“Geçen hafta unutmak mı, unutmamak mı?” diye sormuştum size... Bu konuda farklı bakış açıları olduğunu da eklemiştim. Bu hafta ‘vefa’ demek istiyorum izninizle; vefa...
Dört kelime, iki hece......
“Geçen hafta unutmak mı, unutmamak mı?” diye sormuştum size... Bu konuda farklı bakış açıları olduğunu da eklemiştim. Bu hafta ‘vefa’ demek istiyorum izninizle; vefa...
Dört kelime, iki hece...
İlk anlamı: Dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinde süreklilik sağlamak, arkadaşlığın kıymetini bilmek. İkinci anlamı: Sözünde durmak, vadettiklerini yerine getirmek, sözüne sadık kalmak. Vefa, Arapça kökenli ve ‘wfy’ yani ‘wafa’ sözcüğünden geliyor; bunda da yine aynı şekilde sözünü tutma, borcuna sadık olma, görevini yerine getirme anlamı içeriyor.
Peki, yine size sorayım: Sevgili okur, sen vefalı mısın?
Ya da kime göre neye göre vefalısın? Mesela, karnında büyüyüp yetiştiğin annene tam olarak borcunu ödedin mi? Ya da hiç borcun olduğunu düşündün mü? Söz verip de gitmediğin yerler oldu mu? Ya da ‘Ben seni asla bırakmam’ dediğin kaç kişiyi unuttun... Geçenlerde bir yerde okudum, öyle bir sözdü ki kalbimi tam orta yerinden bıçakladı: Bir zamanlar hayatımızın merkezinde olan, aynı sırayı, aynı apartmanı, aynı yaşamı paylaştığımız birçok kişinin nerede, nasıl öldüğünden haberimiz olmuyor...
Ne acı değil mi? Hani, nerede kaldı vefamız? Kalbimizden verdiğimiz o sözler?
Biraz daha derine inelim, sevgiye, dostluğa, arkadaşlığa ve aşka...
Yanında olamadığım, gözlerinden düşen inci tanelerini silemediğim arkadaşlarım geliyor aklıma... Kim bilir, kaç kere kırıldı dirsekleri... Kaç kere haberim olmadan gözlerimin önünde düştüler de yine kendileri kalktılar bir başlarına... Sonra zamanında ‘Seviyorum’ dediğim ayran gönlüm... Kim bilir hangi şiirin mısralarına konu oldu da ‘Ah’ dediği her yerde benim de payıma düştü acılar... Kaybettiğin, yitip biten kaç ilişkine karşı (Sevgili, dost, arkadaş ya da her kim olursa olsun) ödedin borcunu? Sorarım şimdi sana: Vefalı mısın hala?
Takip edenler, bilir... Hayranıyımdır Abdülhak Hamit Tarhan’ın... O mahzun şiirleriyle yıkanır gözlerim, hele bir ‘Makber’i vardır ki okuyup da titremeyeni görmedim... Sonradan öğrendim, eski eşine yazmış, Fatma Hanım’a... Çok çapkınmış Tarhan, görev onu oradan oraya sürüklerken bir denizci misali her limanda bırakmış bir gözü yaşlı afet... “Ne olursa olsun ben dönerim Fatma’ya” demiş... Bir gün dönmüş ama Fatması’na yetişememiş. Kara toprak olmuş Fatma Hanım... Tarhan’ın gözü yaşlı, gönlü kırık... Oturmuş o acıyla yazmış Makber’i ama işte o vefa... Son borcunu öderken belki de eşine, gözü takılmış yine bir başka dilbere... Cenazesinde sevmiş bir başka kadını. Şimdi inanırlar mı ‘Eyvah! .. Ne yer, ne yar kaldı, gönlüm dolu ah ü zar kaldı’ demene... Şimdi inanırlar mı gönlünün vefa dolu yüzüne... Bu dünyada vefa olsaydı, borçlar o son ana kalmazdı. Eğer aşk gerçek olsaydı, çok sevdiği eşinin vefatına üzülüp 294 kıta şiir yazan adam kendi eşinin cenazesinde gördüğü bir başka kadına aşık olmazdı...