İnsanlar devletler halinde yaşamaya karar verdiğinden beri siyaset var.
Dünya bu bakımdan ikiye ayrılıyor; Yönetenler ve yönetilenler.
Yönetenlerin, içinden çıktıkları halkın değerlerini, kırmız...
İnsanlar devletler halinde yaşamaya karar verdiğinden beri siyaset var.
Dünya bu bakımdan ikiye ayrılıyor; Yönetenler ve yönetilenler.
Yönetenlerin, içinden çıktıkları halkın değerlerini, kırmızı çizgilerini ve kaygılarını taşıması bir zorunluluk.
Bununla birlikte Yönetenlerin, yönettiklerine rahat bir hayat, güvenli bir gelecek sağlamak yolunda çalışması gerekiyor.
Yani sorumluluk, yetki ve icraat tamamen yönetenlerin omuzlarında.
Kim veriyor bu sorumluluğu ve yetkiyi?
Tabii ki yönetilenler yani halk.
Öyleyse siyaset halk içindir. Tamamen halka dayanmalı ve halkın beklentilerine cevap vermelidir.
Günümüzde ortaya çıkan tezatları ve çatışmaları bu noktada değerlendirmek gerekiyor.
Merkezinize yetki ve sorumluluğunuzu alır, milleti alırsanız sorunlar çözülür diye düşünüyorum.
***
Ama yaşadığımız sorunlar ve çatışmalar sadece siyaset zemininde ortaya çıkmıyor.
Kuşak çatışmalarımız bile önemli.
Annemizle farklıyız, çocuklarımızla aramızda benzetme yerindeyse dağlar var.
Büyüklerimizin bazı fikir ve gelenekleri bizi şaşırtırken, çocuklarımız tarafından da hiç kabul görmeyebiliyor.
Değişen dünyada ve insanlığın etkileşiminin arttığı bir dönemde bunlar normal.
Normal ama kuşaklar arasındaki farklılaşma kopuş, ayrışma ve parçalanma getirmemeli.
Bizden bir önceki nesli iyi anlamalı bizden sonrakilere de “değer” olarak bildiklerimizi ve yaşadıklarımızı aktarabilmeliyiz.
Yoksa halimiz harap.
***
Harap…
Çünkü insan yalnızlaşıyor…
Geçmişiyle bağları kopuk, geleceği ile ilgili herhangi bir umudu ve planlaması yok.
Günübirlik bir yaşam, popüler kültür ve kolayca harcanan bir zaman.
Ve geriye kalan sadece bir hiç.
İnsan kayboluyor.
Yitiriyoruz o dolu dolu insanlığımızı.
Mana yüklü, tecrübe ve birikimleriyle yaşlanmış insanlar azalıyor artık.
Ne yapacağız?
Değerlerimizi, bizim için kıymetli olan, mukaddes olan yani hayatımızda manası olan her şeyi korumak zorundayız.
Korumak da yetmiyor geleceğe de yeni nesillere de sağlam bir şekilde aktarmamız gerekiyor.
Yoksa, siyasetin de, kariyerin de, kazancın da sahip olunan malın mülkünde hiçbir anlamı yok.