İnsanların hayatını bitiren deprem bitti ama arkasında bir sürü acı hikâyeler bıraktı. Hem de yaşanmış hikâyeler. Gazetelerin bitmeyen pehlivan tefrikası gibi durmaksızın felaketzedelerin ve kurtarıcı...
İnsanların hayatını bitiren deprem bitti ama arkasında bir sürü acı hikâyeler bıraktı. Hem de yaşanmış hikâyeler. Gazetelerin bitmeyen pehlivan tefrikası gibi durmaksızın felaketzedelerin ve kurtarıcıların duygularını yazmaları, acıların yeniden tazelenmesi demektir. Normalleşecekler mi?
Felaketzedeleri travmaları nasıl olacak? Devlet eliyle yapılan bir sıcak yuva, devletin sıcak eli bu insanların üzerinden eksik olmayacak. Yüreklerin birleştiği, Türkiye, hatta dünya insanları tek yürek oldu. Duyarlı insanların katkıları acıları biraz olsun hafifletse de, onların yüreklerindeki acı, için için yanan bir bir mangal kömürü gibi kor olacak, yara hep kanayacak kabuk tutmayacak.
Türkiye’nin her şehrinden, devletin merhametli elinin uzandığı deprem bölgesine dünyanın dört bir yanından kurtarıcı ekipler geldi. Canlarını dişlerine takarak can kurtardılar. Kurtardıkları canların acı dolu hikâyeleri, en yakınlarının kayıpları, mahvolan hayatları, yıkılan maddi ve manevi dünyaları, unutulamayacaktır. Kolay mı o yıkıntılarda bir can aramak? Kolay mı yıkıntılar içinden gelen sese kulak verip, tırnaklarıyla kuyu kazmak ve can kurtarmak?
Bütün kurtarıcılar herkesin gözünde birer kahraman oldular. Mesela Zonguldak’tan gelen madencilerin ölümüne verdikleri mücadele unutulamaz. Madencilerin hayatı da bir acı hayatın bir başka kesitidir. Onların hayatları hep yerin altında geçer ve kazdıkları madenlerde bir ömür tüketirler. Onlar enkaz altında kalmanın ne demek olduğunu en iyi bilen kişilerdir. Grizu patlamasında ne kadar madenci can verdi bugüne kadar?
O nedenle madenciler, bir başka heyecanla enkaz altından canlı insan aradılar. Madenciler Zonguldak’ta adeta birer fenomen gibidirler. O ilde madencileri sembolize eden bir heykel yapıldığını anımsıyorum. Haklıya hakkını vermek lazım. Amerika kurtarma ekipleri Japonya’dan gelen ekipler ve diğer ülkelerin kurtarıcıları. Türkiye’nin her şehrinden gelen AKUT, Belediye Kurtarma Ekipleri, JAK (Jandarma Kurtarma Ekipleri) Polis Kurtarma Ekipleri, Kışlalarından gelen askerlerimiz, eriyle, subay ve generalleriyle. Bu insanların yaptıkları işin bedeli olabilir mi? Olamaz. Daha önce Türkiye’de meydana gelen felaketlerde de pek çok ülkeden can kurtarıcılar gelmiş ve yıkıntılar arasından canlı veya cansız olarak insanları toprağın altından çıkarmışlardır…
Kurtarma ekipleri; “Böyle afet görmedik, Hatta Erzincan depreminden sonraki en büyük deprem felaketi” diyorlar. Bazı jeologlar, kırılan fay hattının, ne bileyim yüz yıl sonra kırılacağını söylerler. Ama artçı depremler durmak bilmiyor. İnsanlar hâlâ daha o korkuyla yaşıyorlar. Zaman zaman şöyle demişimdir: “Türkiye, büyük ülke’dir!” Gerçekten Türkiye büyük ülke. Siyasi kavgalar bizi ilgilendirmez. Devlet vatandaşının yanındadır. Türk halkı için huzurlu ve tehlikesiz bir ortamda yaşamaktır önemli olanda budur. Devlet bir yılda kalıcı konutlarını teslim edeceği sözünü veriyor...
Siyaset ve seçimler olur ve biter ama hayat devam eder. Bakınız binlerce çadır kentler ve konteynır evler yapıldı. Bunları en kısa zamanda yapmak ancak devlet işidir. Hiç de kolay değildi. Depremzedelerin hayatını kurtaranlardan kimler vardı bilir misiniz? “Kurt köpekleri...” Bu iş için yetiştirilmiş köpeklerin aldıkları insan kokusu sayesinde yıkıntıların altında canlı insanları, kurtarma ekiplerini yönlendirmeleri, gerçekten muhteşemdi…
Kısacası... Felaketzedeleri kurtaran kurtarıcılar için ne kadar güzel söz söylesek, övgüde bulunsak, fedakârlıklarını anlatamayız. İçten Minnetlerimizi sunarız. Bu insanları sembolize eden bazı heykeller meydanlara dikilir mi? Onlara birer kahramanlık madalyaları verilir m? Onlara olan vefa borcumuzu nasıl öderiz? Bunu düşünmemiz gerekmez mi?