Sadık Uşaklıgil'in kaleme aldığı, Yakın Yayınları'ndan çıkan "Böyle Geldi Hürriyet" adlı kitabı okuduktan sonra yazara ulaştım ve kitap üzerine söyleşmek istediğimi söyledim. Önerimi kabul eden ve eşi Aytül Hanım'la birlikte Bodrum'dan gelen Uşaklıgil’le önce Arkas Sanat Bornova Mattheys Köşkü'nde düzenlenen “16.-19. Yüzyıl Anadolu Halıları Sergisi”nde buluştuk.
Sergiyi ailesi dört kuşak boyunca Uşak'ta halıcılık yapmış bir halı uzmanıyla gezmek çok keyifli ve bilgilendiriciydi. Sadık Uşaklıgil, sergilenen Uşak halılarının, seccadelerin her birinin türünün en güzel ve eşsiz örneği olduğunu söylüyordu. Sadık Bey, halıların boyutlarına, renklerine, desenlerine dokunma yöntemlerine ilişkin bilgiler veriyor, sergiyi gezmeye gelenler de onun anlatımlarına kulak kabartıyordu. Halı sergisini gezdikten sonra, yazar Uşaklıgil ile ana teması Uşak halıcılığı olan romanını konuşmak üzere Yakın Kitabevi'nde bir araya geldik.
Yakın Yayınları'ndan çıkan "Böyle Geldi Hürriyet - Uşak Kadın İsyanı 1908" gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılmış. Önsözünü hukukçu, siyasetçi, yazar Kemal Anadol'un kaleme aldığı değerli bir dönem kitabı. Roman, 13 Mart 1908 tarihinde Uşak'ın merkezi ve çevre köylerinden gelen iplik boyayan, yün eğiren ve halı dokuyan 1500 dolayında köylü kadınının İplik Pazarı'ndan başlayan protestosunu, tarihe "Tarak İsyanı" ya da "Makine Kırıcılar" olarak geçen olayı anlatıyor.
Kitabın arka planında ise okur Abdülhamit'in baskıcı rejimini, İttihat ve Terakki'nin Anadolu'daki faaliyetlerini, Şark Halı Kumpanyası'nın toplumun can damarını nasıl kesmeye çalıştığını, azınlıkların ve yerli halkın yaşamındaki keskin ayrılıkları, meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinin bir Anadolu kasabasındaki yansımalarını da irdeliyor. Hem de bir kaymakamın, bilge bir kasaba delisinin, gayrimüslim azınlığın gözünden. Tarihi konulara meraklı olan okurlar için oldukça ilginç bir çalışma "Böyle Geldi Hürriyet."
Atatürk evlerini ziyaret etmiş
Sadık Uşaklıgil, Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın da dahil olduğu Uşaklıgil sülalesinin bir ferdi. Atatürk, bir Uşak ziyaretinde Latife Hanım'la birlikte evlerine gelmiş. Babasının, babasının babasının, büyük dedelerinin hep halıcı olduğunu belirtiyor Uşaklıgil. Büyük dedelerinin üç erkek kardeşiyle beraber, bir dönem 30 bin halı tezgahının bulunduğunu, kardeşlerin üretim, satış konusunda iş bölümü yaptıklarını anlatıyor.
Yazar Sadık Uşaklıgil, “Tarak İsyanı”nı anlattığı “Böyle Geldi Hürriyet" kitabının girişinde okura 1908 yılının Uşak'ına ilişkin etkileyici bir panorama sunuyor. Uşak’ın o yıllarda Anadolu'nun önemli bir sanayi kenti olduğunu anlatan Uşaklıgil gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı kitabın ana konusuna ilişkin şu bilgileri paylaşıyor:
"Halının ana malzemesi olan yün ‘tarak’ adı verilen küçük aletle taranır. Fabrikalar da adını bu küçük aletten almış. Tarak fabrikası isyanına ilişkin hikayeyi ilkin babamdan dinlemiştim. Daha sonra yıllar içinde yaşlı Uşaklılar’dan da farklı anlatımlarla dinledim bu hikayeyi. Benim çocukluğumda bu halı fabrikaları yıkık olarak hala duruyordu. Gitgide unutulan bir olay oldu. Sonra bu konuda yazılmış makalelere rastladım. Bu konuyu araştırmaya koyuldum ve derlediğim bilgilerle kaleme aldım.”
Sadık Uşaklıgil’e, "Bu isyan sonunda halıcı kadınların çalışma ve yaşam koşullarında bir değişim oldu mu? diye soruyorum. "Ne yazık ki bu isyanın arkası gelmedi. Bir süre sonra yıkılan yakılan fabrikalar yeniden yapıldı. Kadınlara da bir kazanımı olmadı, çünkü kadınların kendi içinden başlayan bir hareket değildi, orada kaldı ve bitti" yanıtını veriyor.
Her evden kirkit sesi geliyordu
Kitapta o dönemin halıcı ailelerini, ekonomik ve sosyal yapısını da anlatmaya çalışmış Sadık Uşaklıgil. O dönemde neredeyse her evde halı tezgahının olduğu, evlerden kirkit seslerinin geldiği bilgisini paylaşıyor. 16. Yüzyıl'dan başlayarak yoğun talep karşısında erkeklerin de kadınlara yün eğirmede, boyamada yardımcı olduğunu belirtiyor Uşaklıgil, "Halıcılığın yan kolları iplik ve boyahaneler halkın önemli geçim kaynağıydı" diyor.
O dönemde Osmanlı'da azınlıklara bazı meslekler yasakmış, halıcılık da bunlardan biriymiş.
“Ancak Uşak halılarına ilgi öylesine fazlaymış ki, talebe yetişmek için gayrimüslimler de halı dokuyormuş” diyor Sadık Uşaklıgil ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Hatta onların halıları çok daha başarılı. Çünkü halıların desenlerini kontrol edecek kontrolörler Müslümanların evine, kadınların yanına giremiyor. Ama gayrimüslimlerin dokuduğu halıları görüp, hata varsa baştan düzeltebiliyor. O nedenle onların halıları daha hatasız, çok daha ilgi görüyor. Dokuma işine Rumlar geç başlasa da daha başarılı oluyor. Halı dokuyanların çoğu da kadın.”
O yıllarda İzmir'den ihraç edilen halıların dörtte üçünün Uşak'tan gittiğini anlatıyor Sadık Uşaklıgil. “Uşak 15 bin nüfuslu bir şehir. Beş bini Hristiyan, ayrı mahalleleri, okulları, ibadethaneleri var. Rum ve Ermenilerle bir arada yaşıyor Müslüman çoğunluk. Ve tabii o yıllarda iyice palazlanan ve bir tröst gibi hareket eden Şark Halı Kumpanyası - Oriental Carpet Manufacturers'ın halı sektöründeki hakimiyetini görüyoruz" diyor.
Artık ne o koyun ne de o ip var
Uşak halıcılığının en önemli unsuru olan yünün özel bir koyun cinsinden sağlandığını ancak günümüzde ne bu koyunun ne de aynı nitelikteki ipin, dolayısıyla halıcılığın artık kalmadığını söylüyor Sadık Uşaklıgil. O yıllarda çevre köylerdeki kadınların eğirme konusunda kent merkezinde halı dokuyan kadınlara destek olduğunu ve bu işten iyi para kazandıklarını anlatıyor Uşaklıgil:
"Endüstri Devrimi’nden önce 1908 yılında kentteki tezgah sayısı 6 bine ulaşmış durumdaydı. Her evden kirkit sesleri gelirdi. Düşünün 6 bin tezgah, ortalama her tezgahta dört kadın çalışıyor. 20 bini aşkın dokuyucu demek. Bir tezgahta ortalama 4 ya da 6 kadın çalıştığı olurdu. Halılar 4 metreye 5 metre ya da 6-7 metre. Tezgahları köyde kurmak mümkün değildi. Köylerde daha çok kilim dokunurdu. Yani kentin ekonomisi halıcılıkla dönüyordu.”
Demiryolunun 1897’de Uşak’a gelmesiyle kentte önemli bir hareketlilik yaşandığını söyleyen Sadık Uşaklıgil, “Demiryolu Uşak’a gelmeden önce İzmir’e halılar deve kervanlarıyla yollanırdı. Ancak demiryoluyla işler hareketleniyor, hızlanıyor” diyor. Uşaklıgil, o yıllarda Uşak'ta üç büyük iplik fabrikası, tuğla ve İstanbul'da bile olmayan elektrik fabrikası, mezbaha ve tabakhaneler bulunduğunu anlatıyor.
1903-1905 yılında peş peşe üç iplik fabrikası açılmış. Bir köylü kadın bir kilo yün eğirirken fabrika 500 kilo yün eğiriyormuş. Daha çok yün, daha çok dokuma, daha çok halı, daha çok kazanç demekmiş. Uşak birçok Anadolu kentine göre işsizliğin daha az olduğu bir kente dönmüş zaman içinde. Ancak fabrikaların gelişi köylerdeki kadınların üretimine son vermiş. Gelişmeler de isyana giden yolun taşını döşemiş.
Genç kızların saraylara layık dokuduğu halıların büyük ilgi gördüğünü anlatan Sadık Uşaklıgil, “Öyle ilgi görüyor ki, Hans Holbein, Lorenzo Lotto, Gentile Bellini gibi ressamların yaptığı resimlerde yer alıyor bu halılar” diyor. Mattheys Köşkü'ndeki sergide yer alan açıklamalarda ve fotoğraflarda bunlara yer verildiğini, bu bilgilerin çok değerli olduğunu söylüyor Uşaklıgil ve ekliyor:
“Duvarları süsleyen bu halıların desenleri ondan sonra bu ressamların ismiyle anılıyor. Ressamlar fırçalarındaki renklerle bu halıları sanki yeniden dokuyorlar, ilmek ilmek görebiliyorsunuz deseni tablolarda. Aslında Uşak'ta o yıllarda halkın kendi aralarında kullandığı isimler Lotto filan değil. Desenler İngiltere'den grafikerlerden geliyor. Bizim geleneksel desenlerimiz ise Nakkaşhane'nin ressamları tarafından hazırlanmış daha önce. Kadınlar öyle alışmışlar ki verilen desenleri dokumaya, kendileri için dokudukları kilimlerde de bu desenleri kullanmışlar. Aslında o kilimler de çok değerli, çünkü halı desenli kilimler çok sıra dışı işler ve çok nadir."
Uşak halısı artık tarih oldu
Sadık Uşaklıgil, ailesi gibi kendisi de uzun yıllar halıcılık sektöründe çalışmış. Bugün eşsiz Uşak halılarımızın artık tarih olduğunu söylerken şu bilgileri veriyor:
"Hindistan ve Pakistan el halıcılığında dünya lideri konumunda. Türkiye ise makine halısında bir numara. Gaziantep çok önemli yerde. Burada da el halısı geçmişimizin büyük faydası var. Uşak'ta ise bu konu artık yok denecek durumda. Ama el halıcılığı battaniye sektörünü besler olmuş. Belediyenin bazı kurslarla el halıcığını canlandırmaya çalıştığını duyuyorum. Ama ne o koyun cinsi var ne o boyalar ne de iplik. Eskiyi canlandırmak artık çok zor. Kızlarımızın kilim dokuma kursları yerine bilgisayar kurslarına gitmesi bana artık daha mantıklı geliyor.”