Yeni yılın eşiğinde bir bekleyiş

Abone Ol

Ekmek… İnsanlığın tarihine dokunan, sabrın, emeğin ve onurun somut bir simgesi. Eski Mısırlıların mayayı keşfiyle sadece bir besin değil, yaşamın en derin anlamlarından birini taşımaya başladı. Ekmek, bir sofra etrafında paylaşılan değer; halkın alın teriyle, emeğiyle var olmasının en saf sembolü. Ama birinin ekmeğiyle oynandığında, bu yalnızca bir bireyin yaşamına değil, insanlığın özüne ve adaletin ruhuna indirilen bir darbe oluyor.
Yeni bir yıl daha yaklaşırken, milyonlarca emekçi, belirsizlik denizinde savruluyor. Umut ve korkunun iç içe geçtiği bu derin kuyuda, sarsılan ekonominin çarkları arasında bir yudum güvence arıyorlar. Ekonomik dalgalanmalar, yeni yılı karşılayan coşkuya soğuk bir gölge düşürüyor. Belki bir işten çıkarılma telefonu, belki de sofradan eksilecek bir dilim ekmek… Kimse tam olarak neyle karşılaşacağını bilmiyor; sadece bekliyorlar.

ONURLU YAŞAM

Her maaş bordrosunda yer alan bir rakam, onlar için yalnızca bir sayı değildir. O, evlerine huzur getiren, sofralarını ısıtan, çocuklarının geleceğine dair bir ışık yakandır. İnsanlar sadece hak ettikleri emeğin karşılığını, onurlu bir yaşamı arzuluyor. Vergiler artarken, zamlar kapıya dayanmışken, ekonominin ağırlığı altında ezilmek istemiyorlar. Çünkü bu ekonomik kriz ne onların eseri ne de suçu. Yalnızca emeklerinin karşılığını almayı, ekmekleriyle oynanmamasını istiyorlar.
Gerçek liderlik, kriz anlarında belli oluyor. Fırtınalı denizlerde kaptanlık yapmak, gemiyi dalgalardan kurtarmak cesaret ve vizyon istiyor. Zor zamanlarda işçi çıkarmak, ekonomik yükü emekçinin omuzuna yıkmak, kolaycılığın ve derinliksiz bir yönetimin ifadesidir. Oysa gerçek liderler, halkına umut olan, onları geleceğe taşıyanlardır.

Türkiye ekonomisinin derin yaralar aldığı, tarihe damgasını vuran bir kriz döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin başında rahmetli Ahmet Piriştina, İzmir Ticaret Odası’nın yönetiminde ise Ekrem Demirtaş bulunuyordu. Bu zorlu dönemde, Başkan Demirtaş’ın sözleri sadece bir ekonomik strateji değil, aynı zamanda insanlık adına verilen değerli bir ders niteliğindeydi. "Gerek kamu kurumları, gerekse biz işverenler, bu halkın alın teriyle, emeğiyle önemli noktalara geldik. Bu kriz döneminde, en çok ihtiyacı olan halkımıza sahip çıkmamız gerekir" diyerek, insanları işsiz ve çaresiz bırakmanın asıl başarısızlık olduğunu vurgulamıştı. "Maharet, böyle bir dönemde insanları yalnız bırakmak değil, onlara umut ve iş imkânı sunmaktır."

Demirtaş, çözüm olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ile işbirliği yaparak, halkın emeğinden faydalanabileceğimiz alanlar yaratmayı önerdi. "Eğer hiç iş yoksa gidip Yeşildere'nin dere yatağındaki naylonları toplasınlar, kentteki ağaçları budasınlar, çiçekleri sulasınlar ama bu ekonomik çarklar arasında kaybolmasınlar, yitip gitmesinler" dedi. Çünkü dediği gibi, insanı yaşatmak, ekonomiyi sadece rakamlardan ibaret görmek değil, aynı zamanda insan onurunu, emeğini ve hayatını korumakla mümkündür. Bu dönemde en önemli şey, toplumu bütün olarak tutabilmek, iş gücü kaybı yaşanmasına izin vermemek ve her bir insanın değerini hissettirmektir.

TOPLUMSAL BARIŞ

Ege TV'de ekonomi alanında görev yaptığım yıllarda, kurumum beni İstanbul'da dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ihracatçılar ve iş dünyasının önemli isimleriyle bir araya geleceği toplantıya göndermişti. Bu toplantıda, iş dünyasının temel hedefi devletin sağladığı destek ve teşvikleri almaktı.  Katılımcıların önemli bölümü özellikle gelişmiş bölgelerde sektörel bazda teşviklerin verilmesini talep ediyordu. Toplantının bir kısmı basın mensuplarına kapalıydı, ancak o anlarda yaşanan bir diyalog, aklımdan hiç çıkmadı. İş dünyasının yoğun baskılarına karşın, Başbakan Erdoğan, toplumun bütünlüğünü ve toplumsal barışı korumanın önemini vurguladı. "Bir ülkenin bazı bölgelerinin gelişmesi, bazı insanlarının refahının yükselmesi, toplumsal dengeyi bozabilir" minvalinden sözler söylenmiş, devletin gelir düzeyi düşük bölgelere katkı sağlamasının önemi belirtilmişti. Toplantının ardından, iş dünyasına çok net bir mesaj verilmişti: "Kazandığınız büyük paralarla, o sırça saraylarınızda rahat ve huzurlu bir şekilde yaşayamazsınız!" Bu sözler, sadece ekonomik kalkınmanın değil, toplumdaki adaletin ve eşitliğin de önemini gözler önüne seriyordu. Başbakan Erdoğan, ekonomik gücün ve kazancın, toplumun her kesimiyle paylaşılması gerektiğini, bu şekilde toplumsal barışın korunabileceğini anlatıyordu.

Ege Telgraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Aylin Suphandağlı’nın dediği gibi, “2025, eksilmeden çoğalacağımız bir yıl olsun.” Yeni yıl, yalnızca rakamların değil, insanlığın kazandığı bir yıl olmalı. Sofralardan eksilen ekmekler, yüreklerde derin yaralar bırakmamalı. Ekonomik zorlukların altında ezilen milyonlar için adaletin, dayanışmanın ve umutların yeşerdiği bir yıl olmasını dileyelim. 2025, yalnızca bireysel kazançların değil, toplumsal huzurun ve refahın eşitçe paylaşıldığı bir dönem getirmeli. Çünkü gerçek kalkınma, yalnızca rakamlarla değil, insan onurunun korunduğu bir yaşamla ölçülür. Eksilmeyen umutların, çoğalan mutlulukların yılı olması dileğiyle…