Üzüldüm, şaşırdım, kızdım!
Kültür ve Turizm Bakanlığı, UNESCO Dünya Mirası 2022 adaylığı için Kemeraltı ve çevresini kapsayan İzmir Tarihi Kent...
Kültür ve Turizm Bakanlığı, UNESCO Dünya Mirası 2022 adaylığı için Kemeraltı ve çevresini kapsayan İzmir Tarihi Kent Merkezi'nin dosyasını öteleyerek, AK Partili Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı “İznik dosyasını” öne çıkardı. Yani seçim geliyor, İzmir’de şans zayıf. Bari Bursa’yı kaybetmeyelim. Seçimden sonra İzmir’e de yol veririz kısaca. Nasıl olsa İzmir’den ses çıkmaz, İzmir “halay çekmeyi” değil sadece “zeybek” oynamayı bilir. Nasılsa İzmir’de “başarılıya” çamur atılır, aşağı çekilir ama yağcı ve başarısız olanlar ve her cins “ithal” arşa çıkarılır.
Yedik yine gol Ankara’dan, ses çıkmıyor batıdan!
İznik tarihen çok önemli elbette. Belki İznik bölgesi daha çok hazırlanmıştır. Bizans öncesi var Bizans zamanı var, Beylik ve Osmanlı Devlet süreci var. Aslına bakarsanız, Anadolu tümüyle bu UNESCO listesine girmeli de bu iş beni aşar. Bay Turizm Bakanı’na sormalı da o da bazen mevkidaşı Bay Kurum gibi kaşlarını çatıveriyor ki sanırsınız korkalım. Adaylık başvuru yönteminde ciddi sıkıntı var bence. Ve bence bakanlık siyasi tarafgirlikle davranma keyfiyeti gösteriyor.
Bu adaylık mevzusunda gerçekten yoğun gayret gösterildiğine tanığım. Her ne kadar hiçbir şekilde “arama tarama faaliyetlerine layık bir İzmirli” sayılmasam da bizzat tanıştığım o ofisteki genç kardeşlerime laf söyletmem. Tabii bir de demokrasi ahlakı tam kardeşim Sergenç de gecesini gündüzüne verdi. TARKEM ile Vali Köşger, İzmir Büyükşehir Belediye ve TARKEM Yönetim Kurulu Başkanı Soyer ve İzmir Ticaret Odası Başkanı Özgener tüm kişisel düşünce farklılıklarını bir araya bırakıp gayet örnek birliktelik sergilediler.
İzmir’in çalışmaları devlet tarafından da takdir görmüşken bir anda ortaya İznik çıkıverdi. Gerekçe de ilginç. 4 yıldır sırada beklediği söylenilen Bursa’nın İznik Bölgesi dosyası, UNESCO Dünya Mirası 2022 adaylığı için Bakanlık tarafından UNESCO’ya 2024 yılı konferansında görüşülüp karara bağlanmak üzere “pat diye” gönderiliverdi. Ama İznik madem hazırdı neden 4 yıldır yollanmadı?
Ben tesadüfen öğrendim bu olayı. Şöyle sağa sola baktım “tık yok”. Sadece Tarkem kaynaklı bir açıklama var. Açıklamayı yazanın duyduğu ızdırabı hissetim okurken. Israrla “yıkılmadık ayaktayız” diyorlar. Normalde CHP ve İYİ Partili İzmir vekillerinin derhal bu konuya eğilmeleri gerekir ama?
Ne diyeyim? İzmir yine aynı kaderini yaşadı. Fakat cidden AKP İzmir’den umudunu kesmiş belli ki. Şahsen ben bu konuyu hiç unutmam. İkide bir dile getiririm. Ama TARKEM’in şu satırlarıyla noktayı koyayım, içimi yaktı bu satırlar içimi: “Aynı kararlılık ve yoğunlukla, 2023 yılı boyunca çalışmalarımızı sürdüreceğimizi ve uygulamaları gerçekleştireceğimizi bildirmek isteriz.”
BU SÜREÇTE FARKLI BİR YANLIŞ VAR!
Gündem yaşadığımız sorunları da sevinçleri de yansıtmıyor. Gündem sanki, sağdan ve soldan “birer kişinin”, her sabah “birilerine” emir vererek, “Bugün bu konuşulsun, bu yazılsın, bu tartışılsın, bu başlık yapılsın, buna kızılsın, buna alkış tutulsun” demesiyle belirleniyor. Kimse kimseyi dinlemiyor, anlamaya çalışmıyor.
Her tarafta aynı “tiyatro” başarıyla sahneleniyor. Başrejisör tabii ki AK Parti. Anlaşılan geçen 20 yıl içinde CHP dahil tüm siyaset “ya huyundan ya suyundan” misali iktidar partisinden etkilendi.
“Demokrasi”, “eşitlik”, “adalet”, “hak”, “hukuk”, “liyakat”, “din”, “tarih”, “ahlak”, “edep”, “saygı” kavramlarının karşılıkları, hangi düşünceden olursa olsun herkeste ortak karşılık bulması gereken değerler ama, biz de AK Parti “kendine göre” CHP “kendine göre” hatta şimdiler de İyi Parti ve diğerleri de farklı “açıklamalar” yaratmaya çalışıyor. Mevcut siyasette muhalefet kendi “medyasıyla” iktidar da “kendi medyasıyla” sadece “kendi gibi düşünenlere” kendi yarattıkları “doğruları” anlatıyor. “Haber” haber değil, “yorum” yorum değil, “derinlik” desem onu da “canlı yayında küfürleşme” olarak anlarlar. Dikkat edin tüm konularda konuşan aşağı yukarı hep aynı insanlar.
Bir hafta önce bugün bu köşede yazdığım yazıyla ilgili ilginç tepkiler aldım. Ama isterdim ki İzmir Valisi o “reddettiği şehitlik toprağının” esbab-ı mucibesini açıklasın. Ya da kahveye davet ettiğim iktidarın il başkanı, eski bir dost olarak demokrasiye bağlılığından “geçmiş olsun” telefonu açsın. Çünkü ben onlara, onların yazarlarının benim gibi yazanlara yaptığı itham ve hakaretleri yapmıyorum. Ama nerede? Mümkün mü? Bu “ecdadımızın hasletleriydi” ve biz sadece “ecdada” laf söyletmeyiz, yaptığını da yapmayız.
AK Parti İl Başkanı Bay Sürekli bir açıklama yapmış yine “sosyal medyada” geçenlerde. 9 Eylül tartışmalarıyla ilgili CHP İl Başkanı Bay Yücel’e “cevap” vermiş. Ben 9 Eylül tartışmasına girmeyeceğim de Bay Sürekli’nin o cevaptaki şu sözleri dikkatimi çekti, tüylerimi diken diken etti:
“Bu durumda haddini aşmak; yanlışta ısrar etmektir, Cumhurbaşkanımızın değerlendirmelerini hedefe koymaktır! Tarihi gerçeklerimiz ve milli değerlerimize zehirli oklarını yöneltenlerin, bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na saygı göstermesini beklemek de abesle iştigal olur! Türkiye hukuk devletidir herkes hukuk önünde eşittir! Ve kimse bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı tehdit edemez! Herkes, haddini bilmelidir. Yargı, 'Vatanın Bölünmez Bütünlüğü' ilkesi ve 'Nefret Suçu' işleyenlerin yanıtını elbette verecektir.”
Gerçekten düşündüğünü mü dile getirmiş Bay Sürekli bilemem. Ya da partisinde herkes böyle mi düşünüyor, onu da bilemem. Ancak kusura bakmasın bu “tehdidi” ben üzerime alındım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti eski çağların “kutsal devleti” değildir. Seçimle gelen Cumhurbaşkanı da eleştirilmez olmamalıdır. Elbette seçimle gelene saygı zorunludur. Ama seçimle gelen de farklı düşüncedeki yurttaşların düşüncelerine “saygı” gösterme koşulu ile. Yani Cumhurbaşkanı “üstün” değildir. Bay Sürekli Halkapınar Şehitleri hariç “ecdadı” koruyor ya, unutmasın “ecdadımıza” halkı “mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diye bağırırmış. Bugüne kadar oy vermesem ve vermeyecek de olsam AKP’nin seçilmişlerine cahilce hakaret etmedim. Hele “Cumhurun başına” bir kere milli terbiyem gereği asla hakaret etmem. Ama onun da “cumhurun” herhangi bir parçasına hakaretini kabul etmem, makama saygımdan sessiz kalırım. Bu diğer AKP seçilmişleri için de geçerli. Daha ciddi bir söylem var ki, o da demokratik eleştiriyi kendilerine “hakaret” kabul etmeleri ve her defasında eleştireni bazı ithamlarla yargıya yollamakla tehdit etmeleri.
Şimdi Bay Sürekli düşünmeli, yaptığı açıklama gerçekten “demokrasiyle mi” bağdaşıyor yoksa bize “aba altından başka şeyler mi” demeye çalışıyor? Muhalefetin kolaycılığa kaçıp “140 karakter muhalifliğini” bırakıp biraz derinlemesine ama sakince sorgulama yapması gerekmiyor mu hala?
Bir nokta daha var ki yazmadan geçemem vallahi. Bir AKP’li vekil de “bu CHP, Atatürk’ün CHP’si değil” buyurmuş. Atatürk’ün CHP’si nasıl diye sorulmamış belli, eğer sorulsaydı ne cevap verirdi acaba? Peki o vekile sormaz mıyım şimdi bu AKP, kurulduğundaki AK Parti mi?