Nihat AK/EGE TELGRAF- Türkiye'nin gündemine hızla düşen ve günlerdir konuşulan 'domuz eti skandalının ardından halk, taklit ve sahte ürünlere karşı daha dikkat kesildi. Uzmanlar domuz etinin çok daha ötesinde, daha derin, daha sessiz tehlikelerin sofralarımızda gizlendiğini dile getirdi. Pestisitli meyveler, ağır metalli deniz ürünleri, zehirli ambalajlar. Asıl tehdit, gözle görünmeyen, damakla hissedilmeyen ama sağlığımıza sinsice yaklaşan bu sorunlar. Sofralarımıza güvenle oturmak için yalnızca domuz etine değil, gizlenen bu tehlikelere de uyanmak gerek...
DOMUZDAN TEHLİKELİ
Domuz eti ve mamullerinin üzerinde dikkat edilmesi gereken gıda güvenlik sorunlarının olduğuna dikkati çeken Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Ömer Ulaş Kırım, “Ülkemizde domuz etine karşı gösterilen hassasiyet dini sebepler kaynaklı oluyor. Avrupa ve Amerika’nın çoğunda olduğu gibi ülkemizde de domuz eti üretimine izin veriliyor ancak bunun için çiftlik açılması ve Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan izin alınması lazım. Ancak bu izinler alınmadan merdiven altı işletmelerde, kesimhanelerde kesildiği veya yasadışı avlanma yoluyla domuz eti üretildiği için ve yurttaş bunu bilmediği için ciddi anlamda sağlık riski doğabilir. Domuz eti ve mamullerinin kullanımın çok üzerinde gıda güvenliğinde dikkat edilmesi gereken konular var. Sayın Bakan 2022 yılından itibaren 463’e yakın üründe taklit veya tağşiş yapıldığını söylerken, bu yıl yapılan 940 bin denetimde 16 bin uygunsuzluk tespit edildiğini aktarmıştı. Bu uygunsuzlukların ne kadarının gıda güvenliğine dair olup olmadığı açıklamalarda ifade edilmezken, gıda ürünlerinde yüksek pestisit kalıntıları olanlar, limitlerin üzerinde mikotoksin bulunanlar ve ilgili mevzuata göre sınır değerlerin üzerinde mikroorganizma çıkan gıdalar ifşa listelerde yer almadı. Mikrobiyolojik değerlendirmelerin dışında bahsi geçen bu durumların da ifşası mutlaka yapılmalıdır. İnsan sağlığını tehdit eden en önemli gıda riskleri arasında meyve sebze ürünlerinde bilinçsiz ve kontrolsüz ilaç kullanımı sonucu oluşan pestisit kalıntılarını, kuru meyve sebze ürünlerinde aflatoksin, okrotoksin riskini, özellikle evde kontrolsüz koşullarda hazırlanan konserve ürünlerinde gelişebilen Clostridium Botulinum bakterisinin gelişimini, meyve sebze ve özellikle deniz ürünlerinde ağır metal birikmesini, kanalizasyon yoluyla yeraltı sularına karışabilen fekal bulaşı kaynaklı içme ve kullanma sularının kirlenmesini, gıdaya uygun olmayan ambalaj kullanımı sebebiyle ambalajın boyasının, gıdaya bulaşmasını saymak mümkün” dedi.
DENETÇİ SAYISI
Yetersiz olan bakanlık denetçi sayısının artırılması, bakanlığa başta gıda mühendisleri olmak üzere bu konuda eğitim almış teknik personel alımları yapılması gerektiğine dikkati çeken Başkan Kırım, “Bakanlığın; beyana dayalı üretim izni modelini bırakıp, tüm gıda işletmeleri için bakanlık denetimi ve kontrolü sonucu onay verildikten sonra üretimin yapılabildiği sisteme geçilmelidir. Halkın gıda güvenliği, doğruluğu tespit edilmemiş beyanlara bırakılmamalıdır. Gıda işletmelerini merdiven altından kurtarmak için kayıt altına alınması yeterli bir uygulama değildir. Küçük işletmelerde de gıda güvenliği koşullarını sağlayacak şekilde çalışmalar yapılmalı, Çalıştırılması Zorunlu Personel (ÇZP) zorunluluğu buralarda da uygulanmaya başlanmalıdır. Bunun için Odamızın önerdiği Yetkilendirilmiş Gıda Danışmanlığı sistemi hayata geçirilmelidir” şeklinde konuştu konuştu.
‘DAHA HIZLI VE KESİN’
Son dönemde artan taklit ve tağşiş olaylarıyla birlikte, laboratuvarların bu konudaki rolünün daha da kritik hale geldiğini belirten laborant Burak Karaşahin de, “Gıda bileşenlerinin orijini konusunda yaptığımız çalışmalar, tağşişin önüne geçmemizde en güçlü araçlardan biri. Özellikle et ve süt ürünleri gibi gıdalarda, hangi hayvanın eti kullanılmış, süt ürününde bitkisel yağ mı var gibi sorulara laboratuvar analizleriyle cevap buluyoruz. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte laboratuvarlar da kendini yeniliyor. Biz de sürekli olarak yeni analiz yöntemleri geliştiriyor ve bu alanda kendimizi güncelliyoruz. Yeni nesil cihazlar sayesinde, gıda hilelerini tespit etmek çok daha hızlı ve kesin sonuçlar veriyor. Böylece sahtecilik vakalarını daha ürün raflara çıkmadan tespit edebilmek mümkün hale gelebiliyor. Gıda güvenliği denildiğinde, hijyenin sağlanması ve bozulmuş gıdaların piyasaya sürülmemesi öncelikli konular arasında yer alıyor. Herhangi bir üründe tehlikeli bir bakteri ya da küf tespit edildiğinde, bu gıdaların piyasadan çekilmesi gerekiyor. Taklit ve tağşiş sadece gıda maddelerinin kalitesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda halk sağlığını tehdit edebiliyor” ifadelerini kullandı.
‘ESNAFTAN ALIN’
Domuz eti skandalıyla herkesin gıda ürünlerinde taklit veya tağşişe odaklandığını vurgulayan İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Emin Bağcı, “Müslüman bir ülkede domuz eti kullanılmasıyla konu bir anda gündem oldu. Biz geçmişten günümüze devamlı tüketicilere güvendiğiniz esnaftan alışveriş yapmalarını öneriyoruz. Çoluğumuza çocuğumuza çeyiz alırken hassas davranıyoruz. Altın takı alırken bildiğimiz kuyumcuya gidiyoruz. Herkesi ve her ürünü gramı gramına kontrol etme mekanizması yok. Ruhsatlı, belgeli, kayıtlı izlenebilir gıda ürünlerini tüketici tercih edecek. Merdiven altı, gelip geçici, seyyardan mal almak akıl karı değil. Ucuzdur vardır bir illeti, pahalıdır vardır bir hikmeti! Ucuz etin suyu yavan olur. Çarşıdan, pazardan, mağazadan ve bakkaldan alışveriş yaparken esnaf vasfı taşıyan işletmeden alışveriş yapacaksın. Esnafı da bakkalı da kendi ailesiyle tüketmeyeceği ürünü tezgahına rafına koymaz. Ailelerde mini minnacık masum yavrularına yedirecekleri kalitede ürün almaya gayret göstersinler”dedi.
MANTIKSIZ UCUZLUK
Vatandaşın ucuz ürünü mantık çerçevesinde araması gerektiğini vurgulayan Başkan Bağcı, “Ekonomideki olumsuzluklar vatandaşın alım gücünü azalttı. Dar gelirliler ucuz ürün peşinde koşturuyor. Kıymanın kilogram fiyatı 600 lira. Sucuk satıyorlar 500 lira. Bu mantıklı mı? Zeytinin kilogram fiyatı 150 lira yan tarafında litresi 140 liraya zeytinyağı satılıyor. Bunda bir hilenin olduğu belli değil mi? Yani illegal demiyorum ama bir mantık var. Genel olarak, ortalama olarak yaklaşık 5 ila 8 kilogram arasında zeytin kullanılarak 1 kilogram zeytinyağı üretilebilir. Zeytinyağının kilogram fiyatı 300 liranın altında olanda bir mantık bir matematik aramak gerekmez mi? Daha ucuz ürünleri karıştırmadan satabilmek mümkün değildir. Mantıksız ucuzluklara karşı vatandaşın uyanık olması gerekir” diye konuştu.