MEMDUH GÜNEY-EGE TELGRAF-Türkiye’nin gelişimine devam ettiği yerli ve milli savunma sanayisindeki adımları her geçen gün büyümeye devam ediyor. Yapılan yatırımlar ve geliştirilen teknolojilerle birlikte bölgedeki hareketlilikte Türkiye her geçen gün kendisinden daha fazla söz ettirmeye devam ediyor. Yerli üretim kapasitesini hızla artırarak dışa bağımlılığını azaltan Türkiye, bölgesel güç olma yolunda önemli adımlar atıyor. Bu gelişmeler, ülkenin hem ulusal güvenliğini güçlendirmesine hem de küresel arenada stratejik bağımsızlığını kazanmasına olanak sağlıyor. Savunma sanayisindeki bu yükseliş, sadece Türkiye’nin askeri kapasitesini büyütmekle kalmayıp, bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkileri de yeniden şekillendiriyor. Yerli savunma sistemlerinin üretimi, Türkiye’nin uluslararası alanda daha güçlü bir aktör olmasına zemin hazırlıyor. Bu dönüşüm, küresel güç dengelerini de etkileyecek boyutlara ulaşmış durumda.

“2000’DEN İTİBAREN”

Savunma sanayisinde yapılan atılımların Türkiye’yi orta büyüklükteki bir devlet olmaktan çıkarıp bölgesel güç konumuna getirdiğini söyleyen Üsküdar Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Güler Kalay, “Bölgede İran’ın ve Rusya’nın pasifize edilmesi Türkiye’yi biraz daha öne çıkarıyor” dedi. Dış politikadaki tavırla savunma sanayi arasındaki süreç arasında paralellik olduğunu söyleyen Kalay, Türkiye savunma sanayisinin cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar ki sürecini dönemlere ayırarak aktardı. Kalay, “Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıldan 1950’li yıllara kadar ki süreyi ilk dönem olarak adlandırabilir. Bu dönem her anlamda ülke için bir kalkınma dönemi. Ardından 1950 ve 1974 yıllarını kapsayan bir süreç geliyor. Bu yıllar soğuk savaş yılları ve savunma sanayimizde dışa bağımlı durumda. Dış politikada Amerika yanlısı bir politikayı izlediğimiz dönemin ardından 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’yla hem dış politikada hem savunma sanayisinde bir kırılma yaşandı. Bu süreç 1985’e kadar sürdü. 1985’ten itibaren neoliberal politikalar izledik. Özellikle 80 darbesinden sonra özelleştirmelerin arttığı ekonomimizin uluslararası ekonomiye entegre edilmeye çalışıldığı yıllardı. 2000’li yıllardan itibaren savunma sanayinde yükselişe geçiyoruz. 2016’da yaşanan darbe sürecinden sonra bu yükseliş devam ediyor. Amerika’dan savunma sanayi ithalatımız bu yıldan itibaren azalıyor. Kendi ürettiklerimizi de ihraç ettiğimiz bir dönem başladı. Sadece üretici değil satıcı konumuna geldiğimiz dönem” dedi.

Güler Kalay

“DİKKATLE İZLİYORLAR”

2022 yılından sonran Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberinin büyüdüğüne dikkat çeken Kalay, bu durumun savunma sanayisine ağırlık verilmesinde önemli bir faktör olduğunun altını çizdi. “Dış politikada 2015-2016 yıllarından sonra atılan kararlı adımlarda savunma sanayisinin yükselişte olduğu yıllardır” diyen Kalay, “Türkiye’nin bölgedeki konumu daha da önem kazanmış durumda. Haliyle savunma sanayide bunda çok etkili. Savunma sanayiniz ya da askeri gücünüz ne kadar güçlüyse devlet olarak uluslararası alanda o kadar güçlü gözükürsünüz. Yunanistan, İsrail gibi ülkeler Türk savunma sanayisindeki bu yükselişi dikkatle izliyor” ifadelerini kullandı.

“BAĞIMSIZ HAREKET”

Türkiye’nin savunma sanayisindeki atılımlarının hem ulusal güvenliği güçlendirmek hem de uluslararası arenada stratejik bağımsızlığı artırmak açısından büyük önem taşıdığını vurgulayan müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Türkiye’nin kritik savunma sistemlerini kendi üreterek dışa bağımlılığını azalttığını ve dış politikada bağımsız hareket etme kabiliyeti kazandığının altını çizdi. 2000’li yıllarda yüzde 20 olan yerli üretim oranının günümüzde yüzde 80 seviyelerine çıktığını söyleyen Yaycı, “Bu, uluslararası yaptırım ve ambargolara karşı direnç oluşturmak ve milli güvenlik çıkarlarını koruma kapasitesini artırmak açısından kritik bir adım olmuştur” ifadelerini kullandı.

Cihat Yaycı-1

Çanakkale'nin Korudağ mevkisinde trafik kontrollü olarak sağlanıyor Çanakkale'nin Korudağ mevkisinde trafik kontrollü olarak sağlanıyor

80’DEN FAZLA İŞBİRLİĞİ

Türkiye’nin savunma sanayi alanında 80’den fazla ülkeyle işbirliği anlaşması imzaladığını da aktaran Yaycı bu durumun ekonomiye etkisini değinerek “2023 yılı itibarıyla savunma ihracatının 4,4 milyar doları aşması, bu sektörün büyüklüğünü ve uluslararası alanda etkisini ortaya koymaktadır. Bu, uluslararası yaptırım ve ambargolara karşı direnç oluşturmak ve milli güvenlik çıkarlarını koruma kapasitesini artırmak açısından kritik bir adım olmuştur” dedi. Küresel ve bölgesel sonuçları değerlendiren Yaycı, “Türkiye, yerli ve milli savunma sanayii hamlesi sayesinde kritik savunma sistemlerini üretme ve dışa bağımlılığını azaltma konusunda önemli bir yol kat etmiştir. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre, 2018-2022 döneminde Türkiye'nin silah ithalatının yüzde 59 oranında azaldığını görmekteyiz” diye konuştu.

 “CAYDIRICI UNSUR”

Son olarak Yaycı, “Türkiye’nin savunma sanayisindeki atılımları, diğer ülkeler için bir fırsat, caydırıcı bir unsur ya da yeni bir rekabet kaynağı olabilir. Bunun nasıl algılandığı, ülkelerin Türkiye’ye bakış açıları, stratejik çıkarları ve tehdit algılarına bağlı olarak değişir. Ancak net olan şu ki, bu atılımlar sadece Türkiye için değil, küresel dengeler açısından da geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilecek niteliktedir” ifadelerini kullandı.

“KÜRESEL ETKİ”

Türkiye’nin geçtiğimiz yıl en güçlü ordular listesinde 8.sırada yer aldığını söyleyen Amerika Birleşik Devletleri’nde ikamet eden Türk gazeteci Alaattin Kılıç, “Bu, sadece sayısal bir sıralama değil aynı zamanda Türkiye’nin askeri gücünü, stratejik kapasitesini ve küresel etkisini yansıtan bir gösterge” dedi. Kılıç, “Savunma sanayisindeki yerli üretim, Türkiye’nin bağımsızlığını artıran en önemli faktörlerden biri. Son yıllarda Türkiye, milli savunma projelerinde önemli ilerlemeler kaydetti” dedi.

Alaattin  Kılıç

“SADECE ASKERİ DEĞİL”

“NATO’nun en güçlü ikinci ordusu olmak, Türkiye’nin askeri gücünün sadece rakamlarla değil, ittifaklarındaki stratejik konumu ve bölgesel liderliğiyle de pekiştiğini gösteriyor” diyen Kılıç, “Türkiye'nin teknolojik üstünlüğü, özellikle deniz ve hava gücü alanındaki gelişmeler, Türk ordusunun küresel anlamda daha fazla etki yaratmasına olanak tanıyor. Yerli savunma teknolojilerinin yanı sıra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin lojistik kapasitesi ve hızlı hareket kabiliyeti, Türkiye’yi global sıralamalarda zirveye yakın bir konumda tutuyor. Türkiye'nin bu başarısının ardında sadece askeri gücü değil, aynı zamanda stratejik vizyonu ve milli güvenlik politikaları yer alıyor. Türkiye’nin güçlü ordusunun temeli, yıllar süren birikim, doğru strateji ve milli hedeflerle şekillenen bir askeri yapı” ifadelerini kullandı.

Kaynak: EGE TELGRAF