Ya nane değilse!

Abone Ol

Günün en sakin saatlerinde İzmir’in kalbinde, Kültürpark’ın kuytularında bir grup liseli genç; yüksek sesli konuşmalar, anlaşmazlıkların doğurduğu gürültülü atışmalarla stres atıyordu. Üzerlerinden henüz okul kokusu silinmemiş, pantolonları düşen, yakaları açık, ellerinde taşıyamadıkları çantalarla, gencecik bir kalabalık. Yüksek sesli şakalar, gülüşmeler, dalga geçmeler. Dışarıdan bakanlar için yalnızca yüksek sesle gülüşen bir öğrenci grubuydular. Fakat bir kişi, o grubun ortasında ayakta kalmak için çırpınıyordu: henüz ürkek ama ruhunda sanki koskoca bir ağırlık taşıyan bir genç kız. Bu kalabalığın ortasında, fiziksel olarak daha zayıf  görünen genç bir kız, çekilerek uzak durmaya çalıştığı bir çemberin tam ortasında kalmıştı.

Gençlerin ortasında sıkışmış bu kız çocuğu, etrafında yükselen baskıya karşı sadece geri çekiliyordu. Elinde beyaz bir şey tutan bir başka genç, kıza doğru yaklaşıp bir yandan şaka yaptığını iddia ederken aslında onu sınamaya, belki de boyun eğmeye zorlayarak “Al, ağzına al! Hadi, bir şey olmaz,” diyordu. Çember daralıyordu, genç kız geri adım attıkça baskı artıyordu. Kendi arkadaşlarının, aynı sırayı paylaştığı yaşıtlarının, ona karşı bu tutumuna daha ne kadar dayanabilirdi? Bu sadece bir şaka, bir nane şekeri de olabilirdi ama ya değilse?

Toplumun gözünden kaçan ama görmezden gelinemeyecek kadar büyüyen bir sorunla karşı karşıya mıydık? Ne o parmak ucundaki beyaz maddenin ne olduğunu ne de bu gençlerin iç dünyalarındaki fırtınayı oradan geçen kimse bilmiyordu. Sorgulamıyordu kimse; bir genç kızın, akran baskısına, belki de uyuşturucu tehdidine direnme çabasına tanık oluyorduk. Kimbilir belki de bu gençlerin bir kısmı, şakalaşmanın ötesinde, keyif verici bir maddeyle çoktan tanışmış, onun sarhoşluğuna kapılmıştı.

KULLANIM YAŞI

Uyuşturucu kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşıyor, kullanım yaşı düşüyor, bağımlılık ise sessiz ama yıkıcı bir tehlike olarak gençlerimizin etrafını sarıyor. İlk başlarda sıradan birer oyunmuş gibi başlayan bu deneyimler, ilerleyen zamanlarda gençlerin hayatlarını avuçlarında tutan zincirlere dönüşüyor. Bir anlık cesaret ya da "herkes yapıyor" düşüncesiyle başlayan süreç, yıllar sürecek bağımlılıklara dönüşebiliyor.

Bu çelimsiz, ürkek kızsa direniyordu, toplumun, arkadaşlarının baskısına rağmen kendini korumaya çalışıyordu. Öylesine ki bir anda o zayıf ve utangaç görünen kızın sesi parkın derinliklerinde yankılandı. Haykırışı adeta bir tokat gibi çarpıyordu yüzlere: “Kullanmak istemiyorum! Almak istemiyorum!” O an bir genç kızın bu kararlı duruşunu; hiçbir bağımlılığı olmayan, tüm baskılara rağmen aklı ve iradesiyle kendini koruyan gençlerin gücünü gördüm.

Bu sahne, toplum olarak gençlerimize sahip çıkmamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Bu çocuklar bizim geleceğimiz; onların bir anlık baskıya yenik düşmeleri, yalnızca kendi yaşamlarını değil, hepimizin yarınını etkiliyor. Aileler, eğitimciler, dostlar, bizler… Gençlerimizin yanında olmalı, onları doğruya yönlendirmeliyiz. Hayatlarına doğru değerleri kazandırmalı, akran baskısına karşı nasıl duracaklarını öğretmeliyiz. Sokaklardaki satıcılar, sosyal çevre baskısı ve artık internette bile ulaşılabilir hale gelen bağımlılık yapıcı maddelerle dolu bir dünyada, çocuklarımızı yalnız bırakmak onlar için bir yıkıma yol açabilir.

Uyuşturucu kullanım yaşı gün geçtikçe düşüyor, gençler bilinçsizce bu karanlığa çekilmeye çalışılıyor. Öylesine bir oyun gibi başlayan deneyimler, bir ömür sürecek bağımlılıklara dönüşüyor. Akran baskısına maruz kalan gençlerimize sahip çıkmalı, onlara güçlü durmayı öğretmeliyiz. Bugün kendisini koruyabilen, tüm zorluklara rağmen bağımlılıktan uzak durmayı başarabilen her gencimizi cesaretleri için kutlamalı, direnen gençlerimizin alınlarından öpmeliyiz.

Gençler arasındaki bir hareketlenme dikkatimi çekti. Bir kız babası olarak ağaçlıkların arasında hızlı adımlarla gruba yaklaştım. Muhtemel bir soruna dilimle, dilimle olmazsa omzumla engel olmaktı isteğim. Fiziken çelimsiz ama manen dim dik ayakta duran genç kız bir anda kayboldu. Türkiye’nin üçüncü büyük modern kenti İzmir’de bir kız çocuğunun haykırışı bize bu gerçekleri bir kez daha hatırlattı: Gençlerimizi korumak, onları yalnız bırakmamak ve karanlığa teslim etmemek hepimizin görevi.