Korona virüs salgınının yaygınlaşması ile Türk ekonomisinin ayrımsız tüm sektörlerinde ağır bir tahribat yaşanıyor. Turizmden imalat sanayisine, ticaretten hizmet sektörlerine kadar onlarca işkolu; ne...

Korona virüs salgınının yaygınlaşması ile Türk ekonomisinin ayrımsız tüm sektörlerinde ağır bir tahribat yaşanıyor. Turizmden imalat sanayisine, ticaretten hizmet sektörlerine kadar onlarca işkolu; ne kadar süreceği ve ne ölçüde hasar vereceği belli olmayan bu sürecin şaşkınlığını yaşıyor. Kimsenin hesaplamadığı bu durum karşısında, iş dünyası hangi kurumdan ne isteyeceğini bilemez hâlde. Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçen hafta açıkladığı ve parasal ölçüsünü 100 milyar TL, yani yaklaşık 15,3 milyar Dolar olarak vurguladığı önlemler paketi, yaşanan sıkıntının büyüklüğü karşısında devede kulak kalıyor. “KEYFİN YERİNDE!” Paketin açıklandığı basın toplantısında, Sayın Cumhurbaşkanının Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na dönerek “Ne o, keyfin yerinde” demesine bakarak, iş dünyasının keyfinin yerinde olduğunu sananlar büyük yanılgı yaşıyor. Pakette yer alan önlemleri kısaca hatırlayalım mı?  Perakende, AVM, Demir-Çelik, Otomotiv, Lojistik-Ulaşım, Sinema-Tiyatro, Konaklama, Yiyecek-İçecek, Tekstil-Konfeksiyon ve Etkinlik-Organizayon sektörleri için Muhtasar ve KDV tevkifatı ile SGK primlerinin Nisan, Mayıs ve Haziran ödemeleri 6’şar ay erteleniyor. Bu sektörlerde faaliyet gösteren on binlerce işletmenin yükümlülüklerine devletin somut hiçbir katkısı yok. İşletmelerin, Mart sonuna kadar ödemeleri gereken vergileri ve sigorta primlerinde indirim vb bir çalışma bulunmuyor.  Nakit akışı bozulan firmaların bankalara olan borçları üç ay ötelenirken, bunlara ilave finansman desteği sağlanıyor.  Esnafın Halkbank’a olan kredi borçlarının; Nisan, Mayıs ve Haziran anapara ve faiz ödemelerini 3 ay süreyle ve faizsiz olarak erteleniyor. Burada esnafa tek katkı, faiz alınmamasında kendisini gösteriyor. Halkbank dışındaki bankalardan kredi alan esnafa ise herhangi bir katkı yok.  Kredi Garanti Fonu'nun (KGF) limiti 25 milyar TL’den 50 milyar TL’ye yükseltiliyor.  Konaklama vergisi Kasım ayına kadar ötelenirken, otel kiralamalarına ilişkin irtifak hakkı bedelleri ve hasılat payı ödemeleri Nisan, Mayıs ve Haziran ayları için altı ay süreyle erteleniyor. Dikkat ederseniz büyük sıkıntı yaşayan turizm sektörüne “Bu ödemeleri yapmayacaksın” denmiyor. Sadece ödemeler erteleniyor. Tabii altı ay sonra bu ödemeleri yapacak işletmeler ayakta kalırsa…  İç havayolu taşımacılığında ise üç ay süreyle KDV oranı yüzde 18’den yüzde 1’e indiriliyor. İnsanların sokağa çıkmaya bile korktuğu bu zaman diliminde, kim uçakla seyahat yapar, kestirebilmek zor. Özel havayolu şirketi Onur Air’in faaliyetlerini durdurması, bu sorumuzun yanıtını veriyor aslında…  Önlem paketinde “çalışanlara dönük” atıldığı söylenen adımlar arasında, “yeniymiş gibi sunulmasına” rağmen mevcutta zaten var olan asgari ücret desteği yer alıyor.  Yine mevzuatta olan ve 2008 krizinde aktif kullanılan Kısa Çalışma Ödeneği’nin yeniden devreye alınması yer alıyor. Ancak bu ödenekten yararlanmanın ne kadar zor şartlara bağlı olduğunu ise iş dünyası çok iyi hatırlıyor. Pakette, Kısa Çalışma Ödeneği’nden yararlanma şartlarının esnetildiğine yönelik bir açıklama okunmuyor.  Emeklilere yönelik pakette en dikkat çeken vurgu, en düşük emekli maaşının 1500 TL’ye çıkarılması... 2020 bütçesinde zaten yer alan emeklilere 1000’er TL’lik bayram ikramiyesinin ilk ödemesi ise Mayıs ayından Nisan ayına alınıyor. Sadece bu uygulamanın maddi boyutu yaklaşık 13 Milyar TL. Altını özellikle çizelim… Bu para 2020 bütçesinin harcama kalemlerinde zaten yer alıyor. Sanki hiç olmayan bir ödemeyi yapıyormuş izlenimi veren açıklamadaki tek farklılık ise ödemelerin bir ay önceye çekilmesi…  Önlem paketinde özellikle vurgulanan ve sosyal medyada yoğun eleştiri alan bir başka uygulama ise konut satışlarında peşinat oranının yüzde 10’a düşürülmesi… Ekonomik sistemin allak bullak olduğu, tüm motorların durduğu bir dönemde ev almayı düşünebilecek zekâda insanların olduğu varsayılıyor sanırım…  Pakette, işini kaybedip kaybetmeyeceği belli olmayan milyonlarca çalışana ve onların işverenlerine yönelik somut hiçbir önlem yok. Sözgelimi sektör ayrımı gözetmeksizin tüm çalışanların sigorta primlerine devletin katkı sağlaması ya da asgari ücretten alınan verginin kaldırılması gibi “elle tutulur” bir önlem yok açıklama manzumesinde.  Yoksulluk sınırının altında yaşayan vatandaşlara, 2 milyar TL’lik nakit yardımı, paketteki tek somut başlık olarak dikkatimizi çekiyor. Bu yardımdan yararlanacakları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı belirleyecek.  Sayıları 4,5 milyona yaklaşan işsizlere ilişkin ise hiçbir destek yok. PAKETTE TARIMIN ADI YOK Oysa, Sayın Cumhurbaşkanını pür dikkat dinleyen Türk iş dünyası, Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un “Hiçbir Fransız şirketinin iflasına izin vermeyeceğiz” cümlesine ve şirketlerin bankalardan aldığı kredileri güvence altına almak için 300 milyar Euro tahsis etme sözüne benzer sözleri duymak istiyor. Buna karşılık açıklanan pakette, yaşanan akıl almaz soruna ve durma noktasına gelen ekonomik hayatın devamını sağlayacak bir ilaç tedavisi yok. Geçmişte pek çok kez açıklanan paketler gibi, soruna yara bandı sarmaktan öteye gidilmiyor. Ve hemen hiç kimsenin konuşmadığı bir sektör: Tarım… Yaşanan ekonomik bunalım sürerse, Türkiye bir süre sonra bir gıda krizi yaşayabilecek. Cumhurbaşkanının açıkladığı pakette tarım sektörüne, özellikle çiftçilere dönük desteklerin adı bile anılmıyor. Zaten çok güç şartlarda yaşam mücadelesi veren Türk tarım sektörünün, virüs salgını sonrasında üretimini durdurma aşamasına gelmesi, bugün hiç kimsenin aklına gelmeyen bir başka felaketi kapımıza dayayabilir. EL ELDE, BAŞ BAŞTA Türk devletinin, Korona virüs gibi hesapta olmayan durumlar için kıyıda köşede sakladığı bir “kefen parası” olmadığı çok net belli oluyor. Merkez Bankası’nda bu tür durumlar için tutulan 40 milyar TL’lik yedek akçe, geçen yıl Hazine’ye aktarılmış, devasa boyutlara ulaşan bütçe açığının finansmanı için kullanılmıştı. Bugünlerde yapılan tüm konuşmalardan, “el elde, baş başta” durumun yaşandığı anlaşılıyor… Salgından etkilenen pek çok ülke, hane halklarına yüz milyarlarca Euro para dağıtarak talebi canlı tutmaya çalışırken, halk arasında sıklıkla kullanılan “Kiminin parası, kiminin duası” deyişinde olduğu gibi, “kolonya kullanacağız, dua edeceğiz” çözümüne sarılmamız… Beni virüsten çok, asıl bu bakış açısı korkutuyor… Hani nerede 2.5 milyon ek istihdam? Gazeteciliğin amentü’sü fikrî takiptir. Gazeteci, kayıtlara geçirdiklerini, kaleme aldıklarını unutmaz. Günü geldiği zaman ilgililerine hatırlatır. Ya teşekkür eder ya da “neden yapamadın” diye sorar… Tarih 25 Şubat 2019. Yani yaklaşık bir yıl önce. Türkiye son altı yılda olduğu gibi, yine koşar adım bir seçime, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilerliyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından düzenlenen Ekonomi Şûrası’nda, illerden gelen iş dünyası temsilcileri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sıkıntılarını anlatıyorlar. Toplantıda “2. İstihdam Seferberliği” sözü alınıyor. İLKİ FİYASKOYDU… İlki fiyasko ile sonuçlanan seferberliğin, ikincisinde TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, oda başkanlarından esnaf hesabı tek tek sayı alıyor. “2019 sonuna kadar 2.5 milyon ek istihdam sağlayacağız” sözü, aynı gün kamuoyu ile paylaşılıyor, seçim meydanlarına sakız gibi çiğneniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sözün sıkı takipçisi olduğunu da net şekilde ifade ediyor. Ve tarih 20 Mart 2020. Türkiye İstatistik Kurumu 2019 yılı işsizlik verisini açıklıyor. 2019 yılında yüzde 13,7 olan işsizlik oranı, son 10 yılın en yüksek seviyesine tırmanıyor. Ülkemiz 2019 yılını 4 milyon 469 bin işsiz ve 28 milyon 920 bin işgücü dışında nüfusla tamamlıyor. Geçen yıl işsiz sayısı, 2018 yılına göre 932 bin kişi artıyor. TOBB’un “2.5 milyon ek istihdam” sözü, bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanıyor. Verilen sözün sıkı takipçisi olacağını söyleyen Sayın Cumhurbaşkanının bu sonuca ne diyeceği ise merak konusu. İSTİHDAMDA KAYIP BÜYÜK Bazı okurlarımızın, “Ey gazeteci! İşten çıkanlar ile işe girenleri mahsup ederek hesap yap, TOBB’u haksız yere eleştirme” dediklerini duyar gibiyim. Tamam kızmayın… 2019 yılında istihdamdaki net kayıp 658 bin kişi olarak gerçekleşiyor. Tarımda 200 bin, madencilikte 27 bin, imalatta 78 bin, enerjide 9 bin, inşaatta 442 bin, ticarette 118 bin, mesleki teknik faaliyetlerde 26 bin, kültürde 11 bin kişilik istihdam kaybı yaşanıyor. Yeni Ekonomik Program’da (YEP) 2019 yılı için belirlenen yüzde 12,9’luk işsizlik hedefi, yaklaşık 1 puan aşılıyor. Korona virüsün etkisiyle, bu yıl YEP’te hedeflenen yüzde 11,8’lik oranın çok üzerinde bir işsizliğe ulaşılacağı da anlaşılıyor. Bizim işimiz fikrî takip yapmak. Bir sene önce sayfalarımıza taşıdığımız bir sözü, ilgililerine hatırlatmak. TOBB’un bir cevabı olursa, kuşkusuz sütunlarımız kendilerine açık…  

KORONA SAYESİNDE BİLİMİN IŞIĞI İLE YENİDEN TANIŞTIK…

“Her şerde bir hayır vardır” derler, gerçekten de doğru… Korona virüs hayatımıza girdi gireli, TV ekranlarında pek çok saygın bilim insanı boy gösterir oldu. Hemen her gün bir TV ekranında konuşan, her konuda bilgi sahibi olan, “Özel görevlendirildiği” besbelli, bağırıp çığırmaktan başka marifeti olmayan yorumcu takımı, epeydir ortalıkta yok. Umarım uzunca bir süre geri gelmezler. Bu arkadaşları düne kadar tanıyanımız yoktu. Sanki gizli bir el TV yöneticilerine dikte ettirmiş gibi, sürekli aynı suratları görmekten midemiz bulanmıştı. Ben kendi adıma epey bir süredir bu simaları zaten izlemiyordum. Fışkırttıkları deli saçması fikirlere de ihtiyacım olmadığını biliyordum. Ne mutlu ki Netflix ve Puhu TV gibi internet televizyonları tam zamanında hayatımıza girdi de seçeneksiz kalmaktan kurtulduk. Virüs salgını nedeniyle TV ekranlarını, olması gereken insanlar, bilim insanları işgal ediyor. Hepsi en iyi eğitimleri almış, ülkemizin yüz akı hekimleri… Bu insanların ezici çoğunluğu, istese dünyanın her hangi bir ülkesinde mesleğini icra edebilir, bugünkü kazancından kat be kat fazlasını kazanabilir. Ancak ülkesinin geleceğine olan inançları, onları topraklarında tutan en önemli etken olmuş. Kavga yok, bağırış çığırış yok, lumpenlik yok, küfür yok, vasatlık yok, eyyamcılık yok… Aynı düşüncede olmasalar da tartışma zemininde kalite hiç elden bırakılmıyor. Virüs salgını sonrasında olsa da, bilimin hoş kokusunu biraz ciğerlerimize çekmeye başladık. Özlemişiz… “Ülkemizde böyle güzel insanlar da varmış” diyoruz. Bu cennet vatanın, içte ve dıştaki hainlere rağmen böyle güzel insanların yüzü suyu hürmetine hala ayakta kaldığını anladık bir kez daha… Onlara çok şey borçluyuz. Ailelerinden, sevdiklerinden ayrı kalarak, gecelerini gündüzlerine katarak çalışıyorlar. Hepsine akşam saat 21.00’de avuç dolusu alkışı esirgemeyelim. Çok yaşasınlar, sağ olsunlar, var olsunlar, tükenmesinler…  

SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞI HASTALIK BOYUTUNA VARDI

Bugünlerde virüs salgını nedeniyle pek çoğumuz evlerimizdeyiz. Dolayısıyla sosyal medya kullanımı pik yapmış olmalı. Yalnız, Türk insanındaki sosyal medya bağımlılığı virüs olmasa da korkutucu bir hızla artıyor. Mesela… Toplu ulaşım araçlarına bindiğinizde, etrafınıza alıcı gözle bakıyor musunuz? Güvercin gibi başını önüne eğen ve akıllı telefonlarına gömülen insanımızın fazlalığı, eminim dikkatinizi çekiyordur. Üyesi olduğumuz İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Ekonomi Muhabirleri Derneği tarafından geçen ay düzenlenen bir seminerde, Orhan Şener’in önümüze serdiği veriler, insanımızın bu bağımlılığa sıkı sıkıya tutulduğunu gösteriyor. Şu rakamlara bakar mısınız? GÜNDE 4 SAAT İNTERNETTE Her gün ortalama 4 saatini internette, bunun 2.24 saatini sosyal medyada geçiren insanların ülkesinde yaşıyoruz. Türkiye’de 43,4 milyon Watsapp, 38 milyon Instagram, 37 milyon Facebook, 28,4 milyon Tik Tok ve yaklaşık 12 milyon Twitter kullanıcısı var. Habere erişimde de akıl almaz değişimler gözlemliyoruz. İnsanımızın habere erişim kaynakları arasında da internet haber siteleri ve sosyal medya öne çıkıyor. Bu mecralarda yayınlanan deli saçması haber ve yorumlar, birkaç dakika içinde milyonlarca insanımızın önüne gelebiliyor. Basılı gazeteden haber alma alışkanlığı, internetin yarısı kadar. Ve korkutucu bir hızla düşmeye devam ediyor. Benim gibi yazılı basında görev yapmış, hâlâ gazeteyi tutarak okumaktan hoşlanan, parmaklarını mürekkep lekesi yapmaktan keyif alan insanlar için moral bozucu bir manzara bu. GAZETE OKUMUYORUZ Ve ilginç bir veri daha… Türk insanının birincil haber kaynakları arasında yüzde 48 ile TV ilk sırada geliyor. Sosyal medya haricindeki internet siteleri yüzde 39 ile ikinci sırada yer alıyor. Haberini tamamıyla sosyal medyadan alanlar ise yüzde 13 seviyesinde. Basılı gazete ise neredeyse kimsenin birincil haber kaynağı değil. Ve gazete okuma alışkanlığı… 2008 yılında Türkiye’de 15-29 yaş aralığındaki insanların gazete okuma alışkanlıkları yüzde 72 iken, 10 yıl sonra, 2018 yılında bu oran yüzde 22’ye düşüyor. Hepimiz için 10 puanlık sınav sorusu şu: Gazetecilik bitiyor mu? Hep söyledim, hep yazdım, hep yazacağım. Gazetelerin tirajlarına ve attıkları -kelimesi kelimesine aynı- başlıklara bakarak, mesleğin geldiği acınası durumunu yorumlamaktan, katı genellemelerden lütfen kaçının. Gazetecilik ölmedi, asla da ölmeyecek. İyi gazete yapan, iyi haber yazan, kamuoyunda ses getirecek işlere imza atanlar oldukça, bu meslek öldürülemez… Gazeteciliğin okura ulaşma mecraları şekil değiştirebilir ancak hakikate olan aşk, asla dinmez…