‘Köyün Delisi’ köşesine hoş geldiniz. Bu hafta terapi oturumlarında nelerle karşılaştık, hızlıca göz atalım..
Parçalamak, bütünü kucaklamaktan daha kolaydır..
Hiç zihninizde bir olayı çöz...
‘Köyün Delisi’ köşesine hoş geldiniz. Bu hafta terapi oturumlarında nelerle karşılaştık, hızlıca göz atalım..
Parçalamak, bütünü kucaklamaktan daha kolaydır..
Hiç zihninizde bir olayı çözümlerken neler düşündüğünüze baktınız mı? Genellikle ara adımları atlayarak başıyla sonunu bütünleştirdiğimiz kocaman bir film izleriz, bir şeyleri çözmeye ya da değiştirmeye çalışırken. Bunda bir sorun yok, bu güzel bir çözüm yöntemi. Sorun, bütün olarak gördüğümüz senaryonun neresinden ve nasıl başlayacağımızı bilemememiz durumu..
Bütün bir halde bir şeyleri kucaklamaya çalışmak, ıslanmış bir battaniyeyi kaldırmaya çalışmaya hatta kendinizi ona sarmaya çalışmaya benzeyebilir. Ağırdır, rahatsız edici bir şekilde ıslaktır ve ısıtma amacının dışında kalmasının yanı sıra üşütebilir. Küçük adımlarla ve ilk önce
yapabileceğiniz parçalarla hareket etmeye başlamak sizi bir süre sonra bütünü çok daha rahat kaldırabilecek ve hatta parçalayabilecek hale getirebilir.
Aceleniz yok, yürümek, koşarken düşmekten daha iyidir..
Kendinizle ilgilenmeyi hatırlamak için hastane kapısı görmenize gerek yok..
Ruh sağlığınız fiziksel durumunuzla birlikte paralel olarak hareket eden bir yapıya sahiptir. Ruhunuz yara aldığında iyileşmesi için bir vakte ve ilgiye ihtiyaç duyar. Yaralı bir parmağınızı enfeksiyondan korumak için nasıl yara bandı takıyorsanız ruhunuz için de bir yara bandı inşa edebilir ve bunu gerekli yerlerde kullanabilirsiniz. Danışanlarımla birlikte terapilerde buna alet çantası diyoruz. Kötü hissediyoruz ve fiziksel olarak düşmekten korunmak için alet çantamızdan hangi araç bizi
şu an ayağa kaldırabilir? Alet çantalarından birkaç örnek; yürüyüşe çıkmak, ılık bir duş almak, bizi dinleyebilen birisiyle sohbet etmek, ara vermek-uzaklaşmak, psiko-kinesiyoloji vuruşları yapmak vs…
Sıra kendime ne zaman gelecek?..
Bir terapistin odası gibi güven verici bir ortamda konuşuyorken bile sıranın bir türlü kendine gelemediğini gören birkaç görüşme yaptık bu hafta. Çok travmatik deneyimlerden geçerken bile başkalarının nasıl hissettiğini düşünen ve onlara iyi gelmeye çalışan birini düşünün. Başkalarını görebilmek ve anlayabilmek çok kıymetli evet ama bu terazinin bir ucu havadayken diğerinin yerde olmasına benzemiyor mu biraz? Öncelik sırasında kendinizi kayırmak değil anlatmak istediğim, sadece kendi duygularınızın, acılarınızın ve kırıklıklarınızın da kendiniz tarafından fark edilip sarılabileceği gerçeği. Yaralarımızla nasıl devam edeceğiz? Sırayı kendimize, yüzümüzü benliğimize çevirerek. Kendinizle bir barış anlaşması imzalasaydınız, hangi maddeleri eklemek isterdiniz? Belki o zaman sıra, ilk önce kendinize uğrayabilir.
‘Köyün Delisi’nden bu haftalık bu kadar. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere!