Türkiye’siz cennete bile girmem

Abone Ol

Cumhuriyet ilan edileli henüz 3 ay olmuştu. Herkes anavatanda ne olup bittiğini merak ediyor; memleketten kimse doğru dürüst haber alamıyordu. İşin aslı adada tam bir karartma vardı. İngiliz bu. Kolay kolay unutur mu?10 ay önce kuyruğu kıstırıp İstanbul'dan nasıl kaçtığını. Mesela Türk'üm demek yasaktı. Milli şiirler okumak, Mustafa Kemal Paşa’nın adını anmak hele ki posteri asmak; aylarca zindan demekti. Hepsi büyük suçtu İngiliz’in nazarında. Anında tutuklanır, aylarca ortadan kaybedilirdiniz. Siz "Türk" değil; sadece "Müslümansınız" diyordu İngiliz. Tıpkı Mısırlılar, Tunuslular, Suriyeliler gibi. Müslüman azınlık o kadar. Cumhuriyetin ilanından sadece 3 ay sonra doğmuştu. 1.5 yaşında annesiz kaldı. Ne yapsın yetim. Toprağa verdiğini annesinin yerine yine toprağı koydu. "Vatan sevgisini" ana sevgisi diye bildi. Öyle yaşadı. Toprağa öyle kavuştu. Gurbetle daha 6 yaşındayken tanıştı. Dedesi onu Koskoca İstanbul’a okumaya yolladı. Hem de yatılı. 17'sinde adaya geri döndü. İngiliz aynı İngiliz, zulüm aynı zulümdü. Vatansız olmak ne demek, anasız olmak ne demek çok iyi öğrenmişti. Her Cuma arkadaşları ile buluşuyor, Türk konsolosluğunun önünden geçip gönderdeki bayrağı nemli gözlerle selamlıyorlardı. Bir gün yeniden seni kapımıza asacağız diyordu. Kıbrıs Türk’tür Türk kalacak. İngilizlerin şımarttığı Rumlar da boş durmuyordu. Kurdukları silahlı çetelerle yol kesiyor, kimlik kontrolü yapıyor, Türk köylerini basıyordu. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Susmayacaktı. Henüz 24 yaşındayken mikrofonu kaptı. Yaptığı konuşma ile bir anda Kıbrıs Türk’ünün korkusuz sesi oldu.

EOKA VE ŞİDDET

Enosis isteyen EOKA şiddetin dozunu giderek artırıyordu. Türk köyleri basılır, toplu katliamlar yapılır olmuştu. “Volkan”, “Karaçete” gibi oluşumlar direnmeye çalışıyor ancak zayıf kalıyordu. Aslında o bir hukuk adamıydı. Ancak “Söz konusu vatansa gerisi teferruat”tı.  58'de Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu.

1 numaralı üye olarak kendi adını yazdırdı. Kod adı " Toros" tu. "Toros" Kıbrıs Türk'ünün istiklali için neler yapmadı ki; Gazete çıkardı. Kitap yazdı. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın hazırlanmasında etkin rol oynadı. Gündüz hukuk kitaplarına, gece harekat planlarına gömüldü. Balıkçı tekneleri ile Mersin'den silah da kaçırdı. Askeri eğitim kampları da kurdu. Gün geldi BM görüşmelerine katıldı. Halkının haklarını aslanlar gibi masa savundu. Görüşmeler tıkanınca atladı tekneye, gizliden Erenköy'e geldi. Eline silahı aldı. Mevzide direnişe katıldı. Büyük bir vatan sevdalısı, eşsiz bir idealistti. Uzun yıllar onca baskıya, onca zorluğa rağmen bir adım geri atmadı. Ve KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı oldu. Ben onu elinde kutu fotoğraf makinesiyle tanıdım.

Biz gazeteci olarak onu çekerken; oda yaşına, adına, karizmasına bakmadan bizi çekerdi. Mütevazı, içten ve yürekli bir adamdı. Bugün Kıbrıs kadar Türkiye'nin en az onun kadar vatanını seven, ne Amerika’nın ne de İngiliz’in ne de türevlerinin baskısına boğun eğmeyecek yürekli kahramanlara ihtiyacı var.
"Türkiye olmadan cennete bile girmem" diyordu.

Umarım cennettesindir. Ruhun şad olsun Rauf Denktaş.