Nihat AK/EGE TELGRAF- Kadına yönelik şiddet ve cinayetler, toplumun vicdanında derin yaralar açmaya devam ediyor. Her geçen gün artan acı olaylar, toplumsal hassasiyeti en üst noktaya taşıdı. Şiddetin köklerini derin bir toplumsal yapıda arayan Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu, bu döngüyü kırmak için, topyekûn bir sistem değişikliği öngörüyor. İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Zöhre Dalkıran kadın cinayetlerinin bireysel değil, sistematik olduğunu savunurken, Türk Psikologlar Derneği Kadın ve Toplumsal Cinsiyet İzmir Çalışma Grubu ise hiçbir sorunun cinayet ile şiddeti açıklayamayacağını ve aklayamayacağını vurguluyor. Uzmanlar vahşetin durdurulması yönündeki görüşlerini Ege Telgraf’a değerlendirdi. 

‘KAPİTALİST SİSTEM’

Ataerkil kapitalist toplumun şiddet ürettiğini, çözümün demokratik ekonomide olduğunu belirtirken bu şiddet zinciri içinde en çok mağdurların ise kadınlar ve çocuklar olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu, kadınların emeğinin evde ve toplumda değersizleştirilmesiyle şiddete maruz kalmalarının aynı kökenden geldiğine dikkati çekti. “Doğaya uygulanan şiddetle kadına uygulanan şiddet baş başa gider” diyen Elbeyoğlu, bu şiddetin tarihsel olarak eril düşüncenin bir sonucu olduğunu ifade etti. Özellikle tarım devrimiyle birlikte doğaya hükmetme anlayışının başladığını, bu dönemde erkeğin hem doğayı hem de kadını kontrol altına alma sürecine girdiğini söyledi.  Prof. Dr. Elbeyoğlu,“Doğanın kapatılmasıyla kadının eve kapatılması eş zamanlı olarak gelişti” dedi.

Genç adam odasında ölü bulundu! Genç adam odasında ölü bulundu!

DEMOKRATİK EKONOMİ

Kapitalist sistemin şiddet üreten yapısını eleştirirken çözümün demokratik bir ekonomi modeline geçiş olduğunu savunan Prof. Dr. Elbeyoğlu, “Emeğin sömürüsüne son verilmedikçe ve doğaya karşı şiddet durdurulmadıkça kadına yönelik şiddet de devam edecektir” diye konuştu. Şiddetin kökten çözümü için ekonomik adaletin sağlanması gerektiğini vurgulayan Elbeyoğlu, “Doğa, kadın ve emek üçlüsü arasındaki bağ göz ardı edilmemeli” diyerek, daha paylaşımcı, dayanışmacı ve cinsiyet eşitliğine dayalı bir sistem önerdi.

‘SİSTEMİN PARÇASI’

Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir bilinçlenme süreci ve ekonomik adalet sağlanmadıkça, şiddet sarmalının kırılamayacağına dikkati çekerek, radikal bir sistem değişikliğinin zorunlu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Elbeyoğlu, annelerin çocuk yetiştirmedeki rollerinde ataerkil sistemin kodlarını içselleştirdiğini ifade etti. “Kadınlar bu sistemin dışında değil, maalesef bu düzenin devamı kadınların da katkılarıyla sağlanıyor. Bu noktada bilinçlenme hareketi önemli. Kadınlar çocuklarını paylaşımcı ve eşitlikçi bir anlayışla yetiştirme sorumluluğunu taşımalıdır. Kadınlar, çocuklarını yetiştirirken, onlara cinsiyetler arası saygı, dayanışma ve eşitliği öğretmeli. Bu şekilde toplumlar dönüşebilir” diye ekledi.

‘SİSTEMATİK CİNAYETLER’

Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin münferit olmadığını, sistematik bir sorun haline geldiğini vurgulayan İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Zöhre Dalkıran, cinayetlerin toplumda köklü bir güç dengesizliğinden kaynaklandığını belirterek, bunun tarihsel, toplumsal ve politik bir sorun olduğunu söyledi. Dalkıran, “Kadınlar tarih boyunca ekonomik güç, toplumsal roller ve eğitim hakkı gibi alanlarda ikinci sınıf insan muamelesi görmüşlerdir. Bu güç dengesizliği, erkek şiddetinin temelinde yer almakta ve cinayetlerin bahanesi olarak sunulan sebeplerle örtbas edilmeye çalışılmaktadır” ifadelerini kullandı. Kadınlara yönelik şiddetin cezasız kalmasının, failleri cesaretlendirdiğini savunan avukat Dalkıran, yasal düzenlemelerin faillerin lehine işlediğini belirtirken, “Erkekler, kimi zaman tuzun eksik ya da fazla olması, kimi zaman da ekonomik sorunlar gibi bahanelerle kadınları katlediyor. Bu bahaneler, eril düşüncenin cezasızlık politikasına hizmet eden infaz yasalarından cesaret alıyor” dedi.

‘SOMUT ADIM’

Yetkililerden sadece taziye mesajları ve göstermelik açıklamalar değil, somut adımlar atılmasını talep ettiklerini belirten İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Dalkıran, “Derhal İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden uygulamaya konmasını, 7/24 ücretsiz Alo Şiddet hattının açılmasını, KADES üzerinden alana ulaşan kolluk kuvvetlerinin hem eğitimden hem de denetimden geçirilmesini, 6284 sayılı koruma yasasının etkin uygulanmasını; sığınak sayı ve kapasitelerinin derhal artırılmasını, kadınlara barınma, kreş, iş desteği sağlayarak şiddetten uzak hayat kurmalarının desteklenmesini, baroların ve Adalet Bakanlığı’nın adli yardım bütçelerinin artırılmasını, karakol ve adli yargının tüm birimlerinde kadına yönelmiş şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadele eğitimlerinin artırılmasını istiyoruz. Kültür, gelenek, din ve sözde “namusun” şiddet eylemlerine bahane olarak ileri sürülemeyeceğinin açıklanmasını talep ediyoruz. Biz artık her cinayetten sonra üzüntü dolu açıklamalar değil, gerçek çözümler görmek istiyoruz. Şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması devletin ve hükümetlerin asli görevidir” dedi.

‘PSİKOLOJİK SORUN’

Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin psikolojik sorunlarla açıklanamayacak ve aklanamayacak bir olgu olduğuna dikkati çeken Türk Psikologlar Derneği Kadın ve Toplumsal Cinsiyet İzmir Çalışma Grubu, “Cinsel saldırılar ve kadın cinayetlerinin ardından pek çok platformda yaygın biçimde faillerin olası psikolojik sorunlarına ve madde kullanımlarına dikkat çekildiğini, bu durumların adeta bu şiddet eylemlerinin tek sorumlusu ilan edildiğini görüyoruz. Şiddetin önlenmesi için atılacak adımlar yalnızca faillerin tedavisi ve rehabilitasyonundan oluşmaz. Şiddetin cezasız kalması ve faillerin ancak toplumsal olarak yoğun bir tepkiyle karşılaşıldığında cezalandırılması kamuoyunda ciddi bir güvensizlik ve tedirginlik yaratmaktadır. Madde kullanım sorunları yalnızca madde kullananları tedavi ederek önlenemez. Toplumsal boyutta madde kullanımını özendiren ve maddeye erişimi kolaylaştırıp teşvik eden etmenleri önlemeye yönelik müdahaleler olmaksızın madde kullanım sorunlarını ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır. Madde kullanımı tek başına şiddeti açıklayan bir etken değildir. Toplumsal cisiyet eşitliğini gözetmeyen, hedeflemeyen politikalarla kadına şiddetin sona ermesi beklentisi gerçekçi değildir. Psikolojik sorunları kadın şiddetinin tek sorumlusu gibi göstermek, tıpkı etkili politikaları devreye sokmamak gibi başlı başına politik bir tutumdur. Toplumsal cinayetlerin temelinde şiddetle mücadele etmek için İstanbul Sözleşmesi’nin önemini bir kez daha hatırlatıyor, 6284 sayılı kanunun etkili bir şekilde uygulanması ve önleyici çalışmaların hiç vakit kaybedilmeden devreye sokulmasını talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Kaynak: EGE TELGRAF