını, bazen hayallerini, oylarını, soylarını; ellerindeki tek hazine haysiyeti yamultarak, aşağıladınız. Ama ölülerini çok seviyorsunuz. Tabutları arkasında, sivil ve askeri erkân, diziliyorsunuz. Köşeler döşenip manşetler düzüyorsunuz. İktidar oluyor, komuta ediyor, muhalefet de yapıyorsunuz. Yüzüne bakmadığınız başörtülü anasına sarılıyor, hakiki insan haklarına mıçıp sıvadığınız sıvasız haneleri ziyaret ediyorsunuz. 

Dayakla, azarla, aşağılamayla inlettiklerinizi ceset ceset kutsuyor; paramparça çürüttüğünüz ruhlarını onları hep sevmiş gibi yolcu ediyorsunuz. Bir bakın, yüzleşin, sadede gelin: Hayatta kalan hiçbirini, "şehit" adıyla uçana bir süre bahşettiğiniz şefkatle sevmeyeceksiniz kolay kolay. Hayat kimi için, ancak ölümle insani mana ve toplumsal saygı bulabiliyor: Yaşarken zerre kıymetin olmadığı için... Bir ihtimal, denk gelirse, ancak ölün sevilebiliyor!

 Hayat değersiz, hayatın önemsiz... O yüzden ölüm kutsanıp duruyor! İnsan da sanıyor ki, yaşarken değersiz kılınmış hayatın tesellisi, ölürken kıymet kazanabilme, ölünce sevilebilme, hakikaten bir cennete gidebilme ihtimalidir."

Etiketler: Umur Talu, sıvasız evlerin henüz diri çocukları.