Geçtiğimiz gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası bir anda siyasi arenayı hareketlendirdi.
Soylu, korona virüs sebebiyle Cuma günü geç saatte ilan edilen sokağa çıkma yasağından sonra yaşa...
Geçtiğimiz gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifası bir anda siyasi arenayı hareketlendirdi.
Soylu, korona virüs sebebiyle Cuma günü geç saatte ilan edilen sokağa çıkma yasağından sonra yaşanan alışveriş çılgınlığının sürece zarar verdiğini belirterek istifa ettiğini açıkladı.
Sorumlu olmak, kendini sorumlu hissetmek, gerektiğinde gereken adımları atmak siyaset için, siyasetçi için gerçekten önemli bir özellik.
Tek taraflı bir kurum olsa da siyasette önemli bir yeri var ve olmalı.
Sayın Bakanın istifası yerindedir veya değildir başka mesele, bunu tartışmayacağım…
Netice itibariyle istifa Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dan döndü.
Tabii bu arada ilginç olaylar da oldu.
Soylu’nun istifasının duyulmasının ardından intihara kalkışanlar, açlık grevine başlayanlar, Ankara’ya yaya olarak yola çıkanlar…
Gerek sosyal medyada gerekse de gerçek alanda vatandaşlar Soylu’ya çok destek oldu.
Hem de çok geniş kapsamlı bir destekti bu…
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a rica paylaşımları, araya giren siyasetçiler, bakanlığa gidenler, partili partisiz destek twetleri büyük bir etki alanı oluşturdu.
Bir anda bütün Türkiye’yi etkisi alan bu olayda, insanımızın tepkisi gerçekten önemli. Neticesi; sevilmiş Bakan Soylu…
Neden diye düşündüm sonra?
Neden Soylu çok sevilen bir bakan oldu?
Yaptıklarına, söylemlerine ve kendine bağlı olan teşkilatlarla arasına baktım…
Evet cevap oradaydı işte…
“Yaptıkları ve söylemleri” insanımızın kırk yıldır çektiği terör belasına tokat gibi…
“Kendine bağlı teşkilatlarla ilişkisi” güven, sahip çıkma ve hamiyetli…
Sevilmez mi Soylu? Sevilir elbet.
Yetkisini kullanıyor, yılanın başını; terörün başını eziyor ve personelinin arkasında durup sahip çıkıyor…
Nokta.
***
Sahi ne olacak?
Virüs belasından kurtulduktan sonra yani, ne yapacağız?
Eskisi gibi bir hayatımız, alışkanlıklarımız, boş vermişliklerimiz, bananelerimiz ve bahanelerimiz yine olacak mı?
Yine bu dünyada kalıcı gibi olacak mıyız, yoksa tabiatla ahenkli, onun kurallarına dikkat ederek, ona saygı duyarak; temizliğe dikkat ederek, toplumsal yaşantımıza açıkçası birbirimize saygı göstererek yaşayacak mıyız?
Yanıtlar;
“Henüz belli değil, daha karar vermedik…”
“Daha pişman olup olmadığımızı bile bilmiyoruz…”
“Biraz düşünelim biz sizi ararız” diye mi olacak?
Ya da
“Biz dersimizi aldık. Artık eskisi gibi bir insan olmayacağız” mı diyeceğiz...
Her zaman olduğu gibi bu sorunun yanıtını da bize zaman gösterecek.
Bakalım ne diyeceğiz…