Türkiye de son yıllarda yaşadığımız felaketler yılı olarak tarihe geçti. İklim değişikliği, Okyanuslardaki buzulların erimesi, kara deliklerin büyümesi, uzmanlarca bu söylentiler devam edip gide dursun ama yaşadığımız felaketlerden de insanoğlu olarak hiç ders çıkarmıyoruz. Vurdumduymazlığa devam ediyoruz…
       Yağışlardan meydana gelen sel felaketleri, Orman yangınları, Türkiye’nin yüzölçümü olarak büyük bir bölgelerin Birince derece deprem bölgesi olarak görülmesi bizi kanunsuz yapmak istediklerimizden alıkoymuyor. Şu günlerde Yerel Yönetim seçimleri heyecanı Türkiye’yi sardı. Siyasi partilerin genel merkezleri ve genel başkanları tarafından seçilen belediye başkan adayları belirleniyor. Şehirlere belediye başkan adayı olarak seçilen kişilerin kaçı şehir yönetimlerinde ehildir. Şehir imar planlarını biliyor? Bu soruyu sormak lazım. Aday belirlemede kulağımıza gelen dedikoduları buradan yazmak istemiyorum. “Dedikodu” deyip geçiyoruz. Siyasi partilere, “ne kadar çok bağış yaparsan aday olursun” sözleri de geliyor kulağımıza, Biz sadece bu sözleri piyasaya yayanların yalancısıyız…
       5 Şubat Pazartesi günkü köşe yazımda “yapılan konutların ve emlak sektöründe denetimler sıfır” demiştim. İşte yine böyle bir durumla baş başayız. Bence bunun yegâne sebebi toplum olarak bir türlü kötü olaylardan ‘ders çıkarmayı’ bilmediğimizi gösteriyor…
       Yerel seçimlerle birlikte kaçak ve çarpık yapılaşmada hızla devam ediliyor. (Bizi kaçak yapalım. Nasılsa elektrik su bağlanır. Sonrada imar affı gelir ve kaçık yapı yasallaşır.) Çarpık yapılaşma ve eşin dostun kanunsuz, doğanın akışına karşı yaptığı her yapıya göz yummanın sıkıntılarını sonra yaşıyoruz… Buna bir de küresel ısınmanın yarattığı sıkıntılar eklenince sonuç da kaçınılmaz oluyor. Eminim sizler de farkındasınızdır ki, son 4-5 yıldır yağışlar kısa süreli ama çok şiddetli olmaya başladı. Depremler artmaya başladı…
       Yağış miktarlarına bakıyorsunuz çok anormal bir durum yok ama sonucuna baktığımızda ciddi bir yıkım var! Şiddetli yağış zaten yetersiz olan alt yapıyı bir anda çökertiyor. Sonrası da peşi sıra gelmeye başlıyor. Kimse sormuyor. O şehirleri yöneten belediye başkanları ehil insanları mı, şehir planlanmasını, şehir yapılaşmasını yönetecek bilgi ve beceriye sahip kişi mi? Belediye başkanını dinlerseniz, “Aşırı yağmur yağdı. Metrekareye şu kadar yüksek yağış aldı. O nedenle sel baskını oldu.” Başkan demiyor ki; “Altyapıyı biz yeteri kadar yapamadık. Gözle görünecek park, çiçek, böcek yaptık gözle görünsün. Alt yapı görünmüyor” demiyorlar…
       Çünkü yağışın etkisiyle derelerin gelişi, o derelerin doğal akışı üzerindeki engeller nedeniyle suyun buralardan taşıp yaşam alanlarına sirayet etmesine ve alt yapının yetersizliğinden de sonra da evleri, işyerlerini, su basıyor!
       İşin daha da kötüsü siyasetçilerin ehil olmayan kişileri şehirleri yönetmek üzere ataması ve seçmenlerinde o kişiye oy vermesiyle şehirlerimiz gelişmiyor köy görünümüne devam ediyor. Tabi burada Türkiye’nin birçok şehirlerinde ehil ellerde olan şehirler ve o şehri yöneten belediye başkanlarını hariç tutuyorum…   

       6 Şubat depremi ile korku yaşadık, bir yıl olmadan depremi unuttuk. Devlet Konutları yaparak, Hastaneleri yaparak yaraları sarmaya çalışıyor. İnsanlar olarak depremi unutmuşa benziyoruz. Yeniden çarpık yapılaşmaya devam ediliyor. Kimin umurunda! Değil ders almak tam aksine daha da beterini yaşıyoruz! 
       6 Şubat Depremin yıldönümünde atılan nutukları dinliyoruz ama bir gün sonra herkes unuttu. Devlet yaraları sarmaya devam ediyor. Allah bizleri felaketlerden korusun…