Merhaba sevgili okurlar! Havanın soğumasıyla birlikte etrafta dolaşan virüslerin festivali başladı. Öyle bir sezon ki, sanki herkes sahne almış durumda. Kimisi öksürükle solo yaparken, kimisi burun çekmeleriyle ritim tutuyor. Şu an sokağa çıkın, birisi mutlaka hapşırıyordur ve yanında biri daha masumca "Çok yaşa" diyordur. Bu artık yeni selamlaşma biçimimiz gibi oldu!
Grip mevsimi, toplu taşımada yanınıza oturan herkesin potansiyel bir virüs taşıyıcısı olduğu o meşhur dönemi işaret eder. Ne kadar dikkat ederseniz edin, bir noktada bu hastalık sizin de kapınızı çalacak, ne kadar kaçsanız da nafile... Ama korkmayın, çünkü grip olmak neredeyse bir sosyal etkinlik haline geldi. "Sen de mi griptin?" diye başlayan sohbetler, birbirinden farklı nane limon tarifleriyle devam ediyor. İnanın kaç çeşit pekmezin içine kaç çeşit baharat karıştıracağıma dair kaç çeşit tavsiye aldığımı duysanız aklınız şaşar…
Her şey güzel de burun tıkanıklığı olmasa… Hani burun tıkandığında nefes almak zorlaşır ya, işte o an insan hayatını sorgulamaya başlar. Burun deliklerinin kıymeti, grip olduğumuzda anlaşılıyor. Bende bu sefer tat ve koku da gitti… Hayatın ne tadını alabiliyorum ne de kokusunu içime çekebiliyorum… Bir de bunu duyan herkesin geçmiş travmaları tetikleniyor… ‘Acaba korona mı oldun?’ diyerek korkulu ve küçümseyen bir ifadeye bürünüp yandan yandan kaçanları gidip bir güzel öpesim geliyor…
Toplu taşıma dedik ya, işte burası grip semptomlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu gibi. Bir köşeden derin bir öksürük sesi geliyor, diğer köşeden peçete sesleri. İşin ilginç yanı, kimse birbirine bakmıyor ama herkes tetikte… Bense her öksürük krizi ile erkenden iniyorum otobüsten anca biraz nefes alıp kendimi toparladıktan sonra geri biniyorum. Çünkü artık grip olmak sanki çok kötü bir suça bulaşmak gibi… O kötücül bakışlar, ‘Aman bana bulaştırma’ yakarışları gerçekten de korkunç değil mi? İnsanın, bir suçlu gibi teslim olmaktan başka çaresi kalmıyor…
BİRAZ DA GÜZELLİKLERİNE…
Her evde bir nane limon tarifinin olduğu, büyüklerin bu tarifleri süsleyerek anlattığı o efsanevi anlar... Herkesin tarifi ayrı, ama etkisi hep aynı: "Boğazın yumuşar." Benim en sevdiklerim ise elma, tarçın ve karanfilin kaynatılması… Önce suyunu içiyor sonrasında ise elmaları yiyorum. Nasıl güzel bir tat bir bilseniz…
Grip mevsimi sosyal medyada da kendini gösterir. "Hasta oldum" paylaşımları, tavuk suyuna çorba fotoğrafları ve "Bu seferki çok fena" mesajları her yerde. Aslında durup düşündüğünüzde fark edeceksiniz ki grip, insanları dijital dünyada da bir araya getiriyor.
Sevgili okurlar, grip olmak kötü bir şey değil, tamamen doğal bir olay… Bağışıklık sistemimiz düşüyor, virüsler kapımızı çalıyor, iki hapşırık, iki öksürük 7 günde toparlanıp geçiyoruz. Lütfen bu olayı çok abartmayalım olur mu?
En nihayetinde…
Sağlıkla kalın, çok yaşayın, ama hapşırmayın!