Bu durumun kişilerin yaşamdan keyif alamamalarına, duygularını doğru şekilde ifade edememelerine ve fizyolojik rahatsızlıklar yaşamalarına yol açabileceğine dikkat çekiyor. Öztürk'e göre, bu zorlanmalar aslında bireyleri değişime davet eden işaretlerdir; içinde bulunulan durumun artık kişiye iyi gelmediğini gösterirler. Kendini yargılamak yerine anlamaya odaklanarak, bu tür durumları çözüme kavuşturmak fırsatların da kapısını açabilir.
Geçmişi sürekli düşünenlerin genellikle içinde yarım kalmış meselelerin olduğunu ve bu meseleler tamamlanana kadar zihinlerinin bu konularla meşgul olabileceğini belirten Öztürk, örneğin bir tartışma anında verilen cevabı sonradan düşünüp durmanın nasıl bir meşguliyet yarattığını açıklıyor. Bu tür durumları çözmek için önce neyin üzdüğünü anlamak ve ardından çözüm aramak önemli.
Geleceği sürekli düşünmenin de geçmişi düşünmek kadar yorucu olabileceğini vurgulayan Öztürk, bu durumun arkasında genellikle bizi koruma ve hayatta kalma isteği olduğunu belirtiyor. Ancak bu sürecin çok fazla enerji harcatıp, anlık rahatlamayı engellediğine dikkat çekiyor. Olaylara odaklanmak yerine anlamaya odaklanmanın, uzun süreli sağlıklı bir iyileşme için önemli olduğunu vurguluyor.
Öztürk, hayatta sonsuz bir şimdi olduğunu hatırlatarak, geçmiş veya gelecekte takılı kaldığımızda duygusal, zihinsel veya bedensel zorlanmalar yaşayabileceğimizi ifade ediyor. Anlık yaşamaya niyet etmek ve şimdiki anın değerini fark etmek gerektiğini vurguluyor.
Psikolojik Danışman Ekrem Çağrı Öztürk'e göre, hayatı anlamlandıran deneyimler geçmişte yaşanır, gelecek ise hayatta kalma stratejilerimizi belirlememize yardımcı olur. Hayallerimizin ve planlarımızın bizi ileriye taşıyan güçler olduğunu belirterek, geçmiş ve gelecek arasında denge kurarak şimdiye odaklanmanın önemini vurguluyor.
