Yaşamın içinden
Bugün köşemizde, farklı bir konuyu irdelememiz icap etti. Etrafımızda ola gelen bir takım tuhaflıklar, toplumumuz kültürü ve yaşamı hakkında ilginç anekdotlar ortaya koyuyor. Fakat bazen diğer gündem...
ZİNCİR HIRSIZLIKLAR
Çeşme’de 28 yılı aşan bir süre zarfında yaşamını sürdüren bir basın mensubu olarak, hemen hemen her yıl yaz aylarının sonuna denk gelen hırsızlık vakalarından söz etmeden geçemeyeceğim. 2012 yılı Ağustos ayında Çiftlikköy’den başlayıp, Urla’ya devam eden geniş bir aksta, villalar, çiftlikler, malikanelerden oluşan yaklaşık 30- 40 hane 2 hafta içinde soyulmuştu. Bu iki üç haftalık çalışma 2013 ve 2016 yıllarında da tekrarlandı. Bildiğimiz tanıdığımız insanlar da bu çalışmalardan nasibini aldı. Evlerden nakit ve ziynet eşyaları, kıymetli materyallerden oluşan oldukça yekun tutan miktarlarda varlık kaldırıldı. Yakın bir arkadaşım, yıllar yılı sahip olduğum tüm ziynetler, maddi ve manevi değeri olan varlığım yok edildi demişti. Bununla kalmayıp, uzun yıllardır çalınmasında avantaj görülmeyen, uydu sisteminden takibi kolaylıkla yapıldığı için yakalanma riski yüksek cep telefonları dahi alınmış Ve olay sonrası çalınan her şey sırra kadem basmıştı. Evlerde ele geçirilen parmak izleri, şebeke üyeleri hakkında bilgi vermiş olmasına rağmen, olaylar hakkında takipsizlik kararları çıkması hepimizi şaşkına çevirdi. Elbet ki kimse, emeği ve hakkı ile kazandığı değerlerin elinden alınmasını istemez. Daha da acı olanı birçok anıyı ve manevi değerinin de bir anda, ona yalnızca materyal gözü ile bakan kimselerce gasp edilmesidir. Fakat daha da can acıtan yanı, mal ve can emniyetimizin, konut mahremiyetimizin teminatının ortadan kaldırılmasıdır. Ve ne yazık ki en acı veren ise, bu olaylarda yapanın yanına kalması geleneğidir. Tüm bu üzüntüleri, cana geleceğine mala gelsin diye değerlendirip geçmek isterdim. Yine de bir bölgede yaşam kalitesinin birinci kuralı, can ve mal emniyetinden şüphe duymadan güven içinde yaşamaktır. Ne gözlükmüş ama?