Yağmur Daştan / EGE TELGRAF- Türkiye’de geçmişten bugüne sendikalar, toplumun tartışma konusu olmuş durumda. 1946 yılında yasallık kazanan örgütlenme kültüründe, ne yazık ki o günden bugüne hala sendika-siyasi parti ilişkileri eleştirilerin odağına konuluyor. Taraf ya da eğilim fark etmeksizin tüm sendikaların ve siyasi dünyanın birbirinden uzaklaşması gerektiğini anlatan Türk İş 3’üncü Bölge Temsilcisi Hayrettin Çakmak ile güncel gelişmeleri konuştuk. Son zamanlarda ‘promosyon sendikacı’ların arttığını ileri sürdü ve ekledi, “İzmir siyasetine güvenmiyorum!”

Son günlerde sendikal eylemlerin daha fazla olduğunu biliyoruz. Şu anda İzmir’de yaşanan sendikal hareketliliği değerlendirmenizi istesem neler söylersiniz?

İzmir’de sendikacılık denildiğinde toplu sözleşmesini iyi yapmış, sözleşme maddelerinden mutlu olmuş sendika ve işçi kelimelerini duymak istiyorum. Fakat gel gelelim İzmir’de promosyon sendikacılar, sendikacı simsarlar var. Sendikacıların içinde de simsarlar oluşmaya başladı. Yani siyasetten güç alarak sendikacılığı kullananlar var. Bunlar sendikal camiaya en çok zarar veren tipler. Sendikacıların siyasetten uzak durması gerektiğini düşünüyorum. Bugün geldiğimiz noktada İzmir’de siyaset almış başını gidiyor. Bugün baktığımızda yeni dönemle birlikte işten çıkarılan işçiler oldu, işçiler bir yerleri bastı, didişmeler, kavgalar, kıyametler… Bunun temelinde siyasi otorite, siyasi sendikacıların otoriteliği ve adamcı kadrolaşma var. Ben özellikle buna izin veren sendikacılara kızıyorum. Yerel seçim öncesinde bana ‘Hayrettin, senin havuzunda eleman var mı?’ diye sormadılar.

Metal Umutsen 2

Sizce neden sormadılar?

Çünkü ben karşı çıkacaktım. Bu davranışın siyasi ahlak ve etik değeri yok. İnsanların hayatına etki ediyorsunuz. Bir insanı işe alarak o insanın hayatını güzelleştirmen gerekiyor, o insanın hayatını karartman değil. Liyakati gözeterek kişileri işe alacaksın ki o kişi hem kuruma hem ülkeye hem de kendi ev ekonomisine katma değer kazandırsın. Gel gelelim İzmir çukurunda yandaşçılık ve hemşericilik olayı çok var. İnsanların hayat hikayesini ve İzmir’e bakış açısını değiştiriyorlar.

I M G 2691-1

Sendikacılık kavramının istismar edildiğini mi düşünüyorsunuz?

Evet, düşünüyorum. Çünkü bana sormadılar, diğer sendikalara sordular mı onu da bilmiyorum. Benim hiçbir akrabam belediyede çalışmıyor. İzmir’de baktığınızda sadece sendikal anlamda değil, siyasi anlamda da çok büyük sıkıntılar var. Seçim olduğu zaman siyasiler her yerde, seçim olmadığı zaman hiçbir siyasetçiyi göremiyoruz. “İzmir milletvekillerini A’dan Z’ye say” deseniz ben sayamam, çünkü tanımıyorum. Çünkü siyaset işçiden uzak. Ege Bölgesi siyasete köle olmuş vaziyette. Bu da sendikalara, sendikal topluluğa, örgütlenmeye zarar veriyor. En büyük derdim örgütlenmenin zarar görmesi. İzmir’de ‘Sen ona sahip çıkamıyorsun, bana nasıl sahip çıkacaksın?’ diye soruyorlar. Fakat seçim arefesinde insanları işe almışlar, ben bu insanlara nasıl sahip çıkacağım? Daha açma hakkımız yok, kavga etme hakkımız yok, toplu sözleşme yapma yetkimiz yok. Ben bu adama nasıl sahip çıkacağım? Bizim kurallarımız var, sendikalı işçilerin kendilerine ait hak ve talepleri var. Sözleşmede her iki tarafı da karara bağlıyoruz.

Bu çok önemli… Sözleşmeler iki taraflı oluyor…

Evet, işçi ve işveren arasında bir akit yapıyoruz. Bu akdi düzenli aralıklarla da yeniliyoruz. Hem işveren hem de işçi için en iyisini yapmak için mücadele ediyoruz. Biz sendikacılar da işçinin içinden gelmeyiz; dün benim büyüğüm benim için TİS yapıyordu, bugün ben diğer arkadaşlarım için yapıyorum. Bugün geldiğimiz noktada TİS’leri de siyaseten inceliyorum; yarı kamu olan belediyelerin içindeki sözleşmelere baktığımda kök ücretin yanı sıra birçok maddesi var. Adını koymuş, almış. Alması güzel ama bunun takibi de gerekiyor. Bugün ücret politikaları darmadağın oldu. Seçim öncesinde her ay bir şey veriyorlardı ancak seçim sonrasında kimseyi bulamadık.

Bu durumu biraz daha açmanızı istesem neler söylersiniz?

HURSAD'dan Son Uyarı: 2025 Hac İçin Kayıt Yenileme İçin Son Tarih 16 Eylül HURSAD'dan Son Uyarı: 2025 Hac İçin Kayıt Yenileme İçin Son Tarih 16 Eylül

Tabii ki biz işçi kesimi olarak aldıkça alma taraftarıyız. Bana bir lira verseler alırım, almak zorundayım. Ancak işverene baktığımızda işe aldıkça aldılar. Kendi siyasi emellerini yaşatmak için kadrolarını şişirdiler. Kadroları şişirir, buna ‘Dur’ demezsen, siyasete de işçiyi alet edersen ben buna karışmam ve işçimin parasını isterim. Ancak çalıştırıp çalışmamak seni bağlar. Ben işçinin hakkını, hukuku savunurum. Çevre ilçelere de bakıyorum; benzer durumlar var. Bunu o yüzden sadece partiye de indirgeyemeyiz, siyasetin sorunu bu. Al birini vur ötekine! Kimse kusura bakmasın, ben İzmir siyasetine güvenmiyorum. İzmir siyaseti işçiyi kullanıyor. Önümüzde yine seçim olacak, biz yine buradayız. İnanın ki o zaman da ben bu ketum kararımı sürdüreceğim. Çünkü bana örgütlenmede yardımcı olmuyorlar, grevde yardımcı olmuyorlar, sesimi dinlemiyor, beni ziyaret etmiyorlar. Anca seçimden seçime bana soru soruyorlar, o da dinlerse… O yüzden kimse kusura bakmasın, ben İzmir siyasetine güvenmiyorum.

Ege Bölgesi’nde bütün sendikalarımın şube başkanlarını yürekten kutluyorum. Şu anda örgütlenmeye ağırlık veriyoruz, örgütleniyoruz da… Özel sektör sendikacısıyız, kamunun masasına sadece toplu iş sözleşmesi için oturuyoruz. Beni de olayların içine çekmeye çalıştılar, girmedim. Çünkü siyasi kavgaların içinde sendikacıların olması doğru değil.

Sendika (1)-1

Fakat memur eylemlerinde sizi gördük…

Memurları tabii ki de destekliyorum çünkü orada bir hak alma var. Bir yerde veriliyorsa, burada verilmiyorsa yazıktır. O hak zaten verilmişti, geri almak etik değil. Memur kaybederse işçi de kaybeder düşüncesi ile memurların direnişini destekliyorum. Ancak gel gelelim ki biz siyasetin içine ait olmamalıyız.

Konuşmanızın başında ‘Sendikacı simsarlar’ ifadelerini kullandınız. Bu durum bugüne kadar verilen sendikal mücadeleyi güçlendirme çabalarını ne yönde etkiliyor?

Promosyon sendikacılığını artık bir kenara bırakmalı. Şu anda bir konfederasyonda birileri adeta para pul dağıtıyor, yakalayıp mahkemeye veriyoruz. İşçiyi alıştırdılar. Görüşme yaptığımızda ‘Sen bana ne vereceksin?’ diye soranlar oluyor. Bu kadar kötü bir soru olamaz, böyle bir soru sendikacıya sorulamaz. ‘Bizim TİS şartlarımız ne olacak, kazancımız ne kadar olacak?’ diye sorulabilir. Sendikadan korkmalar yine arttı. Çünkü toplu iş sözleşmesine dayalı sendikacılık yapılmıyor, promosyona dayalı sendikacılık yapılıyor. Ben birileri bir yerlere gelsin diye sendikacılık yapmıyorum; yapmıyorum da yapmayacağım da! İşçimin hakkını savunmak için sendikacılık yapacağım. Derhal sendikacılık ve siyaset birbirinden uzaklaşmalı! Bir çark var, dönüp duruyor.

Peki bahsettiğiniz çark dönemeye devam eder mi?

Düzen değişmedikçe bu çark da dönmeye devam eder. O yüzden düzen acilen değişmeli. Liyakate dayalı portföy yaratılmalı. İş koluna dayalı kariyer planlamaları yapmalı. Yerel yönetimlerin yüzü alın terine, çiftçiye dönmeli; Ankara’ya dönmemeli. O zaman gerçek çarkın ne kadar hızlı ve olması gerektiği gibi döndüğünü hepimiz göreceğiz.

Sendika (1)

Aksi durum gelecekte bize ne getirir?

Dünyada bir değişim var. Bunun temelinde liyakatsizlik yatıyor. Gerçekten ihtiyacı olan ama alanında da yetkinliği olan kişiler işe alınmıyor, işe alımlarda başka şeyler gözetiliyor. Ben koltuğumu tutacağım diye yandaşlık yapıyorsam işte o zaman ihanet ediyorum demektir. Ben 20 iş koluna, 34 sendikaya kucağımı açıyorum. Herkese ‘liyakat’ gözüyle bakıyoruz. Özel sektöre şu anda işçi bulamıyoruz, herkes belediyeye girmeye çalışıyor. Bu oyunu buraya getirenler siyasilerdir… Tabii bir halihazırda devam eden düzen bizi ne yazık ki daha da kaosa sürükleyebilir. Köklerimizi unutan bir toplum değiliz, dünyaya katma değer yaratan bir toplumuz. Avrupa’nın taşeronluğunu yapıyoruz. Bugün 1.5 milyon sendikalı işçi bu ülkeyi ayakta tutuyor. Şu anda hizmet sektöründe 6 milyon insan sendikasız. O yüzden biz siyaseti değil, sendikal örgütlenmeyi konuşmalıyız. Bana sahip çıkmayan milletvekiline, belediye başkanını ben ne yapayım?

Kaynak: Ege Telgraf