Karadeniz denince Türk insanının aklına, alabildiğine mavi ve yeşil gelir. Siz siz olun doğası, iklimi, sıcacık insan...
Karadeniz denince Türk insanının aklına, alabildiğine mavi ve yeşil gelir. Siz siz olun doğası, iklimi, sıcacık insanı ve lezzetli sofrasıyla Karadeniz’i mutlaka görün! Nefes kesen eşsiz doğa… Karadeniz’in incisi… Tablodan öte güzellikler gizli her bir karesinde.. Vadiler, akarsular, yamaçlar, göller, yağmurlar, karlar… “Havası bile yeter” dedirten şehrimiz. TRABZON Doğanın mucizevi güzellikleri her bir kareye ayrı ayrı giriyor. İkincisini yazdığım Karadeniz seyahatinden belki on iki yazı bile çıkar. Neyi yazıp neyi yazmadığımı bile bilmiyorum. Aslında her yer her an müthiş güzellikler barındırıyor. İnsanından doğasına, kültüründen yemeklerine … Sonsuz bir derinlik içinde. Hiç bitmesin dediğim bu kadar büyülendiğim çok özel yerlerden… Ama şu bir gerçek ki, daha çok gidilecek. Her sene en az iki kez. Günlerce olmasa da yaylaların keyfini tam olarak çıkaramasak da bu muhteşem doğanın doğal tablosu için bile mutlak gidilecek. Biz önce İzmir’den Trabzon’a uçmuştuk. Oradan da hemen eşimin ata topraklarımız dediği güzeller güzeli Rize’de iki gece kalmıştık. Rize’nin güzelliklerini konuşmuştuk. Oradan tekrar Trabzon’a döndük. İki gece Trabzon’da bir gece de Ordu’da kalarak unutulmaz Karadeniz gezimizi tamamlamıştık. Zaten yakın yakın şehirler. Ve sahil kenarında şahane yollar yapılmış. Yürüme yolları, bisiklet yolları. Kısaca çok güzel sahil kıyısı. Git gidebildiğin kadar. Şahane şahane mavi ve yeşilin kucaklaşmasını seyret yeter. Başka yerlere gitmesen bile. O kadar güzel. Trabzon’a bayıldık, bayıldık, bayıldık.. Trabzon doğal güzelliklerinin, kültür zenginliğinin yanı sıra çok önemli tarihi değerlere de sahip olan bir ilimiz. Hepimizin bildiği Sümela Manastırı orada. Sümela’nın dışında da pek çok irili ufaklı manastırlar kiliseler şehrin dağlarına serpilmiş bir hazine. Her daim yağmurlu. Şansımıza biz rahat rahat gezelim diye iki gün yağmur yağmadı. Yağmurun yağmadığı günler sayılı. Biz de bu günlere denk geldik. Her mevsim yağan bu yağmurlar ki bu kadar zengin orman örtüsünü var ediyor. Farklı türlerde binlerce bitki ve ağaç çeşidiyle ödüllendiriyor. Trabzon’da yaz ayları yaylalarda geçiyor. Birbirinden güzel yaylaları meşhur. Şehir halkı çok ser bir iklime sahip olan bu şehirde geçimini ağırlıklı olan tarım ile sağlıyor. Sonra da hayvancılık geliyor. Bu da denizden gelen balık ile. TIR’lar sıralanıyor her gece sahile. Ve oradan pek çok şehrimize her gece balık gidiyor. Eee fındığı, çayı yazmasak olmaz tabii ki.. 4 bin yıllık tarihi geçmişi olan bu şehir Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiş. Ve Kanuni Sultan Süleyman burada doğmuş. Roma ve Bizans dönemlerinde başkent olmuş. Pek çok savaşa tanıklık eden şehir Mustafa Kemal Atatürk’ü de ağırlamış. 15 Eylül 1924. Eğitimde öncü şehir… Trabzon Teknik Üniversitesi ile bilinen şehirde eğitim ve öğretim çok desteklenmiş. Okullaşma oranı yüksek illerimizden. Bir ilkokul ziyareti yaptık sevgili Sunay Akın ile. Akçaköy İlkokulu- OrtaokuluVeee devlet okulu. İnanılacak gibi değil. Ben böylesi bir okul ve eğitim anlayışını hiçbir özel okulda bile görmedim. İnanılmaz. Aktivite odaları, müzik odaları, resim odaları, İngilizce, matematik, bilgisayar…
Öğretmenlerin çocuklar ile iletişimi. Bence Avrupa’da bile böylesi yaratıcı, özenli ve vizyonel bir kadroyu oluşturmak da ayrı bir başarı. Hem de burası bir köy ilkokulu. Ancak ne yazık ki yeteri kadar öğrencisi yok. Zengin bir liman kenti… Bu şehirde yok yok. Kazaz sanatı, bakır işlemeciliği, el dokumacılığı… saymakla bitmez. Hediye alırken pek çok seçenek sunuyor. Ayrıca yemek konusunda da çok özel lezzetlere sahipler. Mısır unu, tereyağı, eti balığı, peyniri aklınıza doğal olarak ne gelirse bu şehirde en güzelini bulabiliyorsunuz. Sevgili Sunay Akın ile… Trabzon’u Trabzonlular ile yaşamak gezmek şansımız oldu. Sevgili Sunay Akın abimiz ve ekibinin Trabzon gösterisi vardı. Hem gösteriye gittik. Hem de iki muhteşem gün geçirdik. Salon tıklım tıklımdı. 950 kişilik salonda boşluklarda bile izleyicisi vardı. Sunay abide sahnede devleştikçe devleşmişti. Kendi doğduğu şehire hizmet etmek ayrı bir duygu olmalıydı. Bir de hep birlikte Akçaabat köftesi ve meşhur pidelerinden yedik. Birden şive de değişmiş hepimiz Trabzonlu olmuştuk bile. Fonda da horon müzikleri ile. Güzel anılarımızı kendimize sakladım. Ancak şu kadarını bilin . Karadeniz gezesini ertelemeyin. Sümela Manastırı, Maçka Yaylası gibi pek çok yaylası, dağları, lezzetler, insanları, ağaçlar ve havası sizi bekler… Aslında bitecek gibi değil anlatılacak gibi hiç değil. En iyisi bir tatil planlamak ve yaşamak. Bu güzel havasını içinize çekip eski havanızı da atın gitsin. Bir Trabzon sözü ile bu yazımızı bitirelim: Trabzon’da haftada iki kez yağmur yağar. Biri üç gün biri dört gün sürer.