Yiğidi öldür ama hakkını yeme!
AK Parti’nin geçtiğimiz 20 yılda Türkiye’de yaptıkları saymakla bitmez. Duble yollar, havaalanları, hızlı trenler, köprüler, viyadükler ve tüneller. Savunma sanayindeki o...
AK Parti’nin geçtiğimiz 20 yılda Türkiye’de yaptıkları saymakla bitmez. Duble yollar, havaalanları, hızlı trenler, köprüler, viyadükler ve tüneller. Savunma sanayindeki onca gelişme. Kendi savaş gemimizi, tank, top ve tüfeğimizi yapmamız. Bugün dünyada gıpta ile izlenen ve korkulan İHA ve SİHA’larımız. Banttan çıkmaya hazırlanan elektrikli otomobilimiz. Sahi soruyorum, bunlar az şeyler mi?
Bakın yine soruyorum. Bütün bunları son 20 yıl hariç geride kalan 40-50 yılda hangi iktidar yaptı, yapabildi? Çok iyi hatırlıyorum, merhum Özal İstanbul’da boğaz köprüsünü “Satacağım” dediğinde, tıpkı bugün olduğu gibi muhalefet, “Sattırmam” diye tutturmuştu. Bugün bir şey satılmıyor ama “Yaptırmam da yaptırmam” diye tutturan yine o muhalefet.
Söyler misiniz bana; İstanbul Havalimanı gibi bir havalimanımız olmasın mı? Osmangazi ve Çanakkale köprüleri gibi köprülerimiz, aşılmaz dağları aşan tünellerimiz, viyadüklerimiz. Uzakları yakın eden hızlı trenlerimiz, otomobil, kamyon ve TIR’larımızın güvenle gittikleri duble yollarımız. Büyük kentlerimizde toplu ulaşımı rahatlatan metro, hafif raylı sistem ve tramvaylarımız. Bunlara “hayır” diyebilir misiniz?
Sahi yerli otomobile bir bakalım. Önce “Devrim” ve sonra da “Anadol”un kaderleri size hiç acıklı gelmiyor mu? O markalar başarılı olsaydı ve önleri kesilmeseydi, bugün Türkiye yollarında yerli markaların çağdaş tasarımları teker döndürmeyecek miydi? Hem bize yıllarca “yerli” diye montaj sanayi otomobilleri dayatmadılar mı? Bal gibi de dayattılar ve bizi uyuttular. Onların yerine İtalyan, Alman ve Fransız marka otomobilleri bize sattılar. Şimdi, kendi markamızı TOGG’la yapıyoruz. Hem de elektriklisini...
Geliyorum milli savunmaya. Silah sanayimizde öyle gelişmeler yaşadık ki, Mehmetçiğimizin elinde dünyayı kıskandıracak Hafif Piyade Tüfeğimiz var artık? Yine Mehmetçiğimizin altında Kirpiler, polisimizde Kobralar. Sınırlarımızı 24 saat gözlem altında tutan gece görüş özellikli dürbünler, ısıya duyarlı kameralar var. Gurur kaymağımız İHA ve SİHA’lar artık teröristlerin korkulu rüyası.
Yine Peygamber Ocağı dediğimiz ordumuz, havada, karada ve denizde dosta güven, düşmana korku vermiyor mu? Azerbaycan’da 30 yıl sonra Dağlık Karabağ’ın geri alınmasında kimin katkısı olduğunu sanıyorsunuz. Kuzey Irak’ta terör odaklarına kök söktüren, Suriye’de üç büyük operasyon yaparak, dünyanın takdirini kazanan Mehmetçiğimiz az şeyler mi başarıyor. Daha dün, Suriye’den Kilisimize, Hatayımıza füzeler, bombalar düşmüyor muydu?
Ülkemizin göbeğinde, Ankara Garı’nda, Dolmabahçe’de Reina’da bombalar patlıyor, ülke iklimine korku hakim oluyordu. Güneydoğumuz’da her il ve ilçe, adeta birer “kurtarılmış bölge” haline getirilmişti. Gezi kalkışmasında “ağaç ve yeşil” diyenlerin niyetleri sonradan ortaya çıkmadı mı? Ortalığın savaş alanına çevrildiği o günleri şöyle bir gözünüzün önüne getiriverin bir zahmet. MİT’imiz terör elebaşılarını bir bir etkisiz hale getiriyor.
Ve son noktada 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi, daha bizlere ders olmadı mı? Asker kamuflajı giymiş hainler tank, tüfek ve uçaklarla kendi insanımıza kurşun yağdırdılar. İşte o noktada ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar bir anda ortaya çıktı. Yüce Türk Milleti, sokağa dökülerek hainlere gereken dersi verdi. Bu mücadele hala içte ve dışta sürdürülüyor.
Bugün dünyayı kasıp kavuran bir pandemi dönemi yaşıyoruz. Kötü bir dönemde yakalandık. Dünya ülkeleri kadar biz de bu işte derinden etkileniyoruz. Görünmeyen düşman korona virüs ile elbirliği ile mücadele ederken, dış güçlerin ülkemizi “köşeye sıkıştırma” manevraları çektiğimiz bu sıkıntıların tetikleyicisidir. Evet, “hayat pahalılığı”, “ardı ardına gelen zamlar”, başta devlette olmak üzere “müthiş savurganlık” belimizi büken nedenler. Buna bir de “iktidarın gücünü” fütursuzca kullanmaya kalkan bazı kendini bilmezler.
Atalarımız, “Yiğidi öldür ama hakkını yeme” demişler. Bunları bir düşünelim, sonra da kendimizden başlayarak bir çeki düzen verelim. Türkiye’ye yazık etmeyelim. Malum hepimiz bu geminin içindeyiz. Batarsak da birlikte batacağız ve bizi kimse kurtarmayacak!