Selçuklu Devletinin Anadolu’da hüküm sürdüğü 11’inci yüzyıldan başlayarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde de devam eden ahşap oyma sanatı, Kastamonu’da halen devam ettiriliyor. Ahşabın üzerine geleneksel olarak geometrik, bitkisel, mührü Süleyman motifi, kabartma, eski yazı ibareleri ya da Kur’an ayetleri kullanılarak yapılan ahşap oymalar, yurt içinde olduğu kadar yurt dışından da rağbet görüyor. Kastamonu’da günümüzde halen ahşap oyma sanatı yaşatılırken ahşap oyma işçiliği yapan ustalar ise, teknolojik aletler kullanmak yerine geleneksel usullerle ahşabı oyuyor.

Bu çerçevede Kastamonu’da babasından kalma mesleği devam ettiren ahşap oyma ustası Ferhat Murat Baykalı, Kastamonu İş Geliştirme Merkezi’nde (İŞGEM) açtığı iş yerinde ahşap oyma sanatını devam ettiriyor. Babası vefat ettikten sonra 1999 yılından itibaren işin başına geçen Ferhat Murat Baykalı, ahşap mobilya ve mobilya tasarımları üzerine hem yurt içi hem de yurt dışına birçok ürün yaparak ihraç etti. Başta Almanya, Avusturya, İngiltere, Bosna Hersek, Azerbaycan, Türkmenistan ve Libya ülkeleri olmak üzere Dünya’nın birçok ülkesine tek tek aylarca büyük bir sabırla geleneksel usullerle kendi elleriyle ahşap üzerine oyduğu mobilyaları gönderiyor.

Yaptığı ahşap oyma sanatı sebebiyle Ferhat Murat Baykalı, ilk önce Kastamonu’da ardından Türkiye’de geleneksel el sanatları ve kadim esnaflık kültürünü yaşattığı gerekçesiyle 2023 yılında “Türkiye’de Yılın Ahisi” ödülü ile sanatını taçlandırdı.

Geleceğe Miras Projesi Harput Kalesi’ni turizme kazandırıyor Geleceğe Miras Projesi Harput Kalesi’ni turizme kazandırıyor

“Osmanlı ve Selçuklu tarzı oyma işlerini yurtdışına da yapıyorum”

Osmanlı ve Selçuklu tarzı ahşap oyma işlerini yurtdışına da yaptığını söyleyen ahşap oyma ustası Ferhat Murat Baykalı, “Babamın mesleği marangozluk olduğu için bizlerde küçüklükten itibaren yanında çalışarak marangozluk mesleğine ısındık. 1996 yılında babamın vefat etmesiyle birlikte ahşap oyma sanatına merak sardım. Marangozluk mesleği ile ahşap oyma sanatını birleştirince minberler, mihraplar, ev ve işyeri mobilyaları, Osmanlı ve Selçuklu işlemeli ürünler üretmeye başladım. Ardından işçiliğimizi biraz daha ilerleterek otel, restorasyon dekorasyonu gibi işlere de girince yurtdışından bazı işler aldık. Bunların arasında Azerbaycan, Türkmenistan, Almanya, Libya, Bosna Hersek, İngiltere gibi ülkelerde bazı işler yaptık. Yurtiçinde açılan ihaleler sonucunda eski ve ahşap eserlerin restorasyonunu yaptık. Küçük yaşta iken daha farklı hayallerim vardı ama babamızın mesleği olması dolayısıyla ahşap oyma sanatına girmiş olduk. Hayal ettiğim her şeye aslında ulaştım. Hem mesleğimde hem de yaptığım işte her şeye ulaştım. Yurt içine ya da yurt dışına birçok eserler yaptım. Şu anda hem Osmanlı ve Selçuklu tarzı oyma işleri yapıyorum hem de endüstriyel mobilya alanında iyi bir yerdeyiz. Çalışmalarımız sürdürüyoruz” dedi.

“Hiçbir makine kullanmadan tamamen el işçiliğiyle oyma sanatını yapıyoruz”

Günümüz teknolojisinin gelişmesine rağmen hiçbir sanayi tipi makine kullanmadan tamamen el işçiliğiyle ahşap oyma yaptığını belirten Baykalı, “Ahşap oyma, Selçuklu ve Osmanlı tarzı motifler kullanıyoruz. Günümüz sanayisinin gelişmesiyle birlikte CNC makineler ortaya çıktı. Bunlar çok daha hızlı, insan gücünün ulaşamayacağı hızda işlemeler yapabiliyor. Ama bizim farkımız el işlemesi olması, tamamen el işçiliği üzerine yapıyoruz. 500 yıllık hatta daha eski Osmanlı ya da Selçuklu motiflerini toparlayıp, biraz daha günümüz işlerine uyarlayarak tamamen el işçiliğiyle birlikte mobilyaları yapıyoruz. Türkiye’de artık sayılı kaldık. Çünkü sanayinin gelişmesiyle birlikte çok fazla ahşap oyma işi yapan kalmadı maalesef. Burada yetişen çırak ve kalfaların da azalması etkili oldu. Fakat mobilyalarda el işçiliğinin olması ayrı bir değer katıyor. CNC karıştırmıyoruz, karıştırmamaya çaba gösteriyoruz. Sanayi tipi makinelerle yapmamaya gayret gösteriyoruz. Farkımız yaptığımız ürünlerde el işçiliği olması” diye konuştu.

“Bir cami kapısını 2 ay boyunca sabırla oyarak bitiriyoruz”

Bir cami kapısının yapımının 2 ay sürdüğünü ifade eden Baykalı, “Bir cami kapısı yaptığımız düşündüğümüzde bu cami kapısı Osmanlı ya da Selçuklu motifleri kullanıyoruz. Bu cami kapısının yapımı yaklaşık 2 ay sürüyor. İlk önce malzemesini hazırlıyoruz, hangi motif olacaksa bunlar belirleniyor. Bunları kapı üzerine çiziyoruz, daha sonra işlenecek yerlerin etrafları temizleniyor. Daha sonra işleme aşamasına geçiliyor. Bu da yaklaşık 2 ay gibi bir sürede tamamlanıyor. Malzeme olarak genellikle ceviz ağacı kullanıyoruz. Bazen bu değişebiliyor, meşe ağacı olabiliyor. Birde kündekari kapımız var. Osmanlı tarzı işlemenin önemli örneklerinden, bunda bir kapı yaklaşık 300-400 parçadan oluşuyor. Bunlar tek tek elden geçiyor. Her bir parça ortalama 25 kere elden geçiyor. Bu kapı da yaklaşık 2 ay gibi bir sürede tamamlanıyor. Bir kapı için bazen 2 aydan fazla uğraşabiliyoruz. Mesleğimizin ana temeli sabır, el işlemesi olunca bunlar tek tek, gün gün aşama şeklinde ilerliyor. Zor ama sabırlı oluyoruz. Sonunda da güzel bir eser ortaya çıkıyor. Bu da bütün yorgunluğumuzu alıyor” şeklinde konuştu.

“Yaptığım ahşap oyma sanatı sebebiyle Türkiye’de yılın ahisi seçildim”

Kastamonu’nun hem ahşap hem de oyma sanatı işçiliği bakımından bir hayli zengin bir il olduğuna dikkati çeken Baykalı, şunları kaydetti: “Kastamonu, hem ahşap hem de işçilik yönünden bir hayli zengin bir ilimiz. Bunun etkileri yurt dışından ya da yurt içinden talep görmemiz, gayet güzel eserlerin ortaya çıkması, bu yönde sanatkarların Kastamonu’da çok fazla olması, bunların etkisiyle bizlerde Bosna Hersek, İngiltere, Libya Almanya gibi ülkelere dekorasyon anlamında işler yaptık. Mesela Bosna Hersek’te Osmanlı’dan kalma son yapı bir Osmanlı hamamıydı. Bu hamamın dekorasyon işini ve kapısını yaptık. Çok özel bir eserdi” dedi.
Türkiye’de yılın ahisi seçildiğini vurgulayan Baykalı, şöyle konuştu: “Ben, bu yıl Kastamonu esnafları arasında yılın ahisi seçildik. Teveccüh gösterdiler sağ olsunlar. Bunun neticesinde de Kırşehir’de 81 ilin ahisi arasında yapılan değerlendirmede Türkiye’de yılın ahisi seçildik. Ahşap oyma sanatını icra ederek, eşraftan kalan önemli bir mesleği devam ettirdiğimiz için bizleri bu unvana layık gördüler”

Kaynak: İHA